9786258153743
587808
https://www.sehadetkitap.com/urun/vergi-ceza-hukukunda-uzlasma-muessesesi
Vergi Ceza Hukukunda Uzlaşma Müessesesi
287.10
Devlet aygıtının dijitalleşen ekonomi gerçekliğini gözeterek, verginin fiskal ve ekstra fiskal amaçlarını sağlayarak kamu harcamalarını finanse edebilmesi için, vergilendirilebilir yeni konular bulabilmesi veya var olan konuları başarılı vergileme politikalarıyla etkin vergilemesi gerekir. Ayrıca mali literatürde vergi sistemlerinin adilliği üzerine yapılan tartışmalarda, dolaylı ve dolaysız vergilerin nispetlerine bakıldığı görülür. Vergi türlerinin tercihi önemli olmakla birlikte vergileme ilkeleri gözetilerek vergilerin hazineye sağlanmasında usul kanunlarının hayati öneme sahip olduğunu belirtmek gerekir.
Bu bağlamda 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nda yer alan ve idari işlemin sebep unsuru olan vergiyi doğuran olay ve müteakip safhalarında nasıl ki mükelleflerin veya ceza muhattaplarının hak ve yükümlükleri varsa aynı şekilde vergi idaresinin de yetki ve sorumlulukları bulunmaktadır. Bu mutlak fonksiyonel bağımlılık içerisindeki mali olgular idrak edilmediğinde, taraflar arasında uyuşmazlıklar kaçınılmaz olmaktadır. Vergi karmaşıklığının da sebep olduğu bu uyuşmazlıkların yargı mercilerinde ihtilaflara dönüşmeden idari aşamada çözüme kavuşmasında idari çözüm yolu olan uzlaşma büyük önem arz etmektedir. Tarhiyat öncesi ve sonrası uzlaşmanın etkinliğini sağlamak için uzlaşmaya başvuru, uzlaşma esnasında ve sonucunda ilgili 205 sayılı kanunun konuluş gerekçelerinde murad edilen mali arzuların sağlanması hususlarında Vergi Usul Kanunu'nda yer alan uzlaşma hükümlerine ilişkin tespitler ve çözüm önerileri yer almaktadır. Türk vergi hukukuna 1963 yılında 205 sayılı Kanun ile dahil olan tarhiyat sonrası uzlaşma müessesesinin konuluş gerekçesinde; hukuki güvenlik, vergi ve ceza gelirlerinin bir an önce hazineye intikali ile yargının iş yükünün azaltılması amaçlanmaktadır. Bu çalışma ile Vergi Usul Kanunu'nda kanun yapım tekniği açısından hükümlerin çelişmezliği ve idari tutarlılık ilkeleri ışığında, uzlaşmada başvuru süresi, ödeme süresi ve uzlaşma esnasında verginin kanuniliği ilkesine aykırılık teşkil ettiği yönünde tartışma konusu olan teamüli uygulamalara ilişkin hükümlerin, söz konusu amaçlara ulaşmada yeterli olup olmadığı araştırılmaktadır. Bu araştırmada birincil kaynak olarak Antalya ili ölçeğinde anket çalışması yapılmış ve sonuçları analiz edilmiştir. Ayrıca konuyla ilgili, Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın uzlaşma verileri incelenmiş, genel literatür taramasının yanı sıra İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve Almanya ülkelerinde uzlaşma uygulamaları incelenmiş ve Türkiye uygulaması ile karşılaştırması yapılmıştır.
Öncelikle en temel haklardan uzlaşma sürecinde; başvuru için uyuşmazlığın çıktıktan sonra mükellef haklarında belirliliği arttırmak için temel üç öneriden biri olan “seçimlik kaos”; vergi ve/veya ceza ihbarnamesinin mükellefe veya ceza muhattabına tebliği ile sunulan üç hakkın eş anlı kullanımının karmaşıklığa yol açması olarak değerlendirilmekte ve tanımlanmaktadır. Vergi ve ceza ihbarnamesinin tebliğinden itibaren eş anlı olarak otuz gün içinde; cezalardan indirim talebinde bulunma, uzlaşma ve dava açma haklarından dava açma hakkı saklı kalması kaydıyla mükellef veya ceza muhatapları tarafından uzlaşmaya başvurulması, seçimlik değil zorunlu ve ilk yol olması “seçimlik kaos”u ortadan kaldıracağı düşünülmektedir. Bilindiği üzere kural olarak vergi uyuşmazlıklarının nedeni olarak görülen vergi karmaşıklığı, uyuşmazlıklardan sonra da ortaya çıkabilmektedir. Mükelleflerin haklarında belirliliği arttıracak bir husus olan “seçimlik kaos”un önlenmesi, idari merci tecavüzünün de gözetilerek karmaşıklığı giderecek bir husus olup karmaşıklığın ortadan kaldırılması, uzlaşmanın başvurulacak ilk ve zorunlu yol olmasından geçmektedir.
Mükellef odaklı anlayış ile vergilemede adaleti sağlayıcı, gönüllü uyum temelinde uzlaşma müessesesinin etkinliğinin arttırılmasına ilişkin olarak ikinci öneri olan uzlaşma esnasında “mükellef kredi derecelendirme karnesi” model önerisi üzerine araştırma yapılmıştır. Bunun için, öncelikle literatür taraması yapılmış, sonra Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın merkez denetim birimi olan Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı'nın ve bağlı kurum olan Gelir İdaresi Başkanlığı'nın yayımlanan faaliyet raporlarındaki verilerinden yararlanılarak uzlaşma müessesesinin durum analizi yapılmıştır. Çalışmada kullanılan birincil veriler, Antalya İli ölçeğinde yapılan anket çalışmasından elde edilmiştir. Ankete katılanların, yaklaşık %83'ü mükellef kredi derecelendirme karnesi olmalıdır, yönünde görüş belirtmiştir. Bu bulgular ışığında, idarenin takdir yetkisi bağlamında uzlaşılan vergi ve ceza tutarları belirlenirken objektif olarak karnede yer alan parametrelerden hareketle puanlama sistemi ile indirim oranının belirlenmesini sağlayan, verginin kanuniliği ile vergi adaleti ilkeleri temelinde uzlaşmanın hukuksal alt yapısını sağlamlaştırmak amacıyla mükellef odaklı hizmet anlayışını pekiştirici ve gönüllü uyumu arttırıcı “mükellef kredi derecelendirme karnesi” önerisi geliştirilmiştir. Söz konusu öneri, mükellef algı yönetiminde ve uzlaşma hakkı özelinde uyuşmazlıkları idari aşamada çözümleyici, ihtilafları önleyici, uygulamada birliği sağlayıcı, günün ve geleceğin vergi politikasında özgün ve etkili çözüm olacağı düşünülmektedir.
Üçüncü öneri olan idari tutarlılık ve hükümlerin çelişmezliği ilkeleri ışığında “uzlaşma ihlalinin gerekliliği”ne ilişkin olarak anket çalışması sonucu ulaşılan bulgular sonucunda; ankete katılanların yaklaşık %80 uzlaşma sağlanan vergi ve ceza tutarlarında diğer idari çözüm yollarında olduğu gibi bozucu mahiyette ödeme süre şartı olması gerektiği yönünde görüş belirtmiştir. Uzlaşma sonucu tahakkuk eden vergi ve cezaların tahsilinin sağlanabilmesi için ödemeye ilişkin ödeme süre şartına uyulmaması halinde “uzlaşma ihlali” olarak değerlendirilmesi, vergi cezalarının caydırıcılığını ve mükelleflerin davranışlarını etkileyip tahsilata olumlu katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Uzlaşılan vergi ve/veya ceza tutarlarının süresinde ödenmemesi durumunda vergi ve ceza tutarlarının ilk haline getirilmesi, mükellef açısından risk unsurunu arttıracağından ödeme baskısı oluşturacaktır.
Netice olarak üç önerinin yanı sıra diğer önerilerin de dikkate alınması esnasında, karmaşıklık önlenerek mükellef haklarının kullanımında belirlilik artacak, yargının iş yükünde azalma görülecek ve ortak cüzdanımız olan devlet bütçesindeki gelirlerde artış sağlanabilir. Ayrıca vergi idaresinin kesinleşen alacakların takip külfetinden kurtulması sağlanarak mükelleflere veya ceza muhattaplarına tanınan hakkın kötüye kullanımı önlenerek uzlaşma müessesesi tahsilat esaslı bir yapıya kavuşturulmuş olacağı düşünülmektedir.
Devlet aygıtının dijitalleşen ekonomi gerçekliğini gözeterek, verginin fiskal ve ekstra fiskal amaçlarını sağlayarak kamu harcamalarını finanse edebilmesi için, vergilendirilebilir yeni konular bulabilmesi veya var olan konuları başarılı vergileme politikalarıyla etkin vergilemesi gerekir. Ayrıca mali literatürde vergi sistemlerinin adilliği üzerine yapılan tartışmalarda, dolaylı ve dolaysız vergilerin nispetlerine bakıldığı görülür. Vergi türlerinin tercihi önemli olmakla birlikte vergileme ilkeleri gözetilerek vergilerin hazineye sağlanmasında usul kanunlarının hayati öneme sahip olduğunu belirtmek gerekir.
Bu bağlamda 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nda yer alan ve idari işlemin sebep unsuru olan vergiyi doğuran olay ve müteakip safhalarında nasıl ki mükelleflerin veya ceza muhattaplarının hak ve yükümlükleri varsa aynı şekilde vergi idaresinin de yetki ve sorumlulukları bulunmaktadır. Bu mutlak fonksiyonel bağımlılık içerisindeki mali olgular idrak edilmediğinde, taraflar arasında uyuşmazlıklar kaçınılmaz olmaktadır. Vergi karmaşıklığının da sebep olduğu bu uyuşmazlıkların yargı mercilerinde ihtilaflara dönüşmeden idari aşamada çözüme kavuşmasında idari çözüm yolu olan uzlaşma büyük önem arz etmektedir. Tarhiyat öncesi ve sonrası uzlaşmanın etkinliğini sağlamak için uzlaşmaya başvuru, uzlaşma esnasında ve sonucunda ilgili 205 sayılı kanunun konuluş gerekçelerinde murad edilen mali arzuların sağlanması hususlarında Vergi Usul Kanunu'nda yer alan uzlaşma hükümlerine ilişkin tespitler ve çözüm önerileri yer almaktadır. Türk vergi hukukuna 1963 yılında 205 sayılı Kanun ile dahil olan tarhiyat sonrası uzlaşma müessesesinin konuluş gerekçesinde; hukuki güvenlik, vergi ve ceza gelirlerinin bir an önce hazineye intikali ile yargının iş yükünün azaltılması amaçlanmaktadır. Bu çalışma ile Vergi Usul Kanunu'nda kanun yapım tekniği açısından hükümlerin çelişmezliği ve idari tutarlılık ilkeleri ışığında, uzlaşmada başvuru süresi, ödeme süresi ve uzlaşma esnasında verginin kanuniliği ilkesine aykırılık teşkil ettiği yönünde tartışma konusu olan teamüli uygulamalara ilişkin hükümlerin, söz konusu amaçlara ulaşmada yeterli olup olmadığı araştırılmaktadır. Bu araştırmada birincil kaynak olarak Antalya ili ölçeğinde anket çalışması yapılmış ve sonuçları analiz edilmiştir. Ayrıca konuyla ilgili, Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın uzlaşma verileri incelenmiş, genel literatür taramasının yanı sıra İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve Almanya ülkelerinde uzlaşma uygulamaları incelenmiş ve Türkiye uygulaması ile karşılaştırması yapılmıştır.
Öncelikle en temel haklardan uzlaşma sürecinde; başvuru için uyuşmazlığın çıktıktan sonra mükellef haklarında belirliliği arttırmak için temel üç öneriden biri olan “seçimlik kaos”; vergi ve/veya ceza ihbarnamesinin mükellefe veya ceza muhattabına tebliği ile sunulan üç hakkın eş anlı kullanımının karmaşıklığa yol açması olarak değerlendirilmekte ve tanımlanmaktadır. Vergi ve ceza ihbarnamesinin tebliğinden itibaren eş anlı olarak otuz gün içinde; cezalardan indirim talebinde bulunma, uzlaşma ve dava açma haklarından dava açma hakkı saklı kalması kaydıyla mükellef veya ceza muhatapları tarafından uzlaşmaya başvurulması, seçimlik değil zorunlu ve ilk yol olması “seçimlik kaos”u ortadan kaldıracağı düşünülmektedir. Bilindiği üzere kural olarak vergi uyuşmazlıklarının nedeni olarak görülen vergi karmaşıklığı, uyuşmazlıklardan sonra da ortaya çıkabilmektedir. Mükelleflerin haklarında belirliliği arttıracak bir husus olan “seçimlik kaos”un önlenmesi, idari merci tecavüzünün de gözetilerek karmaşıklığı giderecek bir husus olup karmaşıklığın ortadan kaldırılması, uzlaşmanın başvurulacak ilk ve zorunlu yol olmasından geçmektedir.
Mükellef odaklı anlayış ile vergilemede adaleti sağlayıcı, gönüllü uyum temelinde uzlaşma müessesesinin etkinliğinin arttırılmasına ilişkin olarak ikinci öneri olan uzlaşma esnasında “mükellef kredi derecelendirme karnesi” model önerisi üzerine araştırma yapılmıştır. Bunun için, öncelikle literatür taraması yapılmış, sonra Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın merkez denetim birimi olan Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı'nın ve bağlı kurum olan Gelir İdaresi Başkanlığı'nın yayımlanan faaliyet raporlarındaki verilerinden yararlanılarak uzlaşma müessesesinin durum analizi yapılmıştır. Çalışmada kullanılan birincil veriler, Antalya İli ölçeğinde yapılan anket çalışmasından elde edilmiştir. Ankete katılanların, yaklaşık %83'ü mükellef kredi derecelendirme karnesi olmalıdır, yönünde görüş belirtmiştir. Bu bulgular ışığında, idarenin takdir yetkisi bağlamında uzlaşılan vergi ve ceza tutarları belirlenirken objektif olarak karnede yer alan parametrelerden hareketle puanlama sistemi ile indirim oranının belirlenmesini sağlayan, verginin kanuniliği ile vergi adaleti ilkeleri temelinde uzlaşmanın hukuksal alt yapısını sağlamlaştırmak amacıyla mükellef odaklı hizmet anlayışını pekiştirici ve gönüllü uyumu arttırıcı “mükellef kredi derecelendirme karnesi” önerisi geliştirilmiştir. Söz konusu öneri, mükellef algı yönetiminde ve uzlaşma hakkı özelinde uyuşmazlıkları idari aşamada çözümleyici, ihtilafları önleyici, uygulamada birliği sağlayıcı, günün ve geleceğin vergi politikasında özgün ve etkili çözüm olacağı düşünülmektedir.
Üçüncü öneri olan idari tutarlılık ve hükümlerin çelişmezliği ilkeleri ışığında “uzlaşma ihlalinin gerekliliği”ne ilişkin olarak anket çalışması sonucu ulaşılan bulgular sonucunda; ankete katılanların yaklaşık %80 uzlaşma sağlanan vergi ve ceza tutarlarında diğer idari çözüm yollarında olduğu gibi bozucu mahiyette ödeme süre şartı olması gerektiği yönünde görüş belirtmiştir. Uzlaşma sonucu tahakkuk eden vergi ve cezaların tahsilinin sağlanabilmesi için ödemeye ilişkin ödeme süre şartına uyulmaması halinde “uzlaşma ihlali” olarak değerlendirilmesi, vergi cezalarının caydırıcılığını ve mükelleflerin davranışlarını etkileyip tahsilata olumlu katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Uzlaşılan vergi ve/veya ceza tutarlarının süresinde ödenmemesi durumunda vergi ve ceza tutarlarının ilk haline getirilmesi, mükellef açısından risk unsurunu arttıracağından ödeme baskısı oluşturacaktır.
Netice olarak üç önerinin yanı sıra diğer önerilerin de dikkate alınması esnasında, karmaşıklık önlenerek mükellef haklarının kullanımında belirlilik artacak, yargının iş yükünde azalma görülecek ve ortak cüzdanımız olan devlet bütçesindeki gelirlerde artış sağlanabilir. Ayrıca vergi idaresinin kesinleşen alacakların takip külfetinden kurtulması sağlanarak mükelleflere veya ceza muhattaplarına tanınan hakkın kötüye kullanımı önlenerek uzlaşma müessesesi tahsilat esaslı bir yapıya kavuşturulmuş olacağı düşünülmektedir.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.