9786051281810
651262
https://www.sehadetkitap.com/urun/surgun-17
Sürgün
4.59
Her birimiz, profesyonel, tiyatro oyuncuları, dizi film yıldızları, filmlerin başrol oyuncuları. Bir tiyatro oyununun içerisindeyiz hepimiz. Bilerek tercih etmişiz bu oyunda bulunmayı ya da rastgele seçilen oyuncularız. Ama önemli olan bu oyuna kabul göstermişiz. Oyunun görevlerini yerine getirip, alışkanlıklarını benimseyip, bedenimizin bizi kavurduğu düşünme ihtiyacından çok uzaklaşmışız.
Kavramlardan haberdarız. Bizler, insanlar tarafından, insan ihtiyaçları, sosyal, coğrafik yaşam alanlarımızın getirisi olarak var ettiğimiz olgular bunlar. Uygulamada zayıfız. Kendimiz üzerinde etkimiz zayıf. Ancak anlıyorum. Önüne geçilemez zayıflığımızı anlıyorum. Ben de bu zayıflığın bir elçisiyim burada sizinle konuşurken.
Oynamak zorundayız. Başka tercih hakkı yok. Hayata anlamlar yüklemeli, anlamlarla kendimizi kandırıp, körü körüne inanacak derecesinde kandırdıktan sonra, hayatın anlamının olmayan bir anlam olduğunu öğrenmeli, kabullenmeli, tutunacak anlamlar ararken o eski anlamda takılı kalmalı ve düşüp, düşmemek arasında anlamsız bir yerde bulunmalıyız. Oynamaya devam etmek durumundayız -Bu durum artık yapmak zorunda bulundurulduğumuz, var ettiğimiz sistemin vazgeçilmez bir unsuru- ya da yaşadığımız gerçekte, aslında tiyatroda bir oyuncu olduğumuzu görerek gölgelerimizi seyrederken seyircilerin o son alkışıyla koskoca perdenin inip de hayatın bütün gerçeklerini yalanlamasını, kıpkırmızı perdeler arkasında, aslında gerçek sandığımız hayallerimizin kıpkırmızı kanlara bulanmasını, pespembe bulutların ışıklar kapandığında kapkararışını, hayatlarımıza getirdiği yağmurları anlamalı, o bulutlara dokunduğumuzda dokusunu hissetmeli, kâğıttan hayallerin gerçekliğiyle karşılaşmalıyız. Sahne arkasında onca makyajı silerken fondöten kokuları arasında gerçek yüzlerle tanışmalı, duvarda asılı duran onca maskeyi görerek, gerçeklerin hayaline varmalı, bu rüyadan uyanmalıyız. Ama sonunda bunun da aynı sahnede başka bir oyun, başka bir hayal olduğunu anlamalıyız. Bu varoluş içinde oyunun herhangi köşesine dâhil olmak durumundayız. Elimizi yüzümüze götürüp maskemizin varlığını hissettiğimizde. Aslında ait olamadığımız o dünyaya çoktan ait olduğumuzun farkındalığını olgunlukla karşılamalıyız. Yüzümüzden buram buram gelen fondöten kokularına aldırmamalı, koşarak bir ayna bulup, bir yandan maskemizi var gücümüzle fırlatıp, fondötenlerimizi silerken, bir yandan da aynaya baktığımızda yüzümüzü tanımadığımıza şahit olduğumuz o an şaşırmamalıyız. Oyundayız, oynamak zorundayız.
Her birimiz, profesyonel, tiyatro oyuncuları, dizi film yıldızları, filmlerin başrol oyuncuları. Bir tiyatro oyununun içerisindeyiz hepimiz. Bilerek tercih etmişiz bu oyunda bulunmayı ya da rastgele seçilen oyuncularız. Ama önemli olan bu oyuna kabul göstermişiz. Oyunun görevlerini yerine getirip, alışkanlıklarını benimseyip, bedenimizin bizi kavurduğu düşünme ihtiyacından çok uzaklaşmışız.
Kavramlardan haberdarız. Bizler, insanlar tarafından, insan ihtiyaçları, sosyal, coğrafik yaşam alanlarımızın getirisi olarak var ettiğimiz olgular bunlar. Uygulamada zayıfız. Kendimiz üzerinde etkimiz zayıf. Ancak anlıyorum. Önüne geçilemez zayıflığımızı anlıyorum. Ben de bu zayıflığın bir elçisiyim burada sizinle konuşurken.
Oynamak zorundayız. Başka tercih hakkı yok. Hayata anlamlar yüklemeli, anlamlarla kendimizi kandırıp, körü körüne inanacak derecesinde kandırdıktan sonra, hayatın anlamının olmayan bir anlam olduğunu öğrenmeli, kabullenmeli, tutunacak anlamlar ararken o eski anlamda takılı kalmalı ve düşüp, düşmemek arasında anlamsız bir yerde bulunmalıyız. Oynamaya devam etmek durumundayız -Bu durum artık yapmak zorunda bulundurulduğumuz, var ettiğimiz sistemin vazgeçilmez bir unsuru- ya da yaşadığımız gerçekte, aslında tiyatroda bir oyuncu olduğumuzu görerek gölgelerimizi seyrederken seyircilerin o son alkışıyla koskoca perdenin inip de hayatın bütün gerçeklerini yalanlamasını, kıpkırmızı perdeler arkasında, aslında gerçek sandığımız hayallerimizin kıpkırmızı kanlara bulanmasını, pespembe bulutların ışıklar kapandığında kapkararışını, hayatlarımıza getirdiği yağmurları anlamalı, o bulutlara dokunduğumuzda dokusunu hissetmeli, kâğıttan hayallerin gerçekliğiyle karşılaşmalıyız. Sahne arkasında onca makyajı silerken fondöten kokuları arasında gerçek yüzlerle tanışmalı, duvarda asılı duran onca maskeyi görerek, gerçeklerin hayaline varmalı, bu rüyadan uyanmalıyız. Ama sonunda bunun da aynı sahnede başka bir oyun, başka bir hayal olduğunu anlamalıyız. Bu varoluş içinde oyunun herhangi köşesine dâhil olmak durumundayız. Elimizi yüzümüze götürüp maskemizin varlığını hissettiğimizde. Aslında ait olamadığımız o dünyaya çoktan ait olduğumuzun farkındalığını olgunlukla karşılamalıyız. Yüzümüzden buram buram gelen fondöten kokularına aldırmamalı, koşarak bir ayna bulup, bir yandan maskemizi var gücümüzle fırlatıp, fondötenlerimizi silerken, bir yandan da aynaya baktığımızda yüzümüzü tanımadığımıza şahit olduğumuz o an şaşırmamalıyız. Oyundayız, oynamak zorundayız.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.