Sinemada Yaratıcı Yönetmen

Stok Kodu:
9786054979141
Boyut:
135-210-0
Sayfa Sayısı:
428
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2014-03-17
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
%38 indirimli
350,00TL
217,00TL
Havale/EFT ile: 212,66TL
9786054979141
411121
Sinemada Yaratıcı Yönetmen
Sinemada Yaratıcı Yönetmen
217.00
Tüm ülke sinemaları varlıklarını iki nedene borçludur. Bu nedenlerin ilki kimi filmlerin salt bir ticari ürün olmasıdır. Onlar birer ticari üründür, çünkü artık-değer (kâr) bırakması amacıyla yapılırlar. Sinemanın varlığını borçlu olduğu ikinci nedense, kimi filmlerin sanat yapıtı olmasıdır. Sanat yapıtı diye ortaya çıkartılan filmler, varedilişlerinin doğası gereği, salt bir filmden ibaret olamazlar. Onlar yapılarının derinliklerinde hayatın tüm kurallarını taşırlar. Böylece yeni bir hayat kurabilen bir yönetmenin, Freud tarafından şahlanmış atın üzerindeki bir şövalye olarak tanımlanan egodan yoksun olması düşünülemez. Gemi azıya almış ego da daha önce bir başkası tarafından yapılmamışın, söylenmemişin, denenmemişin, dolaysıyla da yeniliklerin peşinden koşacaktır. Doğru film kavramı tartışmaya açık olsa bile, yönetmenlerin yenilikçi doğru filmler kurabilmeleri için egolarını akılla dizginlemeleri gerekir. Zira yerleşik kuralları hiçe sayarak, mesnetsiz bir yenilikçilik hırsına kapılmak, büyük hayal kırıklıklarını beraberinde getirir. Bu sözlerle deneysel sinemaya ya da yenilikçiliğe karşı çıkılmış olunmaz. Kaldı ki sinema en yetkin biçimde yenilikçilikle tanımlanabilir. Yenilikçi tavırın da tutarlı bir mantığa dayanması gerekir. Sinema diline yenilik getirecek bir yönetmen, kaçınılmaz olarak yüksek ego taşıyacaktır, ama bu ego disiplinle, okumayla, bilimde düzenli bir görüş oluşturan ilkeleri gösteren öğretilerle, kuramsal bilgi donanımıyla, akılla, gözlemle kontrol edilmelidir. Sanatsal kaygıyla film çeken yönetmen bir hikâyeyi görüntü diliyle aktarmakla kalmaz, izleyicilerin kendilerini içinde hissedecekleri bir dünya yaratır. Böyle bir yönetmenlik uzun vadeli düşünebilmeyi, ama yeri geldiğinde anlık kararlar da verebilmeyi, oyuncuları, müziği, hikâyeyi, ışığı, atmosferi, kurguyu layığınca yönetebilme becerisini; duyguyla ve akılla kabul edilebilir filmsel evreni kurabilme bilgisini, kahramanlar arasından bazen o, bazen bu, bazen şu olabilme yetisini gerektirir. Yaratıcı yönetmenlik böyle bir yetiye bağlı olmakla da kalmaz yazınsal türlerle (roman, hikâye, şiirle) sıkı ilişki kurmayı zorunlu kılar. Bu tarz yönetmenlik; kapasitesi, bir senaryoyu bilinen yollarla filme alma bilgisiyle sınırlı uzman yönetmenlikten son kertede ayrışır. Böyle bir yönetmen, evrensel sinema dilini özgün bir tarzda kullanabilme beceri ve arzusuna sahiptir. Bu yaratıcı yönetmen tavrının sorgulanabileceği tek alansa ortaya konulan film-yapıdır. Önemli bir uzam-zaman değişimi yaratılırken, kahramanın geçmiş yaşantısında kalmış bir kesite, anılara (flashback), rüyalara ve gelecek düşüncesine geçişte (giderek yaygınlaşan) klip kurgusunun bilgilendirici tarzı rahatsızlık vermeseydi, Sinema, bir hikâyeyi görüntüyle anlatma sanatı diyebilirdik. Anlam yaratmaktan yoksun bir kesme yöntemiyle; gerçeklikten düşe, gerçeklikten zihne, gerçeklikten geçmişe, düş yoluyla gerçeklikten geleceğe; bu filmsel uzamdan şu filmsel uzama ve bu filmsel zamandan şu filmsel zamana geçilebilir. Film izleme deneyimiyle donanmış, yani görüntü dilini öğrenmiş izleyici için bu bir sorun yaratmaz, ama böyle yapılırsa; sinema, görüntülerle bilgi aktarma aracı konumuna indirgenmiş olur. Oysa sinema, kurulu bir hikâyeyi izleyiciye görüntüyle yaşatma, izleyiciyi kurulan duygu evrenine sokma sanatıdır. Sanatta kural olur mu? Her sanatın kendine özgü bir dili vardır. Meğer ki dil söz konusudur, kuralsızlıktan söz edilemez. İnsan düşüncesinin sistemli işlediği anımsanırsa, başta dil (insan dili) olmak üzere, insanın ortaya çıkardığı hiçbir şeyin kuralsız olamayacağı da kendiliğinden görülür. Öyleyse dil nedir? Dil kurallar bütünüdür, çünkü düşünce sistematiktir. Konuşurken kullanılınca sözlü dil, yazarken kullanılınca yazılı dil adını alan doğal dille düşünce arasına bir koşutluk kurulmadan ne dil ne de düşünce anlaşılabilir. Hem düşüncenin hem dilin bir işleyiş düzeneği vardır. Sinema filmleri de, düşünceyle eşzamanlı ortaya çıktığı ve düşünce olmadan kendisi olamayacağı bilinen insan dilinin sistemine benzer bir sistemle işleyen görüntü diliyle yaratılır. Bu nedenle film-yapı kurulurken (anlatma, duygu oluşturma, ifade etme, açıklama, yönlendirme, gösterme, yaşatma, iletişim kurma, değiştirme amacıyla) kullanılan dilin işleyiş düzeneğinin, dolayısıyla kurallarının olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bir şey söylemek amacıyla kullanılan sanat dili niçin kuralsız olsun? Dil toplumsal, söz bireyseldir. Kişi bireysel yoldan bir söz üretmek için toplumsal dili kullanır; yönetmen de görsel söylemini, uluslararası ortak sinema dilini kendine özgü biçimde kullanarak üretir. Yaratıcı sanatçının sistemli düşünme becerileri gelişmiştir. Sistemli düşünce becerisinin gelişmesinde matematik, felsefe, insan dili en etkili araçlardır. Bir sanatçı ister doğal dille bir roman yaratsın, ister doğal dil içinden çıkan üstdil/içdil olan şiir dilini kullanarak şiir yaratsın ve isterse başka bir sanatın dilini kullansın, düşüncesini sistem içinde aktarır. Düzenlenişin, kurgunun veya sistemin olduğu yerde kuralsızlık olamaz. Kurallar sorgulanamaz mı? Sanatın dilsel kuralları sorgulamaya her zaman açıktır. O halde soru kuralların değişip değişmeyeceği yönünde olmalıdır. Sanatın kurallarının, yıkılmak için konulmuş kurallar olduğu görüşü çoğu zaman abartılır, çünkü böylesi bir yıkma girişimi, varlığını rastgele bir amaca borçlu olamaz. Öyleyse bir sanatçının amacı, sanatsal anlatıma yeni boyutlar kazandırmak ve kabul edilebilir yöntemler geliştirmek olabilir. O sırada önceki anlatım dönüşebilir, kurallar yıkılabilir. İnsanın olduğu yerde tanımlama ve adlandırmalardan kaçınılamaz. Bilgiyi, görünenleri, var olanı, işitileni yolundan saptırarak karmaşıklaştırmak, müphem ve anlaşılmaz kılmak, hiç değilse genel geçer bir boyutta doğru ile yanlışın, iyi ile kötünün, estetik ile bayağının farkını gözetmemek, anlatım kurallarına körü körüne karşı çıkmaktır. Tanımlama yaparak bir sistem oluşturmadan bilginin, hikâyenin, duygunun, tepkinin karşıya aktarılamayacağı gerçeğinden habersiz yaşamak isteyen birisi için genelde dilin, özelde sinema dilinin kuralları olmayabilir. Örneğin bir yönetmenin kadrajdaki nesnelerin
Tüm ülke sinemaları varlıklarını iki nedene borçludur. Bu nedenlerin ilki kimi filmlerin salt bir ticari ürün olmasıdır. Onlar birer ticari üründür, çünkü artık-değer (kâr) bırakması amacıyla yapılırlar. Sinemanın varlığını borçlu olduğu ikinci nedense, kimi filmlerin sanat yapıtı olmasıdır. Sanat yapıtı diye ortaya çıkartılan filmler, varedilişlerinin doğası gereği, salt bir filmden ibaret olamazlar. Onlar yapılarının derinliklerinde hayatın tüm kurallarını taşırlar. Böylece yeni bir hayat kurabilen bir yönetmenin, Freud tarafından şahlanmış atın üzerindeki bir şövalye olarak tanımlanan egodan yoksun olması düşünülemez. Gemi azıya almış ego da daha önce bir başkası tarafından yapılmamışın, söylenmemişin, denenmemişin, dolaysıyla da yeniliklerin peşinden koşacaktır. Doğru film kavramı tartışmaya açık olsa bile, yönetmenlerin yenilikçi doğru filmler kurabilmeleri için egolarını akılla dizginlemeleri gerekir. Zira yerleşik kuralları hiçe sayarak, mesnetsiz bir yenilikçilik hırsına kapılmak, büyük hayal kırıklıklarını beraberinde getirir. Bu sözlerle deneysel sinemaya ya da yenilikçiliğe karşı çıkılmış olunmaz. Kaldı ki sinema en yetkin biçimde yenilikçilikle tanımlanabilir. Yenilikçi tavırın da tutarlı bir mantığa dayanması gerekir. Sinema diline yenilik getirecek bir yönetmen, kaçınılmaz olarak yüksek ego taşıyacaktır, ama bu ego disiplinle, okumayla, bilimde düzenli bir görüş oluşturan ilkeleri gösteren öğretilerle, kuramsal bilgi donanımıyla, akılla, gözlemle kontrol edilmelidir. Sanatsal kaygıyla film çeken yönetmen bir hikâyeyi görüntü diliyle aktarmakla kalmaz, izleyicilerin kendilerini içinde hissedecekleri bir dünya yaratır. Böyle bir yönetmenlik uzun vadeli düşünebilmeyi, ama yeri geldiğinde anlık kararlar da verebilmeyi, oyuncuları, müziği, hikâyeyi, ışığı, atmosferi, kurguyu layığınca yönetebilme becerisini; duyguyla ve akılla kabul edilebilir filmsel evreni kurabilme bilgisini, kahramanlar arasından bazen o, bazen bu, bazen şu olabilme yetisini gerektirir. Yaratıcı yönetmenlik böyle bir yetiye bağlı olmakla da kalmaz yazınsal türlerle (roman, hikâye, şiirle) sıkı ilişki kurmayı zorunlu kılar. Bu tarz yönetmenlik; kapasitesi, bir senaryoyu bilinen yollarla filme alma bilgisiyle sınırlı uzman yönetmenlikten son kertede ayrışır. Böyle bir yönetmen, evrensel sinema dilini özgün bir tarzda kullanabilme beceri ve arzusuna sahiptir. Bu yaratıcı yönetmen tavrının sorgulanabileceği tek alansa ortaya konulan film-yapıdır. Önemli bir uzam-zaman değişimi yaratılırken, kahramanın geçmiş yaşantısında kalmış bir kesite, anılara (flashback), rüyalara ve gelecek düşüncesine geçişte (giderek yaygınlaşan) klip kurgusunun bilgilendirici tarzı rahatsızlık vermeseydi, Sinema, bir hikâyeyi görüntüyle anlatma sanatı diyebilirdik. Anlam yaratmaktan yoksun bir kesme yöntemiyle; gerçeklikten düşe, gerçeklikten zihne, gerçeklikten geçmişe, düş yoluyla gerçeklikten geleceğe; bu filmsel uzamdan şu filmsel uzama ve bu filmsel zamandan şu filmsel zamana geçilebilir. Film izleme deneyimiyle donanmış, yani görüntü dilini öğrenmiş izleyici için bu bir sorun yaratmaz, ama böyle yapılırsa; sinema, görüntülerle bilgi aktarma aracı konumuna indirgenmiş olur. Oysa sinema, kurulu bir hikâyeyi izleyiciye görüntüyle yaşatma, izleyiciyi kurulan duygu evrenine sokma sanatıdır. Sanatta kural olur mu? Her sanatın kendine özgü bir dili vardır. Meğer ki dil söz konusudur, kuralsızlıktan söz edilemez. İnsan düşüncesinin sistemli işlediği anımsanırsa, başta dil (insan dili) olmak üzere, insanın ortaya çıkardığı hiçbir şeyin kuralsız olamayacağı da kendiliğinden görülür. Öyleyse dil nedir? Dil kurallar bütünüdür, çünkü düşünce sistematiktir. Konuşurken kullanılınca sözlü dil, yazarken kullanılınca yazılı dil adını alan doğal dille düşünce arasına bir koşutluk kurulmadan ne dil ne de düşünce anlaşılabilir. Hem düşüncenin hem dilin bir işleyiş düzeneği vardır. Sinema filmleri de, düşünceyle eşzamanlı ortaya çıktığı ve düşünce olmadan kendisi olamayacağı bilinen insan dilinin sistemine benzer bir sistemle işleyen görüntü diliyle yaratılır. Bu nedenle film-yapı kurulurken (anlatma, duygu oluşturma, ifade etme, açıklama, yönlendirme, gösterme, yaşatma, iletişim kurma, değiştirme amacıyla) kullanılan dilin işleyiş düzeneğinin, dolayısıyla kurallarının olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bir şey söylemek amacıyla kullanılan sanat dili niçin kuralsız olsun? Dil toplumsal, söz bireyseldir. Kişi bireysel yoldan bir söz üretmek için toplumsal dili kullanır; yönetmen de görsel söylemini, uluslararası ortak sinema dilini kendine özgü biçimde kullanarak üretir. Yaratıcı sanatçının sistemli düşünme becerileri gelişmiştir. Sistemli düşünce becerisinin gelişmesinde matematik, felsefe, insan dili en etkili araçlardır. Bir sanatçı ister doğal dille bir roman yaratsın, ister doğal dil içinden çıkan üstdil/içdil olan şiir dilini kullanarak şiir yaratsın ve isterse başka bir sanatın dilini kullansın, düşüncesini sistem içinde aktarır. Düzenlenişin, kurgunun veya sistemin olduğu yerde kuralsızlık olamaz. Kurallar sorgulanamaz mı? Sanatın dilsel kuralları sorgulamaya her zaman açıktır. O halde soru kuralların değişip değişmeyeceği yönünde olmalıdır. Sanatın kurallarının, yıkılmak için konulmuş kurallar olduğu görüşü çoğu zaman abartılır, çünkü böylesi bir yıkma girişimi, varlığını rastgele bir amaca borçlu olamaz. Öyleyse bir sanatçının amacı, sanatsal anlatıma yeni boyutlar kazandırmak ve kabul edilebilir yöntemler geliştirmek olabilir. O sırada önceki anlatım dönüşebilir, kurallar yıkılabilir. İnsanın olduğu yerde tanımlama ve adlandırmalardan kaçınılamaz. Bilgiyi, görünenleri, var olanı, işitileni yolundan saptırarak karmaşıklaştırmak, müphem ve anlaşılmaz kılmak, hiç değilse genel geçer bir boyutta doğru ile yanlışın, iyi ile kötünün, estetik ile bayağının farkını gözetmemek, anlatım kurallarına körü körüne karşı çıkmaktır. Tanımlama yaparak bir sistem oluşturmadan bilginin, hikâyenin, duygunun, tepkinin karşıya aktarılamayacağı gerçeğinden habersiz yaşamak isteyen birisi için genelde dilin, özelde sinema dilinin kuralları olmayabilir. Örneğin bir yönetmenin kadrajdaki nesnelerin
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat