9786258385540
621415
https://www.sehadetkitap.com/urun/sosyal-haklarin-yargisallastirilmasi
Sosyal Hakların Yargısallaştırılması
322.00
Neden “yeniden” sosyal haklar? Sosyal haklar nasıl yeniden gündeme geldi ve bu “yoksul”, “ikinci sınıf” olarak görülen haklar nasıl ve neden bu kadar önem kazandı? Neden aslında şimdi tam da sosyal hak kavramını ve yeni bir anlayışı derinlemesine analiz etmeye küresel dünyamızın ve hepimizin bu kadar ihtiyacı var?
21. yüzyıl ile birlikte, küreselleşme olgusu tüm dünyada oldukça hızlı ve köklü dönüşümlere yol açmış; üretim ve düşünce biçimleri değişmiştir. Postmodernizm, gelişen teknoloji, yeni ve esnek üretim biçimleri bütün bu değişim ve dönüşümün temel yapı taşları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu değişim rüzgarları ekonomi ve hukuk sistemlerine de yansımıştır. Ne yazık ki, sosyal haklar, bu süreçte en çok ihmal edilen, ikincilleştirilen, hatta yok sayılan hak kategorizasyonu içerisinde yer almıştır. “Ekonomik gelişme” uğruna insani kalkınma göz ardı edilmiş; kayıt dışı ve esnek, güvencesiz çalışma ile birlikte gittikçe artan yoksulluk ve işsizlik, eşitliğin salt şekli bir boyuta da indirgenmesi ile de birlikte, sosyal dışlanma ve çok boyutlu insan hakkı ihlallerine de sebep olmuştur.
Küreselleşme olgusunun insan hakları ayağı bağlamında ise, sosyal hakların yaşama geçirilmesi adına gittikçe artan uluslararası yardım ve işbirliği ile “küresel sosyal haklar” anlayışına duyulan ihtiyaç ortaya çıkmış, insan haklarının bütünselliği ilkesinin ve ekonomide, sosyal politikalarda ihmal edilen “insani kalkınma” kavramının önem kazanması söz konusu olmuştur. Yine küreselleşme dalgası ve sosyo-ekonomik yapıda meydana gelen değişiklik ile beliren “yeni yoksulluk” ve “sosyal dışlanma” kavramları, bu kavramlara yönelik yeni hak taleplerini ve yeni bir “sosyal devlet” ve “sosyal haklar” anlayışı tartışmalarını gündeme getirmiş; sosyal hakların ulusal ve uluslararası korunması, geliştirilmesi ayrı bir önem kazanmıştır.
Özellikle de derin sosyo-ekonomik uçurumların bulunduğu, gelişmekte olan Türkiye gibi toplumlarda eşitlik ilkesi doğrultusunda sosyal içerme amacına hizmet eden “hak” temelli bir sosyal devlet ve sosyal haklar anlayışının yakalanması yaşamsaldır. 2014 yılında 301 maden işçisinin yaşamını yitirdiği Soma faciası, yine yakın zamanda meydana gelen Bartın'daki maden faciası, hemen her gün gazetelerde çıkan tersane işçilerinin ölüm haberleri, kot kumlama işçilerinin maruz kaldığı silikozis hastalığı, çevre alanında yürütülen mücadeleler, Covid-19 pandemisi ve onunla beraber yaşanan derin ekonomik kriz de sosyal hakların önemini, hakların bölünmezliğini ve sosyal haklar olmadan medeni ve siyasi hakların da yaşama geçirilemeyeceğini ortaya koymaktadır.
Bütün bu olumsuz tablo içerisinde, insanı “araçsallaştırılmaktan” çıkaracak, insan onuruna yakışır bir yaşam standardını güvence altına alacak olan sosyal haklara şimdi her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Sosyal hakların gerçekleştirilebilmesi için yargısallaştırılabilmesi gerekmektedir. Elbette yargı tek başına bu hakların yaşama geçirilmesini sağlayacak tek yol değildir, ancak sosyal hakların gerçekten “hak” niteliğinde görülebilmeleri açısından “vazgeçilmez” bir yoldur.
Neden “yeniden” sosyal haklar? Sosyal haklar nasıl yeniden gündeme geldi ve bu “yoksul”, “ikinci sınıf” olarak görülen haklar nasıl ve neden bu kadar önem kazandı? Neden aslında şimdi tam da sosyal hak kavramını ve yeni bir anlayışı derinlemesine analiz etmeye küresel dünyamızın ve hepimizin bu kadar ihtiyacı var?
21. yüzyıl ile birlikte, küreselleşme olgusu tüm dünyada oldukça hızlı ve köklü dönüşümlere yol açmış; üretim ve düşünce biçimleri değişmiştir. Postmodernizm, gelişen teknoloji, yeni ve esnek üretim biçimleri bütün bu değişim ve dönüşümün temel yapı taşları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu değişim rüzgarları ekonomi ve hukuk sistemlerine de yansımıştır. Ne yazık ki, sosyal haklar, bu süreçte en çok ihmal edilen, ikincilleştirilen, hatta yok sayılan hak kategorizasyonu içerisinde yer almıştır. “Ekonomik gelişme” uğruna insani kalkınma göz ardı edilmiş; kayıt dışı ve esnek, güvencesiz çalışma ile birlikte gittikçe artan yoksulluk ve işsizlik, eşitliğin salt şekli bir boyuta da indirgenmesi ile de birlikte, sosyal dışlanma ve çok boyutlu insan hakkı ihlallerine de sebep olmuştur.
Küreselleşme olgusunun insan hakları ayağı bağlamında ise, sosyal hakların yaşama geçirilmesi adına gittikçe artan uluslararası yardım ve işbirliği ile “küresel sosyal haklar” anlayışına duyulan ihtiyaç ortaya çıkmış, insan haklarının bütünselliği ilkesinin ve ekonomide, sosyal politikalarda ihmal edilen “insani kalkınma” kavramının önem kazanması söz konusu olmuştur. Yine küreselleşme dalgası ve sosyo-ekonomik yapıda meydana gelen değişiklik ile beliren “yeni yoksulluk” ve “sosyal dışlanma” kavramları, bu kavramlara yönelik yeni hak taleplerini ve yeni bir “sosyal devlet” ve “sosyal haklar” anlayışı tartışmalarını gündeme getirmiş; sosyal hakların ulusal ve uluslararası korunması, geliştirilmesi ayrı bir önem kazanmıştır.
Özellikle de derin sosyo-ekonomik uçurumların bulunduğu, gelişmekte olan Türkiye gibi toplumlarda eşitlik ilkesi doğrultusunda sosyal içerme amacına hizmet eden “hak” temelli bir sosyal devlet ve sosyal haklar anlayışının yakalanması yaşamsaldır. 2014 yılında 301 maden işçisinin yaşamını yitirdiği Soma faciası, yine yakın zamanda meydana gelen Bartın'daki maden faciası, hemen her gün gazetelerde çıkan tersane işçilerinin ölüm haberleri, kot kumlama işçilerinin maruz kaldığı silikozis hastalığı, çevre alanında yürütülen mücadeleler, Covid-19 pandemisi ve onunla beraber yaşanan derin ekonomik kriz de sosyal hakların önemini, hakların bölünmezliğini ve sosyal haklar olmadan medeni ve siyasi hakların da yaşama geçirilemeyeceğini ortaya koymaktadır.
Bütün bu olumsuz tablo içerisinde, insanı “araçsallaştırılmaktan” çıkaracak, insan onuruna yakışır bir yaşam standardını güvence altına alacak olan sosyal haklara şimdi her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Sosyal hakların gerçekleştirilebilmesi için yargısallaştırılabilmesi gerekmektedir. Elbette yargı tek başına bu hakların yaşama geçirilmesini sağlayacak tek yol değildir, ancak sosyal hakların gerçekten “hak” niteliğinde görülebilmeleri açısından “vazgeçilmez” bir yoldur.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.