Türkiye’de Risk Alma Kanalı ve Para Politikasının Etkinliği

Stok Kodu:
9789758675906
Boyut:
160-240-
Sayfa Sayısı:
176
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2024-01-10
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
Kitap Kağıdı
Dili:
Türkçe
%8 indirimli
195,00TL
179,40TL
Havale/EFT ile: 175,81TL
9789758675906
659170
Türkiye’de Risk Alma Kanalı ve Para Politikasının Etkinliği
Türkiye’de Risk Alma Kanalı ve Para Politikasının Etkinliği
179.40
Ad augusta per angusta(doruklara doğru dar yollardan) Uyumcu bir para politikasının ekonomi açısından zararlı olabileceği görüşü 2008 Global Finansal Krizinin nedenlerinden bir tanesi olarak kabul edilmekte ve bu gerekçe merkez bankacılarını ciddi biçimde rahatsız etmektedir. Aslında kısa vadeli konjonktür dalgalanmalarını yumuşatma veya ekonomiyi uyarma aracı olarak (yani çözüm olarak) görülen para politikasının sorunun kendisi olabileceğini fark etmek rahatsız edici olmalı. Oysa para politikasının bu yönü literatürde yeni veya bilinmeyen bir husus değildir. 1930'lu yıllarda Fisher ve Hayek, 1970'li yıllarda Kindelberger ve nihayet 1990'ların başında Minsky gibi iktisatçılar kolay parasal koşulların konjonktür dalgalanmalarının temel bileşeni olduğunu vurgulamaktadır. Örneğin Hayek gevşek para politikası sonucu yaşanan kredi genişlemesinin ekonomik durgunluktan hemen önce geldiğini ve durgunluk için zemin hazırladığını savunmuştur. Öte yandan Minsky finansal istikrarsızlık hipotezi çerçevesinde gevşek para ve kredi politikasının finansal istikrardan krize geçişte en önemli rolü oynadığını öne sürmektedir.2019 yılı baharında doktora tez öğrencim Ayşegül Şahin'e para politikası aktarım kanallarından “banka risk üstlenme kanalı”nın Türkiye için dinamik bir denge modeli çerçevesinde incelenmeye açık bir konu olduğunu önerdiğimi hatırlıyorum. O günlerde ülke gündeminde henüz Covid-19 salgını, “faiz sebep, enflasyon neticedir” iddiası, “ortodoks iktisat politikalarından epistemolojik kopuşlar” yoktu ve iktisatçılar Para Politikası Kurulu toplantılarından çıkan kararları, toplantı tutanaklarını ciddi biçimde mercek altına alıyor, değerlendirmeler yapıyorlardı. Parasal genişleme ve uzun süre düşük düzeyde tutulan politika faizi nedeniyle bankaların risk üstlenme iştahlarının artacağı şeklinde tanımlanabilecek bu parasal aktarma kanalının Türkiye ekonomisi için o günlerde bu derece önemli olacağını açıkçası öngörememiştik. Ancak Türkiye'nin son derece dinamik sosyal, politik ve ekonomik yapısı ve tüm dünyayı sarsan pandemi süreci ele aldığımız konunun ve elde edilecek sonuçların önemini katlayarak arttırdı. İlk sonuçları elde ettiğimiz tarihten bu satırları kaleme aldığımız tarihe kadar geçen sürede yaşanan gelişmeler ise, ne yazık ki, elde edilen nihai sonuçları destekler niteliktedir. Anlaşılmasını umalım…Victor Hugo Sefiller'de “Bir savaşa her zaman bir miktar fırtına karışır…” der. Bilimsel araştırma sürecinde araştırmacının yaşadığı fırtınalar ise “bir miktarın” biraz üzerinde oluyor. Sevgili Ayşegül de bu süreçte “fırtınalardan” nasibini aldı. Araştırma ve öğrenmenin yol açtığı heyecanını, nihai amaca varmadaki sorumluluk duygusunu, bir aşamayı tamamlayıp bir sonraki aşamaya geçtiğimizde yaşadığı memnuniyet ve mutluluğunu, çalışma disiplinini, zaman zaman yaşadığı kaygılar ve hatta hayal kırıklıklarını gözlemledim bu süreçte. Bir danışman olarak destekleyici, yol gösterici, öğretici ve uyarıcı olma sorumluluğu da benim üzerimdeydi. Elde edilen sonucun başarılı olması doğal olarak tüm bunların getirdiği yorgunluğu aldı götürdü. Mesleğimizin en önemli aşamasını temsil eden doktora tezine hazırlık yaptığımızda şunu söylemiştim Ayşegül'e: Öğretmek iki kez öğrenmek demektir. Sanıyorum şimdi beni daha iyi anlıyordur.
Ad augusta per angusta(doruklara doğru dar yollardan) Uyumcu bir para politikasının ekonomi açısından zararlı olabileceği görüşü 2008 Global Finansal Krizinin nedenlerinden bir tanesi olarak kabul edilmekte ve bu gerekçe merkez bankacılarını ciddi biçimde rahatsız etmektedir. Aslında kısa vadeli konjonktür dalgalanmalarını yumuşatma veya ekonomiyi uyarma aracı olarak (yani çözüm olarak) görülen para politikasının sorunun kendisi olabileceğini fark etmek rahatsız edici olmalı. Oysa para politikasının bu yönü literatürde yeni veya bilinmeyen bir husus değildir. 1930'lu yıllarda Fisher ve Hayek, 1970'li yıllarda Kindelberger ve nihayet 1990'ların başında Minsky gibi iktisatçılar kolay parasal koşulların konjonktür dalgalanmalarının temel bileşeni olduğunu vurgulamaktadır. Örneğin Hayek gevşek para politikası sonucu yaşanan kredi genişlemesinin ekonomik durgunluktan hemen önce geldiğini ve durgunluk için zemin hazırladığını savunmuştur. Öte yandan Minsky finansal istikrarsızlık hipotezi çerçevesinde gevşek para ve kredi politikasının finansal istikrardan krize geçişte en önemli rolü oynadığını öne sürmektedir.2019 yılı baharında doktora tez öğrencim Ayşegül Şahin'e para politikası aktarım kanallarından “banka risk üstlenme kanalı”nın Türkiye için dinamik bir denge modeli çerçevesinde incelenmeye açık bir konu olduğunu önerdiğimi hatırlıyorum. O günlerde ülke gündeminde henüz Covid-19 salgını, “faiz sebep, enflasyon neticedir” iddiası, “ortodoks iktisat politikalarından epistemolojik kopuşlar” yoktu ve iktisatçılar Para Politikası Kurulu toplantılarından çıkan kararları, toplantı tutanaklarını ciddi biçimde mercek altına alıyor, değerlendirmeler yapıyorlardı. Parasal genişleme ve uzun süre düşük düzeyde tutulan politika faizi nedeniyle bankaların risk üstlenme iştahlarının artacağı şeklinde tanımlanabilecek bu parasal aktarma kanalının Türkiye ekonomisi için o günlerde bu derece önemli olacağını açıkçası öngörememiştik. Ancak Türkiye'nin son derece dinamik sosyal, politik ve ekonomik yapısı ve tüm dünyayı sarsan pandemi süreci ele aldığımız konunun ve elde edilecek sonuçların önemini katlayarak arttırdı. İlk sonuçları elde ettiğimiz tarihten bu satırları kaleme aldığımız tarihe kadar geçen sürede yaşanan gelişmeler ise, ne yazık ki, elde edilen nihai sonuçları destekler niteliktedir. Anlaşılmasını umalım…Victor Hugo Sefiller'de “Bir savaşa her zaman bir miktar fırtına karışır…” der. Bilimsel araştırma sürecinde araştırmacının yaşadığı fırtınalar ise “bir miktarın” biraz üzerinde oluyor. Sevgili Ayşegül de bu süreçte “fırtınalardan” nasibini aldı. Araştırma ve öğrenmenin yol açtığı heyecanını, nihai amaca varmadaki sorumluluk duygusunu, bir aşamayı tamamlayıp bir sonraki aşamaya geçtiğimizde yaşadığı memnuniyet ve mutluluğunu, çalışma disiplinini, zaman zaman yaşadığı kaygılar ve hatta hayal kırıklıklarını gözlemledim bu süreçte. Bir danışman olarak destekleyici, yol gösterici, öğretici ve uyarıcı olma sorumluluğu da benim üzerimdeydi. Elde edilen sonucun başarılı olması doğal olarak tüm bunların getirdiği yorgunluğu aldı götürdü. Mesleğimizin en önemli aşamasını temsil eden doktora tezine hazırlık yaptığımızda şunu söylemiştim Ayşegül'e: Öğretmek iki kez öğrenmek demektir. Sanıyorum şimdi beni daha iyi anlıyordur.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat