9789757496151
413302
https://www.sehadetkitap.com/urun/yorgunluk-uzerine-deneme
Yorgunluk Üzerine Deneme
33.12
Eskiden yalnızca korkulacak yorgunluklar tanırdım.
Ne zaman, eskiden?
Çocukken, üniversite çağı denilen zamanda, ilk aşk yıllarında bile, hatta tam da o zamanlar. Bir gece ayini sırasında, kalabalık, göz kamaştıracak denli aydınlatılmış ve tanıdık noel şarkılarıyla çınlayan köy kilisesinde çocuk, beraberindekilerin ortasında çuha ve mum kokularıyla sarmalanmış oturuyordu ve bir acının şiddetiyle yakalandı yorgunluğa.
Nasıl bir acı?
Tıpkı hastalıklara "iğrenç" ya da "korkunç" denildiği gibi, bu yorgunluk da iğrenç ve korkunç bir acıydı; çarpıtan bir acı. Hem çevreyi -kilisedekileri, çuha ve keçeden dikilip, daracık bir yere tıkıştırılmış bez bebeklere, belirsiz bir uzaklıkta parlayıp sönen tüm şatafatıyla sunağı, işkencecilerin karmakarışık ayinleri ve büyüleriyle dolu bir işkence odağına çeviriyordu- hem de yorgunluk hastasının kendisini çarpıtıyordu; onu fil kafalı, grotesk bir biçime dönüştürerek: bir fil gibi ağır, kurugözlü, kabarık derili.
...
"... bir başka yorgunluğu nihayet 'yazmaya başladığımda' bu benim tek olanağımdı tanıdım, haftalarca, aylarca. Yazmanın ardından kentin sokaklarına çıktığımda kendimi eskiden olduğu gibi, yine oradaki kalabalığa ait görmüyordum. Ancak bu kez eşliğindeki duygu çok farklıydı: Sıradan gündelik yaşama katılan biri olmamak beni hiç rahatsız etmiyordu; tersine yaratım yorgunluğum içinde, bitkinliğin sınırındayken bana enikonu tatlı bir duygu veriyordu bu: Toplum değildi bana kapalı olan, ben topluma kapalıydım..."
Yorgunluklar... Handke'nin labirentinde bir dil yolculuğu, yazının yeni mekân arayışları ve taşınabilir yorgunluğun anatomisi.
Eskiden yalnızca korkulacak yorgunluklar tanırdım.
Ne zaman, eskiden?
Çocukken, üniversite çağı denilen zamanda, ilk aşk yıllarında bile, hatta tam da o zamanlar. Bir gece ayini sırasında, kalabalık, göz kamaştıracak denli aydınlatılmış ve tanıdık noel şarkılarıyla çınlayan köy kilisesinde çocuk, beraberindekilerin ortasında çuha ve mum kokularıyla sarmalanmış oturuyordu ve bir acının şiddetiyle yakalandı yorgunluğa.
Nasıl bir acı?
Tıpkı hastalıklara "iğrenç" ya da "korkunç" denildiği gibi, bu yorgunluk da iğrenç ve korkunç bir acıydı; çarpıtan bir acı. Hem çevreyi -kilisedekileri, çuha ve keçeden dikilip, daracık bir yere tıkıştırılmış bez bebeklere, belirsiz bir uzaklıkta parlayıp sönen tüm şatafatıyla sunağı, işkencecilerin karmakarışık ayinleri ve büyüleriyle dolu bir işkence odağına çeviriyordu- hem de yorgunluk hastasının kendisini çarpıtıyordu; onu fil kafalı, grotesk bir biçime dönüştürerek: bir fil gibi ağır, kurugözlü, kabarık derili.
...
"... bir başka yorgunluğu nihayet 'yazmaya başladığımda' bu benim tek olanağımdı tanıdım, haftalarca, aylarca. Yazmanın ardından kentin sokaklarına çıktığımda kendimi eskiden olduğu gibi, yine oradaki kalabalığa ait görmüyordum. Ancak bu kez eşliğindeki duygu çok farklıydı: Sıradan gündelik yaşama katılan biri olmamak beni hiç rahatsız etmiyordu; tersine yaratım yorgunluğum içinde, bitkinliğin sınırındayken bana enikonu tatlı bir duygu veriyordu bu: Toplum değildi bana kapalı olan, ben topluma kapalıydım..."
Yorgunluklar... Handke'nin labirentinde bir dil yolculuğu, yazının yeni mekân arayışları ve taşınabilir yorgunluğun anatomisi.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.