Sultan II. Mahmud; Adalet - Mahmudu Adli

Stok Kodu:
9786059121699
Boyut:
135-210-0
Sayfa Sayısı:
136
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2016-08-20
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
%38 indirimli
100,00TL
62,00TL
Havale/EFT ile: 60,76TL
9786059121699
432339
Sultan II. Mahmud; Adalet - Mahmudu Adli
Sultan II. Mahmud; Adalet - Mahmudu Adli
62.00
Bir Ramazan günü, tebdil kıyafet sokağa çıkan Sultan II. Mahmut Bayezid Camiine geldi. Yanında sadece sekreteri Said Efendi vardı. Camide bir müddet kalarak namazlarını kıldılar, vaaz dinlediler. Sonra da cami içindeki bir mahfilde elbiselerini değiştirerek Padişah kıyafetini giydi. Camiden çıktıktan sonra bir köşede bekleyen seyisini çağırdı ve atına bindi. Padişah atına binip hareket edince, karşıdan bir neferin, elinde bir tepsi, üstünde iki kapaklı sahan ile karşıdan gelmekte olduğunu gördü. Biraz sonra nefer başını kaldırınca, tam önünde Padişahı gördü. Tepsiyi yere bırakamadı, padişahı da selamlayamadı. Şaşırıp kalmıştı. Durumu gören II. Mahmut, askere takıldı: Evlat nedir bu hal? İkindi vaktinde, Ramazan gününde, sokak ortasında yemek mi yiyeceksin? Ayıp ve günah değil mi?" dedi. Asker mosmor olmuştu. Vaziyet çok müşküldü. Kekeleyerek: Devletlim, bunu karakol zabitime iftarlık götürü yordum. Evinden hazırlamışlar, onu alıp gelmemi söyledi" diyebildi. Mahmut Han gülerek: Ya öyle mi? Düş önüme bakalım da gidelim dedi. Asker ön de, Padişah arkada ve at üzerinde giderken, zavallı askerin de ayakları dolaşıyordu. Karakol un önüne gelince, oradaki zabit kendi askeri önde, padişahı arkada görünce ne yapacağını şaşırdı. Zorla çıkıp karşıladı. Padişah zabite: Zabit efendi, neden bu kadar şaşırıyorsun? Sen bizi iftara davet etmedin mi? Diyerek şaka yaptı. Hatta yanındaki Said efendiye dönerek; Öyle değil mi Said?" diyerek ona da onaylattı. İftar vakti de iyice yaklaşmıştı. Bir müddet orada oturup, vakit gelince Padişah, Said efendi, zabit ve nefer karakolda birlikte akşam namazını kıldılar. Sonra da Mahmut Han: Haydi sofrayı kurun bakalım dedi. Herkeste bir şaşkınlık vardı. O yemekle topluca iftarı yaptılar. Padişah sofradan kalkarken, Said efendi, zabite ve nefere ayrı, ayrı Padişahın iyi bir hediyesini ellerine sıkıştırıverdi. Bu hediye, her birine birer yuva kuracak kadar altındı.
Bir Ramazan günü, tebdil kıyafet sokağa çıkan Sultan II. Mahmut Bayezid Camiine geldi. Yanında sadece sekreteri Said Efendi vardı. Camide bir müddet kalarak namazlarını kıldılar, vaaz dinlediler. Sonra da cami içindeki bir mahfilde elbiselerini değiştirerek Padişah kıyafetini giydi. Camiden çıktıktan sonra bir köşede bekleyen seyisini çağırdı ve atına bindi. Padişah atına binip hareket edince, karşıdan bir neferin, elinde bir tepsi, üstünde iki kapaklı sahan ile karşıdan gelmekte olduğunu gördü. Biraz sonra nefer başını kaldırınca, tam önünde Padişahı gördü. Tepsiyi yere bırakamadı, padişahı da selamlayamadı. Şaşırıp kalmıştı. Durumu gören II. Mahmut, askere takıldı: Evlat nedir bu hal? İkindi vaktinde, Ramazan gününde, sokak ortasında yemek mi yiyeceksin? Ayıp ve günah değil mi?" dedi. Asker mosmor olmuştu. Vaziyet çok müşküldü. Kekeleyerek: Devletlim, bunu karakol zabitime iftarlık götürü yordum. Evinden hazırlamışlar, onu alıp gelmemi söyledi" diyebildi. Mahmut Han gülerek: Ya öyle mi? Düş önüme bakalım da gidelim dedi. Asker ön de, Padişah arkada ve at üzerinde giderken, zavallı askerin de ayakları dolaşıyordu. Karakol un önüne gelince, oradaki zabit kendi askeri önde, padişahı arkada görünce ne yapacağını şaşırdı. Zorla çıkıp karşıladı. Padişah zabite: Zabit efendi, neden bu kadar şaşırıyorsun? Sen bizi iftara davet etmedin mi? Diyerek şaka yaptı. Hatta yanındaki Said efendiye dönerek; Öyle değil mi Said?" diyerek ona da onaylattı. İftar vakti de iyice yaklaşmıştı. Bir müddet orada oturup, vakit gelince Padişah, Said efendi, zabit ve nefer karakolda birlikte akşam namazını kıldılar. Sonra da Mahmut Han: Haydi sofrayı kurun bakalım dedi. Herkeste bir şaşkınlık vardı. O yemekle topluca iftarı yaptılar. Padişah sofradan kalkarken, Said efendi, zabite ve nefere ayrı, ayrı Padişahın iyi bir hediyesini ellerine sıkıştırıverdi. Bu hediye, her birine birer yuva kuracak kadar altındı.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat