9786256429130
600463
https://www.sehadetkitap.com/urun/sistematik-iliskilerle-tibbi-fizyoloji
Sistematik İlişkilerle Tıbbi Fizyoloji
460.00
''Tıbbın tüm parçalarını sıraya koyacak olsaydık fizyoloji ilk sırada yer alırdı çünkü fizyoloji tamamen sağlıklı
insanoğlunun doğasıyla; yani bütün işlev ve kudretleriyle meşgul olmaktadır.''
Jean F. Fernel, Physiologia (1542)
İnsan, doğası gereği merak edendir. İnsan haricinde hiçbir varlık, kendi varlığının özünü ve bu özün
düşünebilir, üretebilir yapısını ve işleyişini sorgulamak kabiliyetine sahip değildir. Antik insanların on binlerce yıl
önce, birbirleriyle temasa sahip olmayan farklı coğrafyalarda mağara duvarlarına çizdikleri tasvirler öze dair
arayışın bugüne uzanan kanıtlarıdır. Primitif el baskıları ve doğa figürleri ile başlayan “ne” sorusu antik
Sümer'den Mısır ve Grek medeniyetlerine ilerlenirken “nasıl” sorusuna evrilmiştir. Nihayetinde milattan önce
600'lü yıllarda “doğaya ait olanın felsefesi” manasıyla “fizyoloji” tabiri doğmuştur. Her ne kadar milattan önce
200'lü yıllarda Galen deneysel fizyolojinin ilk adımlarını atmışsa olsa da sonraki yüzyıllar boyunca fizyoloji büyük
oranda gözlemsel niteliğini devam ettirmiştir. Özgür düşüncenin hâkim olduğu şehir devletleri emperyal
Roma'ya dönüşürken sosyal gelişmelere kıyasla tıbbi ilerleme zayıf kalmıştır. Anadolu ve Mezopotamya'da
filizlenen hekimlerin antik Grek medeniyetinden kalan bilgilerle yoğurdukları ve bugün İslam tıbbi olarak
tanımladığımız aydınlanmaya kadar tababet, Orta Çağ Avrupasının karanlığı altında boğulmuştur. Batılı bilimsel
düşüncenin yükselişe geçtiği 1500'lü yıllarda Fransız hekim Jean François Fernel “Fizyolojiye göre anatomi,
tarihe göre coğrafya gibidir. (Gerçekleşen) olayların sahnesini anlatır.” benzetmesiyle “fizyoloji” ifadesine
terimsel anlam kazandırmıştır. 19 yüzyılın sonlarına kadar fizyoloji tıbbın bütününü temsil etmiş ve ancak
sonrasında branşlaşmanın bir sonucu olarak tababetin temeli kalmak birlikte bir tıbbi bilim alanı halini almıştır.
20 yüzyıl ortalarından itibaren modern tıbbın uygulanagelmesi artık “neden” sorusuna yanıt aranabilmesine
imkân tanımıştır. Bu sorunun yanıtına giden yol ise “nasıl”dan; yani fizyolojiden geçmektedir.
Üç seneye yakın bir emeğin ürünü olan bu kitapta fizyolojik fonksiyonlar geleneksel yöntem ile sistemlere
ayrılmış halde; ancak önceki kaynakların aksine birbirleriyle ilişkileri “Bakınız” (Bkz. Sayfa …) parantezleri yoluyla
belirtilmek suretiyle okuyucularına anlatılmıştır. Deneysel addedilebilecek bu yöntem sayesinde bilginin
birbirlerinden kopuk parçalardan ziyade bütünsel değerlendirilebilmesi amaçlanmıştır. Geleneksel kaynaklarakıyasla bir diğer farklılık öğe imleri kullanılarak bilginin öbeklere ayrılmış olmasıdır. Uzun paragraflar boyunca
dikkatin dağılması ve bilimsel kaynağın bir roman gibi okunur hale gelmesi hemen hepimizin karşılaştığı
sorunlardandır. Halbuki bellek büyük bilgi yığınlarını değil, odaklanmış bilgi öbeklerini sever. Öğe imleri yoluyla
öğrenme sürecinin hızlandırılması ve belleğe taşınan bilginin kalıcılığının artırılması hedeflenmiştir. Bu yöntemin
sonucu olarak bilgi içermeyen bağlayıcı (ve çoğu okur için sıkıcı) cümlelerden kurtulunmuş ve sayfa sayısı
itibariyle emsallerinden küçük; fakat kapsayıcı bir eser elde edilmiştir.
Bu kitabın çeşitli başlıklarında doğru olduğunu kabul ettiğiniz bilgilerinize aykırılıklar fark edeceksiniz.
Takdimin girişinde kısaca değinildiği üzere fizyoloji statik bir bilim olmaktan uzaktır. Dönüşür, değişir ve böylece
gelişir. Geleneksel kabul edilen kaynaklar ise yıldan yıla revizyonun güçlüğü neticesinde 20, 30 ve hatta kimi
bahislerde 50 sene öncesinden kalan bilgileri zikretmektedir. Esasında elinizdeki eserin yazılmasına yol açan
ihtiyaç da tam olarak bu noktadan doğmuştur. Bu eserde mevcut fizyolojik bilginin (yayın tarihi itibariyle) en
güncel hali ile karşılaşacaksınız. Buna karşın geçmişin hatalarından ders çıkartarak belki yarın, bu kitabın da
eskimiş olabileceğine hazır olmalısınız.
Bilhassa fizyoloji okurluğuna yeni adım atmış olanlar temel biyolojik ve tıbbi kavramların izah edilmemiş
olması nedeniyle kitabı takip ederken zorlanabileceklerdir. Bu bir ihmal değil, düşünülmüş kasıtla
gerçekleştirilmiş bir tercih idi. Yeni başlayanlar ki büyük kısmının tıbbiye öncelikli olmak üzere sağlık alanındaki
öğrenciler olacağı aşikardır, kitabı eğiticilerinin rehberliğinde okuyacakları için eksik kalınan noktaları telafi
imkanına sahip olacaklardır. Fizyolojiye aşina okurlar ise temel izahların monotonluğundan kurtulacakları için
bu kitabı günceli yakalamanın yanı sıra unutulmuş süreçlerin hatırlanması amacıyla hızlı okunabilir bir kaynak
olarak değerlendirebilirler.
Yine bilinçli bir tercih ile patofizyolojik olaylardan nadiren bahsedilmiştir; çünkü burada maksat hastalıkların
temellerini değil, sağlıklı insan vücudunun işleyişine dair bir kavrayış sunacak temel tıbbi fizyolojik bilginin
aktarılması olmuştur. Hastalık, fizyolojik fonksiyonların bozulması ve hekimlik, sıhhati korumak ve hastalıkları
sağaltmak anlamları taşıdığına göre hastalıkların temellerinin idrak edilebilmesi ve hekimlik sanatının icrası
açısından fizyolojik süreçlere hakimiyet zaruridir. “Neden” sorusunun karşılığı “nasıl”ın yanıtına muhtaçtır ve bu
eser ile patofizyolojinin idrakına giden yolun taşları döşenmeye çalışılmıştır.
Son olarak kitapta karşılaşacağınız şekillerin değinilmeye değer olduğuna inanıyorum. Her biri özenle
hazırlanmış 190'dan fazla özgün vektörel çizim ile fizyolojik süreçler mikro dünyanın hayali olayları olmaktan
çıkartılarak makro dünyada görülebilir, dokunulabilir hale getirilmiştir.
Bu kitabın yalnızca bir damla olduğunun; fakat okyanusların damlalardan oluştuğunun farkındalığıyla ve
faydalı olabilmek temennisiyle…
''Tıbbın tüm parçalarını sıraya koyacak olsaydık fizyoloji ilk sırada yer alırdı çünkü fizyoloji tamamen sağlıklı
insanoğlunun doğasıyla; yani bütün işlev ve kudretleriyle meşgul olmaktadır.''
Jean F. Fernel, Physiologia (1542)
İnsan, doğası gereği merak edendir. İnsan haricinde hiçbir varlık, kendi varlığının özünü ve bu özün
düşünebilir, üretebilir yapısını ve işleyişini sorgulamak kabiliyetine sahip değildir. Antik insanların on binlerce yıl
önce, birbirleriyle temasa sahip olmayan farklı coğrafyalarda mağara duvarlarına çizdikleri tasvirler öze dair
arayışın bugüne uzanan kanıtlarıdır. Primitif el baskıları ve doğa figürleri ile başlayan “ne” sorusu antik
Sümer'den Mısır ve Grek medeniyetlerine ilerlenirken “nasıl” sorusuna evrilmiştir. Nihayetinde milattan önce
600'lü yıllarda “doğaya ait olanın felsefesi” manasıyla “fizyoloji” tabiri doğmuştur. Her ne kadar milattan önce
200'lü yıllarda Galen deneysel fizyolojinin ilk adımlarını atmışsa olsa da sonraki yüzyıllar boyunca fizyoloji büyük
oranda gözlemsel niteliğini devam ettirmiştir. Özgür düşüncenin hâkim olduğu şehir devletleri emperyal
Roma'ya dönüşürken sosyal gelişmelere kıyasla tıbbi ilerleme zayıf kalmıştır. Anadolu ve Mezopotamya'da
filizlenen hekimlerin antik Grek medeniyetinden kalan bilgilerle yoğurdukları ve bugün İslam tıbbi olarak
tanımladığımız aydınlanmaya kadar tababet, Orta Çağ Avrupasının karanlığı altında boğulmuştur. Batılı bilimsel
düşüncenin yükselişe geçtiği 1500'lü yıllarda Fransız hekim Jean François Fernel “Fizyolojiye göre anatomi,
tarihe göre coğrafya gibidir. (Gerçekleşen) olayların sahnesini anlatır.” benzetmesiyle “fizyoloji” ifadesine
terimsel anlam kazandırmıştır. 19 yüzyılın sonlarına kadar fizyoloji tıbbın bütününü temsil etmiş ve ancak
sonrasında branşlaşmanın bir sonucu olarak tababetin temeli kalmak birlikte bir tıbbi bilim alanı halini almıştır.
20 yüzyıl ortalarından itibaren modern tıbbın uygulanagelmesi artık “neden” sorusuna yanıt aranabilmesine
imkân tanımıştır. Bu sorunun yanıtına giden yol ise “nasıl”dan; yani fizyolojiden geçmektedir.
Üç seneye yakın bir emeğin ürünü olan bu kitapta fizyolojik fonksiyonlar geleneksel yöntem ile sistemlere
ayrılmış halde; ancak önceki kaynakların aksine birbirleriyle ilişkileri “Bakınız” (Bkz. Sayfa …) parantezleri yoluyla
belirtilmek suretiyle okuyucularına anlatılmıştır. Deneysel addedilebilecek bu yöntem sayesinde bilginin
birbirlerinden kopuk parçalardan ziyade bütünsel değerlendirilebilmesi amaçlanmıştır. Geleneksel kaynaklarakıyasla bir diğer farklılık öğe imleri kullanılarak bilginin öbeklere ayrılmış olmasıdır. Uzun paragraflar boyunca
dikkatin dağılması ve bilimsel kaynağın bir roman gibi okunur hale gelmesi hemen hepimizin karşılaştığı
sorunlardandır. Halbuki bellek büyük bilgi yığınlarını değil, odaklanmış bilgi öbeklerini sever. Öğe imleri yoluyla
öğrenme sürecinin hızlandırılması ve belleğe taşınan bilginin kalıcılığının artırılması hedeflenmiştir. Bu yöntemin
sonucu olarak bilgi içermeyen bağlayıcı (ve çoğu okur için sıkıcı) cümlelerden kurtulunmuş ve sayfa sayısı
itibariyle emsallerinden küçük; fakat kapsayıcı bir eser elde edilmiştir.
Bu kitabın çeşitli başlıklarında doğru olduğunu kabul ettiğiniz bilgilerinize aykırılıklar fark edeceksiniz.
Takdimin girişinde kısaca değinildiği üzere fizyoloji statik bir bilim olmaktan uzaktır. Dönüşür, değişir ve böylece
gelişir. Geleneksel kabul edilen kaynaklar ise yıldan yıla revizyonun güçlüğü neticesinde 20, 30 ve hatta kimi
bahislerde 50 sene öncesinden kalan bilgileri zikretmektedir. Esasında elinizdeki eserin yazılmasına yol açan
ihtiyaç da tam olarak bu noktadan doğmuştur. Bu eserde mevcut fizyolojik bilginin (yayın tarihi itibariyle) en
güncel hali ile karşılaşacaksınız. Buna karşın geçmişin hatalarından ders çıkartarak belki yarın, bu kitabın da
eskimiş olabileceğine hazır olmalısınız.
Bilhassa fizyoloji okurluğuna yeni adım atmış olanlar temel biyolojik ve tıbbi kavramların izah edilmemiş
olması nedeniyle kitabı takip ederken zorlanabileceklerdir. Bu bir ihmal değil, düşünülmüş kasıtla
gerçekleştirilmiş bir tercih idi. Yeni başlayanlar ki büyük kısmının tıbbiye öncelikli olmak üzere sağlık alanındaki
öğrenciler olacağı aşikardır, kitabı eğiticilerinin rehberliğinde okuyacakları için eksik kalınan noktaları telafi
imkanına sahip olacaklardır. Fizyolojiye aşina okurlar ise temel izahların monotonluğundan kurtulacakları için
bu kitabı günceli yakalamanın yanı sıra unutulmuş süreçlerin hatırlanması amacıyla hızlı okunabilir bir kaynak
olarak değerlendirebilirler.
Yine bilinçli bir tercih ile patofizyolojik olaylardan nadiren bahsedilmiştir; çünkü burada maksat hastalıkların
temellerini değil, sağlıklı insan vücudunun işleyişine dair bir kavrayış sunacak temel tıbbi fizyolojik bilginin
aktarılması olmuştur. Hastalık, fizyolojik fonksiyonların bozulması ve hekimlik, sıhhati korumak ve hastalıkları
sağaltmak anlamları taşıdığına göre hastalıkların temellerinin idrak edilebilmesi ve hekimlik sanatının icrası
açısından fizyolojik süreçlere hakimiyet zaruridir. “Neden” sorusunun karşılığı “nasıl”ın yanıtına muhtaçtır ve bu
eser ile patofizyolojinin idrakına giden yolun taşları döşenmeye çalışılmıştır.
Son olarak kitapta karşılaşacağınız şekillerin değinilmeye değer olduğuna inanıyorum. Her biri özenle
hazırlanmış 190'dan fazla özgün vektörel çizim ile fizyolojik süreçler mikro dünyanın hayali olayları olmaktan
çıkartılarak makro dünyada görülebilir, dokunulabilir hale getirilmiştir.
Bu kitabın yalnızca bir damla olduğunun; fakat okyanusların damlalardan oluştuğunun farkındalığıyla ve
faydalı olabilmek temennisiyle…
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.