Yoktu Aslında

Stok Kodu:
9786257478441
Boyut:
135-210-0
Sayfa Sayısı:
164
Basım Yeri:
Ankara
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2021-08-28
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
Kitap Kağıdı
Dili:
Türkçe
%33 indirimli
103,00TL
69,01TL
Havale/EFT ile: 67,63TL
9786257478441
533390
Yoktu Aslında
Yoktu Aslında
69.01
Onunla ne zaman ve nasıl tanıştığımı anımsamıyorum tam olarak. Ben o sıra Filizkıran fırtınalarından birine daha yakalanmıştım. Direnemiyor savruluyor, yaprak döküyordum adeta. O da benim gibi üşüyen elleriyle söküklerini dikiyor, savruluyor çocukluğunun peşine düşmüş, fesleğen kokusunu arıyordu... Anımsadığım dut ağacının gölgesinde yitirdiğimiz çocukluğumuzu bulduğumuz, bir görselin içindeydik onunla karşılaştığımızda. Sonra hızla büyüyerek, kavak ağaçlarının rüzgârdan titreyen narin yapraklarının hışırtısını dinleyerek çocukluğumuzdan, ergenliğimize sonra da gençliğimize doğru dertleşerek yol alıyorduk epeyce. Miting alanlarında oluyorduk, dünyayı devrimle değiştirmeye inanarak omuz omuza veriyor, sol yumruğumuzu havaya kaldırıp sloganlar atıyorduk o sıra. Yanımızdan yüzlerinde eskimiş bakışlarımızın kaldığı yorgun yüzler geçiyordu. Her baktığımız yüzde unutulmuş masalları tamamlamaya çalışırken duvarlarını yumrukladığımız odalarımızda birikmiş onca senenin gücenmişliklerini, boşvermişliklerini, hayal kırıklıklarını, özlemlerini ağır ağır yürüyerek tırmandığımız tepelerin yamaçlarına yığıyorduk. Nereye baksak yüzümüz eskiyordu... Alıcısı olmayan yaşamın kıyısındayız. Herkes her şeyi aldı, sattı, verdi, o onun oldu, şu bunun oldu, etme bulma dünyası değildi bu dünya, verme alma dünyasıydı, alan da satan da memnun kaldı. Bizim gibiler yani sevdi mi ölümüne, inandı mı canı pahasına inananlara yaşanacak bir şey kalmadı, şuh ve keyifli kahkahaların kenarından geçmemizin nedeni bu.
Onunla ne zaman ve nasıl tanıştığımı anımsamıyorum tam olarak. Ben o sıra Filizkıran fırtınalarından birine daha yakalanmıştım. Direnemiyor savruluyor, yaprak döküyordum adeta. O da benim gibi üşüyen elleriyle söküklerini dikiyor, savruluyor çocukluğunun peşine düşmüş, fesleğen kokusunu arıyordu... Anımsadığım dut ağacının gölgesinde yitirdiğimiz çocukluğumuzu bulduğumuz, bir görselin içindeydik onunla karşılaştığımızda. Sonra hızla büyüyerek, kavak ağaçlarının rüzgârdan titreyen narin yapraklarının hışırtısını dinleyerek çocukluğumuzdan, ergenliğimize sonra da gençliğimize doğru dertleşerek yol alıyorduk epeyce. Miting alanlarında oluyorduk, dünyayı devrimle değiştirmeye inanarak omuz omuza veriyor, sol yumruğumuzu havaya kaldırıp sloganlar atıyorduk o sıra. Yanımızdan yüzlerinde eskimiş bakışlarımızın kaldığı yorgun yüzler geçiyordu. Her baktığımız yüzde unutulmuş masalları tamamlamaya çalışırken duvarlarını yumrukladığımız odalarımızda birikmiş onca senenin gücenmişliklerini, boşvermişliklerini, hayal kırıklıklarını, özlemlerini ağır ağır yürüyerek tırmandığımız tepelerin yamaçlarına yığıyorduk. Nereye baksak yüzümüz eskiyordu... Alıcısı olmayan yaşamın kıyısındayız. Herkes her şeyi aldı, sattı, verdi, o onun oldu, şu bunun oldu, etme bulma dünyası değildi bu dünya, verme alma dünyasıydı, alan da satan da memnun kaldı. Bizim gibiler yani sevdi mi ölümüne, inandı mı canı pahasına inananlara yaşanacak bir şey kalmadı, şuh ve keyifli kahkahaların kenarından geçmemizin nedeni bu.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat