Ekonomik ve sosyal yapıdaki değişim hızına paralel olarak vergi mevzu atında güncelliğin sağlanması amacıyla birtakım değişiklikler yapılmaktadır. Ancak bu değişiklikler de zamanla yetersiz kalmaktadır. Vergi kanunları uygulanırken hatalı ve eksik işlemler ile yeterince açık olmayan durumlar oluş maktadır. Böylece vergi idaresinin ve mükellefin yorum farkları yanında ida ri işlemlerdeki eksiklikler vergi ihtilaflarının doğmasına neden olmaktadır. Kitabımızın ana konusu; vergisel işlemlerle ilgili, vergi dairesi ve mükellefler arasındaki uyuşmazlıklardır. Vergisel işlemlere açılan davalar baş ta vergi mahkemeleri olmak üzere, bölge idare mahkemeleri ve Danıştay nezdinde görülmektedir. Vergi uyuşmazlıkları iki derecede çözümlenmekte idi. Ancak idarî yargı alanında vergi davaları ile ilgili olarak 28.06.2014 günlü Resmî Gazete ‘de yayınlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı yasa ile birtakım yeni düzenlemeler yapılmıştır. Kural olarak, uyuşmazlıklar birinci derecede vergi mahkemeleri tarafından çözümlenir. Ancak eski düzenlemelere göre mahkemece verilen kararlar (ikinci derecede) itiraz yoluyla Bölge İdare Mahkemelerinde veya temyiz yoluyla Danıştay'da denetlenmekte idi. Yeni düzenlemeler doğrultusunda istinaf sistemine geçişle birlikte “ikili yargılama” sistemi yerine “üçlü yargılama” sistemine geçilmiştir. Buna göre; vergi mahkemelerinin kararlarına karşı doğrudan temyize başvurma imkânı ortadan kaldırılmış, kararlarına karşı önce ilk derece mahkemesinin bulunduğu yargı çevresindeki Bölge İdare Mahkemelerine istinaf başvurusunda bulunulması öngörülmüştür. Anılan düzenlemeler ile birlikte, 5 bin TL'yi (2021 yılı için 7 bin TL) geçmeyen vergi uyuşmazlıkları için; istinaf ve temyiz yolları kapatılmıştır. Miktarı 5 bin (2021 yılı için 7 bin TL) lirayı aşan ihtilaflar; ilk derece vergi mahkemelerinde görüldükten sonra, istinaf incelemesine konu edilebilecek, 100 bin TL'ye (2021 yılı için 192 bin TL) kadar olanları da Danıştay'da temyize götürülemeyecektir. Miktarı 100 bin TL (2021 yılı için 192 bin TL) ve üzerindeki ihtilaflarda bölge idare mahkemesince verilen kararlar, istenirse bu aşamadan sonra Danıştay'da temyize konu edilebilecektir. Vergi yargısı; verginin tarhiyatı ve tahsilatı aşamalarında, vergi idare sinin uygulamalarında oluşabilecek hatalara karşı mükelleflere bir güvence vermektedir. Mükelleflerin iddia ve itirazları “vergilerin kanunlara uygunluğu” ilkesi doğrultusunda mahkemelerde karara bağlanır. Dolayısıyla idare nin yaptığı işlemlere karşı mükelleflerin yargıya başvurmaları adalet ve eşitlik ilkelerinin bir gereğidir. Dileğimiz, mükellefler ile vergi idaresi arasında çıkan uyuşmazlıkların, idari aşamada çözüme bağlanmasıdır. Vergi Usul kanununda bulunan Uzlaşma (VUK Ek/1-11. Md.), İndirim (VUK 376. Md.), Düzeltme (VUK 120- 126. Md.), İzaha Davet (VUK 370. Md.), Pişmanlık ve Islah (VUK 371. Md.), AATUHK'nun 48 nci maddesindeki Tecil müessesesi, idari safhada uyuşmazlıkları sonuçlandırmak için var olan düzenlemelerdir. Bu nedenle oluşabilecek vergi uyuşmazlıkları idari safhada söz konusu hükümler çerçeve sinde çözümlenmelidir. Ancak idari safhada çözümlenmemesi halinde mahkemelere başvurulmalıdır. Mükelleflerin vergi işlemlerine dava açma hakları vardır. Bu hakla ilgili olarak 213 Sayılı VUK'un 377 nci maddesinde “Mükellefler ve kendilerine vergi cezası kesilenler, tarh edilen vergilere ve kesilen cezalara karşı vergi mahkemesinde dava açabilirler.” denilmektedir. Ayrıca Vergi Usul Kanununun 378 inci maddesine göre, vergi mahkemesinde dava açabilmek için; verginin tarh edilmesi, cezanın kesilmesi, tadilat ve takdir komisyonu kararlarının tebliğ edilmiş olması, kesinti yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin yapılmış ve ödemeyi yapan tarafından verginin kesilmiş olması gerekmektedir. Takdir ve tadilat komisyonu kararları tek başlarına dava konusu yapılmasa da bu kararlara istinaden salınan vergiye ve kesilen cezaya karşı dava açılmaktadır. Mükellefler sadece kendi verdikleri beyannamelere karşı dava açamamaktadırlar. Vergi davalarının büyük bir oranını, ikmalen, re'sen ya da idarece yapılan tarhiyatlara istinaden düzenlenen vergi ceza ihbarnameleri oluşturmaktadır. Açılan davaların yoğun olduğu diğer bir idari işlem ise; 6183 sayılı Kanunda yer alan hükümler çerçevesinde mükelleflere tebliğ edilen ödeme emirleridir. Ayrıca aynı kanun uyarınca yapılan haciz, ihtiyati tahakkuk, ihtiyati haciz ve teminat istenmesine ilişkin işlemlere de dava açılmaktadır. Bunun dışında ihtirazı kayıt konularak verilen beyannamelere istina den açılan davalar ile vergi hatalarının düzeltilmesi ve “Şikayet yolu ile müracaat” kapsamında açılan davalar da bulunmaktadır. Bu noktadan hareketle, açılacak davalarda dikkat edilecek hususlar, özellik arz eden durumlar ve uygulamada bilinmesi gereken kurallar kitabımızda kanun maddesi ile birlikte açıklanmıştır. En son Danıştay kararlarıyla da desteklenen çalışmamızda sistematik ve pratik bir kullanım amaçlanmıştır. Vergi yargısı alanında mükelleflerin ve ilgili kişilerin elinin altında bulundurması bir zorunluluk haline gelen 2577 sayılı Kanun dışında 2575 ve 2576 sayılı Kanun hükümlerine de kitabımızda yer verilmiştir.
Ekonomik ve sosyal yapıdaki değişim hızına paralel olarak vergi mevzu atında güncelliğin sağlanması amacıyla birtakım değişiklikler yapılmaktadır. Ancak bu değişiklikler de zamanla yetersiz kalmaktadır. Vergi kanunları uygulanırken hatalı ve eksik işlemler ile yeterince açık olmayan durumlar oluş maktadır. Böylece vergi idaresinin ve mükellefin yorum farkları yanında ida ri işlemlerdeki eksiklikler vergi ihtilaflarının doğmasına neden olmaktadır. Kitabımızın ana konusu; vergisel işlemlerle ilgili, vergi dairesi ve mükellefler arasındaki uyuşmazlıklardır. Vergisel işlemlere açılan davalar baş ta vergi mahkemeleri olmak üzere, bölge idare mahkemeleri ve Danıştay nezdinde görülmektedir. Vergi uyuşmazlıkları iki derecede çözümlenmekte idi. Ancak idarî yargı alanında vergi davaları ile ilgili olarak 28.06.2014 günlü Resmî Gazete ‘de yayınlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı yasa ile birtakım yeni düzenlemeler yapılmıştır. Kural olarak, uyuşmazlıklar birinci derecede vergi mahkemeleri tarafından çözümlenir. Ancak eski düzenlemelere göre mahkemece verilen kararlar (ikinci derecede) itiraz yoluyla Bölge İdare Mahkemelerinde veya temyiz yoluyla Danıştay'da denetlenmekte idi. Yeni düzenlemeler doğrultusunda istinaf sistemine geçişle birlikte “ikili yargılama” sistemi yerine “üçlü yargılama” sistemine geçilmiştir. Buna göre; vergi mahkemelerinin kararlarına karşı doğrudan temyize başvurma imkânı ortadan kaldırılmış, kararlarına karşı önce ilk derece mahkemesinin bulunduğu yargı çevresindeki Bölge İdare Mahkemelerine istinaf başvurusunda bulunulması öngörülmüştür. Anılan düzenlemeler ile birlikte, 5 bin TL'yi (2021 yılı için 7 bin TL) geçmeyen vergi uyuşmazlıkları için; istinaf ve temyiz yolları kapatılmıştır. Miktarı 5 bin (2021 yılı için 7 bin TL) lirayı aşan ihtilaflar; ilk derece vergi mahkemelerinde görüldükten sonra, istinaf incelemesine konu edilebilecek, 100 bin TL'ye (2021 yılı için 192 bin TL) kadar olanları da Danıştay'da temyize götürülemeyecektir. Miktarı 100 bin TL (2021 yılı için 192 bin TL) ve üzerindeki ihtilaflarda bölge idare mahkemesince verilen kararlar, istenirse bu aşamadan sonra Danıştay'da temyize konu edilebilecektir. Vergi yargısı; verginin tarhiyatı ve tahsilatı aşamalarında, vergi idare sinin uygulamalarında oluşabilecek hatalara karşı mükelleflere bir güvence vermektedir. Mükelleflerin iddia ve itirazları “vergilerin kanunlara uygunluğu” ilkesi doğrultusunda mahkemelerde karara bağlanır. Dolayısıyla idare nin yaptığı işlemlere karşı mükelleflerin yargıya başvurmaları adalet ve eşitlik ilkelerinin bir gereğidir. Dileğimiz, mükellefler ile vergi idaresi arasında çıkan uyuşmazlıkların, idari aşamada çözüme bağlanmasıdır. Vergi Usul kanununda bulunan Uzlaşma (VUK Ek/1-11. Md.), İndirim (VUK 376. Md.), Düzeltme (VUK 120- 126. Md.), İzaha Davet (VUK 370. Md.), Pişmanlık ve Islah (VUK 371. Md.), AATUHK'nun 48 nci maddesindeki Tecil müessesesi, idari safhada uyuşmazlıkları sonuçlandırmak için var olan düzenlemelerdir. Bu nedenle oluşabilecek vergi uyuşmazlıkları idari safhada söz konusu hükümler çerçeve sinde çözümlenmelidir. Ancak idari safhada çözümlenmemesi halinde mahkemelere başvurulmalıdır. Mükelleflerin vergi işlemlerine dava açma hakları vardır. Bu hakla ilgili olarak 213 Sayılı VUK'un 377 nci maddesinde “Mükellefler ve kendilerine vergi cezası kesilenler, tarh edilen vergilere ve kesilen cezalara karşı vergi mahkemesinde dava açabilirler.” denilmektedir. Ayrıca Vergi Usul Kanununun 378 inci maddesine göre, vergi mahkemesinde dava açabilmek için; verginin tarh edilmesi, cezanın kesilmesi, tadilat ve takdir komisyonu kararlarının tebliğ edilmiş olması, kesinti yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin yapılmış ve ödemeyi yapan tarafından verginin kesilmiş olması gerekmektedir. Takdir ve tadilat komisyonu kararları tek başlarına dava konusu yapılmasa da bu kararlara istinaden salınan vergiye ve kesilen cezaya karşı dava açılmaktadır. Mükellefler sadece kendi verdikleri beyannamelere karşı dava açamamaktadırlar. Vergi davalarının büyük bir oranını, ikmalen, re'sen ya da idarece yapılan tarhiyatlara istinaden düzenlenen vergi ceza ihbarnameleri oluşturmaktadır. Açılan davaların yoğun olduğu diğer bir idari işlem ise; 6183 sayılı Kanunda yer alan hükümler çerçevesinde mükelleflere tebliğ edilen ödeme emirleridir. Ayrıca aynı kanun uyarınca yapılan haciz, ihtiyati tahakkuk, ihtiyati haciz ve teminat istenmesine ilişkin işlemlere de dava açılmaktadır. Bunun dışında ihtirazı kayıt konularak verilen beyannamelere istina den açılan davalar ile vergi hatalarının düzeltilmesi ve “Şikayet yolu ile müracaat” kapsamında açılan davalar da bulunmaktadır. Bu noktadan hareketle, açılacak davalarda dikkat edilecek hususlar, özellik arz eden durumlar ve uygulamada bilinmesi gereken kurallar kitabımızda kanun maddesi ile birlikte açıklanmıştır. En son Danıştay kararlarıyla da desteklenen çalışmamızda sistematik ve pratik bir kullanım amaçlanmıştır. Vergi yargısı alanında mükelleflerin ve ilgili kişilerin elinin altında bulundurması bir zorunluluk haline gelen 2577 sayılı Kanun dışında 2575 ve 2576 sayılı Kanun hükümlerine de kitabımızda yer verilmiştir.