9786056305277
554088
https://www.sehadetkitap.com/urun/uc-risale-2
Üç Risale
119.60
Selefin İlminin Halefin İlmine Üstünlüğü (syf. 15-58) Allah Teâlâ kitabında ilmi bazen övgü makâmında bazen de yergi makâmında zikretmiştir. Övgü makâmında zikrettiği ilim faydalı ilimdir. Yergi makâmında zikrettiği ilim ise fayda verme-yen ilimdir. Birincisine örnek Allah Teâlâ'nın şu buyruklarıdır: "De ki: Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu?” (Zümer, 9) "Allah, melekler ve ilim sâhipleri O'ndan başka ilâh olmadığına adâletle şâhitlik ettiler.” (Âli İmrân, 18) "De ki: Rabbim, ilmimi arttır!” (Tâhâ, 114) "Kulları içerisinde Allah'tan ancak âlimler korkar.” (Fâtır, 28) Yine bu baptan olmak üzere Allah Teâlâ Âdem'in kıssasını, ona isimleri öğrettiğini, sonra bu isimlere sahip olan eşyaları meleklere gösterdiğini, (onlardan bunların isimlerini söylemelerini istediğini) meleklerin de "Sen bütün noksanlıklardan münezzehsin, Senin bize öğrettiğinden dışında bir ilmimiz yoktur” (Bakara, 32) diye cevap verdiklerini anlatmıştır. Yine Allah (Subhanehu ve Teala) Mûsâ (aleyhisselam)'ın kıssasını, onun Hızır'a "Sana öğretilenlerden bana aydınlatıcı bir bilgi öğretmen için sana tâbi olabilir miyim?” (Kehf, 66) dediğini aktarmıştır. İşte bu ilim faydalı ilimdir. Yine Allah Teâlâ bir topluluğa ilim verildiğini fakat ilimlerinin onlara fayda vermediğini bildirmiştir. Bu ilim de zâtı itibâriyle faydalı ilimdir fakat sâhibi ondan yararlanmamıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Tevrat ile yükümlü kılınıp da onunla amel etmeyenlerin durumu kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir.” (Cum'a, 5) "Onlara, kendisine âyetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan sıyrılıp çıkan, bu yüzden de şeytanın peşine taktığı ve sonunda azgınlardan olan kimsenin haberini oku. Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu.” (A'râf, 175-176) "Onlardan sonra kitaba vâris olan, şu değersiz dünyâ malını alan, sonra da ‘Nasılsa bağışlanacağız' diyen bir nesil geldi. Kendilerine benzer bir mal gelse yine alırlar…” (A'râf, 169) "Allah'ın kendisini ilim üzere saptırdığı…” (Câsiye, 23) Bazı kimseler bu âyeti "Allah'ın kendisini saptırdığı kimsede bulunan ilim üzere” şeklinde tevil etmişlerdir. (Diğer tevile göre ise âyet "Allah'ın kendi katında bulunan bir ilim üzere” manasını içermektedir.) Allah Teâlâ'nın yererek zikrettiği ilme gelince, bu O'nun sihir hakkındaki şu buyruğunda geçmektedir: "Kendilerine zarar veren ve faydası olmayan şeyi öğreniyorlardı. Gerçekten onlar onu satın alanın âhirette hiçbir nasîbinin olmadığını biliyorlardı.” (Bakara, 102) "Resûlleri onlara açık delillerle geldiği zaman kendilerinde bulunan ilimden dolayı gurura kapıldılar ve alay etmekte oldukları şey onları kuşatıverdi.” (Ğâfir, 83) "Onlar dünya hayatının görünen yüzünü bilirler, âhiretten ise tamamen habersizdirler.” (Rûm, 7) Bu sebeple Sünnet de ilmi faydalı ve fayda vermeyen olmak üzere ikiye ayırmıştır. Faydası olmayan ilimden sığınmak, faydalı ilmi istemek gerektiğini bildirmiştir. * Nasihat ile Kınama Arasındaki Fark (syf. 59-80) Şimdi zikredilecek olanlar, nasihat ile kınama arasındaki farkı ortaya koyan kapsayıcı ve özetlenmiş birkaç cümledir. Zira nasihat ve kınama; kişi hakkında, onun hoşlanmayacağı şeyi söyleme olmaları bakımından ortaktırlar. İnsanların birçoğu bu ikisi arasındaki farkı ayırt edememektedir. Allah doğruya ileten¬dir. Bil ki kişiyi onun hoşlanmadığı bir şey ile birlikte anmak (eğer maksat sırf yerme, ayıplama ve kusur bulma ise) haram kılınmıştır. Fakat bunda müslümanların tamamının ya da bir kısmının maslahatı varsa ve maksat o maslahatın hâsıl olması ise bu haram değildir. Aksine buna teşvik edilmiştir. Hadis âlimleri bunu cerh ve tadil konusunda kaleme aldık¬ları eserlerinde beyân etmişler, râvilerin cerhi ile gıybetin ara¬sındaki farkı açıklamışlar, ikisini bir tutan âbidlere ve ilmi kıt olan diğer kimselere reddiye vermişlerdir. * Kulları İçerisinde Allah'tan Ancak Âlimler Korkar (syf. 81-136) Bu âyet ittifakla âlimlerin korkan kimseler olduğunu, iki görüşten doğru olanına göre âlimlerden başkasında Allah korkusunun olmadığını ve Allah'tan korkmayan kimselerde ilmin bulunmadığını ifâde etmektedir. ......... Âyetin ikinci hususa, yâni Allah korkusunun âlimlerden başkasında bulunmadığına delâlet etmesine gelince, bu hüküm innemâ sîgasından çıkarılmaktadır. Tabîî cumhûrun görüşü alınıp mâ'nın kâffe olduğu kabûl edilirse…
Selefin İlminin Halefin İlmine Üstünlüğü (syf. 15-58) Allah Teâlâ kitabında ilmi bazen övgü makâmında bazen de yergi makâmında zikretmiştir. Övgü makâmında zikrettiği ilim faydalı ilimdir. Yergi makâmında zikrettiği ilim ise fayda verme-yen ilimdir. Birincisine örnek Allah Teâlâ'nın şu buyruklarıdır: "De ki: Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu?” (Zümer, 9) "Allah, melekler ve ilim sâhipleri O'ndan başka ilâh olmadığına adâletle şâhitlik ettiler.” (Âli İmrân, 18) "De ki: Rabbim, ilmimi arttır!” (Tâhâ, 114) "Kulları içerisinde Allah'tan ancak âlimler korkar.” (Fâtır, 28) Yine bu baptan olmak üzere Allah Teâlâ Âdem'in kıssasını, ona isimleri öğrettiğini, sonra bu isimlere sahip olan eşyaları meleklere gösterdiğini, (onlardan bunların isimlerini söylemelerini istediğini) meleklerin de "Sen bütün noksanlıklardan münezzehsin, Senin bize öğrettiğinden dışında bir ilmimiz yoktur” (Bakara, 32) diye cevap verdiklerini anlatmıştır. Yine Allah (Subhanehu ve Teala) Mûsâ (aleyhisselam)'ın kıssasını, onun Hızır'a "Sana öğretilenlerden bana aydınlatıcı bir bilgi öğretmen için sana tâbi olabilir miyim?” (Kehf, 66) dediğini aktarmıştır. İşte bu ilim faydalı ilimdir. Yine Allah Teâlâ bir topluluğa ilim verildiğini fakat ilimlerinin onlara fayda vermediğini bildirmiştir. Bu ilim de zâtı itibâriyle faydalı ilimdir fakat sâhibi ondan yararlanmamıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Tevrat ile yükümlü kılınıp da onunla amel etmeyenlerin durumu kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir.” (Cum'a, 5) "Onlara, kendisine âyetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan sıyrılıp çıkan, bu yüzden de şeytanın peşine taktığı ve sonunda azgınlardan olan kimsenin haberini oku. Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu.” (A'râf, 175-176) "Onlardan sonra kitaba vâris olan, şu değersiz dünyâ malını alan, sonra da ‘Nasılsa bağışlanacağız' diyen bir nesil geldi. Kendilerine benzer bir mal gelse yine alırlar…” (A'râf, 169) "Allah'ın kendisini ilim üzere saptırdığı…” (Câsiye, 23) Bazı kimseler bu âyeti "Allah'ın kendisini saptırdığı kimsede bulunan ilim üzere” şeklinde tevil etmişlerdir. (Diğer tevile göre ise âyet "Allah'ın kendi katında bulunan bir ilim üzere” manasını içermektedir.) Allah Teâlâ'nın yererek zikrettiği ilme gelince, bu O'nun sihir hakkındaki şu buyruğunda geçmektedir: "Kendilerine zarar veren ve faydası olmayan şeyi öğreniyorlardı. Gerçekten onlar onu satın alanın âhirette hiçbir nasîbinin olmadığını biliyorlardı.” (Bakara, 102) "Resûlleri onlara açık delillerle geldiği zaman kendilerinde bulunan ilimden dolayı gurura kapıldılar ve alay etmekte oldukları şey onları kuşatıverdi.” (Ğâfir, 83) "Onlar dünya hayatının görünen yüzünü bilirler, âhiretten ise tamamen habersizdirler.” (Rûm, 7) Bu sebeple Sünnet de ilmi faydalı ve fayda vermeyen olmak üzere ikiye ayırmıştır. Faydası olmayan ilimden sığınmak, faydalı ilmi istemek gerektiğini bildirmiştir. * Nasihat ile Kınama Arasındaki Fark (syf. 59-80) Şimdi zikredilecek olanlar, nasihat ile kınama arasındaki farkı ortaya koyan kapsayıcı ve özetlenmiş birkaç cümledir. Zira nasihat ve kınama; kişi hakkında, onun hoşlanmayacağı şeyi söyleme olmaları bakımından ortaktırlar. İnsanların birçoğu bu ikisi arasındaki farkı ayırt edememektedir. Allah doğruya ileten¬dir. Bil ki kişiyi onun hoşlanmadığı bir şey ile birlikte anmak (eğer maksat sırf yerme, ayıplama ve kusur bulma ise) haram kılınmıştır. Fakat bunda müslümanların tamamının ya da bir kısmının maslahatı varsa ve maksat o maslahatın hâsıl olması ise bu haram değildir. Aksine buna teşvik edilmiştir. Hadis âlimleri bunu cerh ve tadil konusunda kaleme aldık¬ları eserlerinde beyân etmişler, râvilerin cerhi ile gıybetin ara¬sındaki farkı açıklamışlar, ikisini bir tutan âbidlere ve ilmi kıt olan diğer kimselere reddiye vermişlerdir. * Kulları İçerisinde Allah'tan Ancak Âlimler Korkar (syf. 81-136) Bu âyet ittifakla âlimlerin korkan kimseler olduğunu, iki görüşten doğru olanına göre âlimlerden başkasında Allah korkusunun olmadığını ve Allah'tan korkmayan kimselerde ilmin bulunmadığını ifâde etmektedir. ......... Âyetin ikinci hususa, yâni Allah korkusunun âlimlerden başkasında bulunmadığına delâlet etmesine gelince, bu hüküm innemâ sîgasından çıkarılmaktadır. Tabîî cumhûrun görüşü alınıp mâ'nın kâffe olduğu kabûl edilirse…
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.