Sorokin'in Toplum Felsefesi

Stok Kodu:
9786052392034
Boyut:
135-210-0
Sayfa Sayısı:
144
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2018-03-01
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
%8 indirimli
137,00TL
126,04TL
Havale/EFT ile: 123,52TL
9786052392034
456875
Sorokin'in Toplum Felsefesi
Sorokin'in Toplum Felsefesi
126.04
Toplum felsefesi ve toplumsal gerçekliğin bilgisine ulaşma problemi akademik hayatımda ilgimin odak noktası oldu. Lisans eğitimimi aldığım Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü çok bilinçli bir seçim değildi benim için. Felsefeyle orada tanıştım ve ön yargılarımın bu süreçte yavaş yavaş eridiğini hissettim. İnsanın hayatında yaşadıkları, inandıkları, dünyaya bakışı ve yeni öğrendiği bilgiler çok etkili oluyor. Benim de felsefe ve sosyoloji arasında odaklanmama bu süreç etkili oldu. Bazı karşılaştığım problemler peşimi bırakmadı. Âdeta takılıp kaldım. Gençlik döneminde içine düştüğümüz siyasal çatışma atmosferi düşünce dünyamızda birtakım problemler doğurdu. Büyük oranda onların peşinde sürüklendik. O dönemde toplum ve özelde gençlik iki kutup hâline gelmişti. Felsefe solun bir silahı gibiydi. Sağcılık bir anlamda muhafazakârlık şeklinde öne çıkıyor ve düşünce dünyasını dinî referanslarla şekillendiriyordu. Buna göre de felsefe insanı yoldan çıkarabilecek şeytanca bir uğraş şeklinde yorumlanıyordu. O zaman düşmanın silahı ile silahlanıp onu yenmenin yolunu bulmak lazımdı. Ben de onu yapmak istedim. 1980 yılı öncesi ve sonrasıyla bizim neslin hayatında bir dönüm noktası oldu. Devrimciler işçi sınıfını temele alan bir dünya görüşü benimsediler. Bu dünya görüşü zaten, Batı kapitalizmi karşısında Karl Marks tarafından ideoloji hâline getirilen sosyalizm ve uygulama örneği komünizm idi. Bunun karşısında Batı dünyasında liberal sistem ve bizde milliyetçilik ön plana çıktı. Millet gerçekliği aslında Batı modernleşmesiyle birlikte siyasal meşruiyetin temeline çoktan girmişti. Milliyetçilik hareketleriyle Batı güçlenmiş ve modern bir siyasal sistem kurmuştu. Fakat bizde bu çok yoğun bir tartışmaya sebep oldu. Tanzimat ve meşrutiyet dönemlerinde siyasiler ve aydınlar bir türlü "millet nedir" sorusuna geçerli bir cevap bulamadılar. Üç tarz-ı siyaset olarak adlandırılan Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük öyle ortaya çıktı.
Toplum felsefesi ve toplumsal gerçekliğin bilgisine ulaşma problemi akademik hayatımda ilgimin odak noktası oldu. Lisans eğitimimi aldığım Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü çok bilinçli bir seçim değildi benim için. Felsefeyle orada tanıştım ve ön yargılarımın bu süreçte yavaş yavaş eridiğini hissettim. İnsanın hayatında yaşadıkları, inandıkları, dünyaya bakışı ve yeni öğrendiği bilgiler çok etkili oluyor. Benim de felsefe ve sosyoloji arasında odaklanmama bu süreç etkili oldu. Bazı karşılaştığım problemler peşimi bırakmadı. Âdeta takılıp kaldım. Gençlik döneminde içine düştüğümüz siyasal çatışma atmosferi düşünce dünyamızda birtakım problemler doğurdu. Büyük oranda onların peşinde sürüklendik. O dönemde toplum ve özelde gençlik iki kutup hâline gelmişti. Felsefe solun bir silahı gibiydi. Sağcılık bir anlamda muhafazakârlık şeklinde öne çıkıyor ve düşünce dünyasını dinî referanslarla şekillendiriyordu. Buna göre de felsefe insanı yoldan çıkarabilecek şeytanca bir uğraş şeklinde yorumlanıyordu. O zaman düşmanın silahı ile silahlanıp onu yenmenin yolunu bulmak lazımdı. Ben de onu yapmak istedim. 1980 yılı öncesi ve sonrasıyla bizim neslin hayatında bir dönüm noktası oldu. Devrimciler işçi sınıfını temele alan bir dünya görüşü benimsediler. Bu dünya görüşü zaten, Batı kapitalizmi karşısında Karl Marks tarafından ideoloji hâline getirilen sosyalizm ve uygulama örneği komünizm idi. Bunun karşısında Batı dünyasında liberal sistem ve bizde milliyetçilik ön plana çıktı. Millet gerçekliği aslında Batı modernleşmesiyle birlikte siyasal meşruiyetin temeline çoktan girmişti. Milliyetçilik hareketleriyle Batı güçlenmiş ve modern bir siyasal sistem kurmuştu. Fakat bizde bu çok yoğun bir tartışmaya sebep oldu. Tanzimat ve meşrutiyet dönemlerinde siyasiler ve aydınlar bir türlü "millet nedir" sorusuna geçerli bir cevap bulamadılar. Üç tarz-ı siyaset olarak adlandırılan Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük öyle ortaya çıktı.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat