Vatansız

Stok Kodu:
9789757265788
Boyut:
135-195-0
Sayfa Sayısı:
135
Basım Yeri:
İstanbul
Basım Tarihi:
2005-09-01
Çeviren:
Mayda Saris
%31 indirimli
12,04TL
8,31TL
Havale/EFT ile: 8,14TL
9789757265788
624207
Vatansız
Vatansız
8.31
Yaşamın vücudunu terk etmekte olduğunu hissettiği anda yanındaydım. Acılarına rağmen, onu, yolları altınla döşeli, tüm dertlerin dermanının bulunduğu gökyüzüne almaya hazırlanan altın borazanlı melekleri görebiliyordu. Onu soymama, yıkayıp tıraş etmeme izin verdi. Tertemiz çarşaflar içinde tertemiz yatıyordu; bana öyle geldi ki, ruhunun doğruların ebedi istirahatgahına yükselmekte olduğunu hissetmenin tadını çıkarır gibiydi. Bir kadeh şarap istedi. Şarabı büyük bir hazla içerken, yüzünde acıların neden olduğu tüm kırışıklar yok olmuştu sanki. Elimi tuttu: "Bu evde benim ağzımdan Türklere karşı nefret dolu tek bir söz duydun mu?" diye sordu; "Nefret asla iyilik doğurmaz, Hıristiyanlığa ait bir duygu da değildir. Her şeyi unut, Türkleri affet ki ben cennete gitmeyi hak ettiğime emin olayım." Gözlerini yumdu. Yaşayan ölülerin, bir büyükannenin bağışlayıcı suç ortaklığını hiçbir zaman tatmayacak olan çocukların kaderinin ne olacağını düşünmeleri mümkün müydü? Dünyamız, kederli anlarında teselli bulabilecekleri büyükanne ve büyükbaba kucağına sahip olanlarla, bizim gibi elinde bakıp avunacak bir tek resim bile olmayanlar arasında ikiye ayrılmıştı. O sırada "onlar" kurşun askerlerle, Noel Baba'nın getirdiği trenlerle, bebeklerle ve bilyelerle oynarken, bizler fabrika artığı tahtadan trenlerle kayıp ülkenin yollarını arıyorduk. Birbirimizden yalnızca bir sokak ötedeydik.
Yaşamın vücudunu terk etmekte olduğunu hissettiği anda yanındaydım. Acılarına rağmen, onu, yolları altınla döşeli, tüm dertlerin dermanının bulunduğu gökyüzüne almaya hazırlanan altın borazanlı melekleri görebiliyordu. Onu soymama, yıkayıp tıraş etmeme izin verdi. Tertemiz çarşaflar içinde tertemiz yatıyordu; bana öyle geldi ki, ruhunun doğruların ebedi istirahatgahına yükselmekte olduğunu hissetmenin tadını çıkarır gibiydi. Bir kadeh şarap istedi. Şarabı büyük bir hazla içerken, yüzünde acıların neden olduğu tüm kırışıklar yok olmuştu sanki. Elimi tuttu: "Bu evde benim ağzımdan Türklere karşı nefret dolu tek bir söz duydun mu?" diye sordu; "Nefret asla iyilik doğurmaz, Hıristiyanlığa ait bir duygu da değildir. Her şeyi unut, Türkleri affet ki ben cennete gitmeyi hak ettiğime emin olayım." Gözlerini yumdu. Yaşayan ölülerin, bir büyükannenin bağışlayıcı suç ortaklığını hiçbir zaman tatmayacak olan çocukların kaderinin ne olacağını düşünmeleri mümkün müydü? Dünyamız, kederli anlarında teselli bulabilecekleri büyükanne ve büyükbaba kucağına sahip olanlarla, bizim gibi elinde bakıp avunacak bir tek resim bile olmayanlar arasında ikiye ayrılmıştı. O sırada "onlar" kurşun askerlerle, Noel Baba'nın getirdiği trenlerle, bebeklerle ve bilyelerle oynarken, bizler fabrika artığı tahtadan trenlerle kayıp ülkenin yollarını arıyorduk. Birbirimizden yalnızca bir sokak ötedeydik.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat