9786054974849
718726
https://www.sehadetkitap.com/urun/siiyah-siirler
Siiyah Şiirler
3.39
Şiir iki ucu birleştirme telaşı mıdır? Yoksa sofra bezindeki o küçük deliğe elini sokup baştanbaşa ayırmak mıdır? Şiir bir “şey”e yaslanmalı mıdır illa?
Yoksa bütün yaslanmaların altındaki tabureleri çekmeli midir şiir? Uzun yıllar oldu, modern hayatın ağızlarda bıraktığı tat buruklaştı. Ancak yine de tarih ve tarihte olan bir şey ile bugünü birleştirmeye çalışmak, en moda imge kontrol aracı oldu. Mademki, imgeler önceden belliydi ve birileri benim yerime imgeleri işaretledi. Şiir yazmak neden?
Herkesin şiir yazdığı ve herkesin şair olduğu bir dönemde, futbol sahasındaki yirmi iki oyuncuyu katılmaya çalışan bir tribün dolusu insan var sokaklarda... Bazılarına yedek kulübesinde oturmak bile yetmiyor. Dil-Felsefe ve hakikat denkleminin ahenkli bir birleşimi olan “şiir”, şairlere bırakılmayacak kadar değerli bir şey olsa gerek. Artık “deli”lerin şiir yazma zamanı geldi...
Şiire ya da şiirden diye söze başlamalı... Nitekim “şey”i şiire çekmek yerine, uzun bir zamandır şiir “şey”e doğru çekilmekte. Bu, kısaca “şey” olarak ifade edilen olgu ise çoğu zaman şiiri araçsallaştırmakta. Varlık silsilesinin en temelinde duran “inanma” eyleminin vermiş olduğu sezgisel gücün bir itkisi olan şiir, o kadar değişti ki; yani sokakta görseniz tanıyamazsınız.
Yenilik adında tarihin, sosyolojinin, inanma eyleminin ve geleneğin kültürel erotizme tabi tutulması ya da bir çift güzel sözün kandırmacası halini alan şiir hala sloganlaşabilmekte... Sanatın artı ya da eksi bireyi sloganlaştırması, sanatçıyı özne olmaktan çıkarmakta, diğer bir ifade ile nesneleştirmekte...
Genelde sanat, özelde ise şiir varlığın önündeki perdeleri bir bir indirecekken her gün bir perde daha koymakta, varlık ağacının önüne. Elbette ki bu, şiirin kavramsal dolgusunu yapanların problemi, özne olarak şiirin ve sanatın değil...
Sanatın insan bedeni ile ruhunun uyumuna ve en büyük estetik olandan küçüğe yansımasına temel teşkil etmesi hasebiyle, bireye içkin bir edimi vardır. Ancak özellikle ruh ve beden ayrımı üzerinden anlamlandırılacak olursa; sanat, fizik ve metafizik olanın diyalektiğini görebilmenin edimidir.
Son dönemde çeşitli enstrümanlarla ruhu ile bedeni arasındaki duvara her gün bir tuğla daha koyan şair, tek ayaklı bir sandalyede duran cambaz pozu vermektedir. Hâlbuki şair kökü bulutlarda, başı aşağıda bir meyve çalandır...
Şiir, Tolstoy' un da ifade ettiği gibi diyalektik felsefenin bir ürünü olarak, insanı akıl alanından duygu alanına doğru sürüklemektedir. Eğer akıl alanında iyi bir süzgeç oluşturulduysa ve “şey”ler duygu alanına henüz kovandan çıkmış bir bal gibi süzüldüyse, şiirin imgesel dünyası netleşmekte ve pürüzsüzleşmektedir. Peki, bu imgesel dünyanın “güzel” olduğuna kim karar vermektedir? “Güzel” in tarifini kim yapmaktadır?” Güzel şiir, güzel şarkı ya da güzel elbise...
Zamanın ve mekânın göreceli sınırları “güzel” in ya da Edebiyatta kanonun hudutlarını çizmekte... Ya değişim zamanı geldiyse! Bugün genelde sanatın özelde ise şiirin içine girmiş olduğu çıkmaz, modern ve post modern felsefeden ve sanattan sonra bir kaotik ortamın oluşmasına bağlanmaktadır. Frederic Jameson' un da ifade ettiği gibi artık ölü biçemlere öykünmekten başka yapılan bir şey yok gibi. Herkes, geleneğin yeniden keşfedilmesi gerektiğini düşünmekte... Çünkü “Gök kubbe altında düşünülmeyen yazılmayan ve de keşfedilmeyen bir şeyler kalmadı” önermesi hemen hemen tüm bireylerin ve toplumların zihin kapısının şifrelerini oluşturmakta... Andrei Tarkosky'nin Nostalghia isimli filmindeki
“Bir Delinin Haykırışı” isimli sahnede Deli aynen şu ifadeleri kullanmakta:
“Fazla büyük usta kalmadı. Zamanımızın gerçek anlamdaki kötülüğü budur. Yüreğin bütün yollar gölgelerle kapanmış. Faydasız görünen seslere artık kulak kabartmalıyız. Okul duvarları, asfaltlar ve refah istatistiklerinden ziyade insanların kulaklarını böcek vızıltıları doldurmalı. Her birimizin gözleri ve kulaklarını büyük bir rüyanın başlangıcı olan hayal ile doldurmalıyız. Birisi piramitleri yapacağımızı haykırmalı. Yapmamamızın bir önemi yok...”
Haykırıyorum, siiyah şiirlerle; “Her gönüle yeni bir piramit yapabiliriz...”
Şiir iki ucu birleştirme telaşı mıdır? Yoksa sofra bezindeki o küçük deliğe elini sokup baştanbaşa ayırmak mıdır? Şiir bir “şey”e yaslanmalı mıdır illa?
Yoksa bütün yaslanmaların altındaki tabureleri çekmeli midir şiir? Uzun yıllar oldu, modern hayatın ağızlarda bıraktığı tat buruklaştı. Ancak yine de tarih ve tarihte olan bir şey ile bugünü birleştirmeye çalışmak, en moda imge kontrol aracı oldu. Mademki, imgeler önceden belliydi ve birileri benim yerime imgeleri işaretledi. Şiir yazmak neden?
Herkesin şiir yazdığı ve herkesin şair olduğu bir dönemde, futbol sahasındaki yirmi iki oyuncuyu katılmaya çalışan bir tribün dolusu insan var sokaklarda... Bazılarına yedek kulübesinde oturmak bile yetmiyor. Dil-Felsefe ve hakikat denkleminin ahenkli bir birleşimi olan “şiir”, şairlere bırakılmayacak kadar değerli bir şey olsa gerek. Artık “deli”lerin şiir yazma zamanı geldi...
Şiire ya da şiirden diye söze başlamalı... Nitekim “şey”i şiire çekmek yerine, uzun bir zamandır şiir “şey”e doğru çekilmekte. Bu, kısaca “şey” olarak ifade edilen olgu ise çoğu zaman şiiri araçsallaştırmakta. Varlık silsilesinin en temelinde duran “inanma” eyleminin vermiş olduğu sezgisel gücün bir itkisi olan şiir, o kadar değişti ki; yani sokakta görseniz tanıyamazsınız.
Yenilik adında tarihin, sosyolojinin, inanma eyleminin ve geleneğin kültürel erotizme tabi tutulması ya da bir çift güzel sözün kandırmacası halini alan şiir hala sloganlaşabilmekte... Sanatın artı ya da eksi bireyi sloganlaştırması, sanatçıyı özne olmaktan çıkarmakta, diğer bir ifade ile nesneleştirmekte...
Genelde sanat, özelde ise şiir varlığın önündeki perdeleri bir bir indirecekken her gün bir perde daha koymakta, varlık ağacının önüne. Elbette ki bu, şiirin kavramsal dolgusunu yapanların problemi, özne olarak şiirin ve sanatın değil...
Sanatın insan bedeni ile ruhunun uyumuna ve en büyük estetik olandan küçüğe yansımasına temel teşkil etmesi hasebiyle, bireye içkin bir edimi vardır. Ancak özellikle ruh ve beden ayrımı üzerinden anlamlandırılacak olursa; sanat, fizik ve metafizik olanın diyalektiğini görebilmenin edimidir.
Son dönemde çeşitli enstrümanlarla ruhu ile bedeni arasındaki duvara her gün bir tuğla daha koyan şair, tek ayaklı bir sandalyede duran cambaz pozu vermektedir. Hâlbuki şair kökü bulutlarda, başı aşağıda bir meyve çalandır...
Şiir, Tolstoy' un da ifade ettiği gibi diyalektik felsefenin bir ürünü olarak, insanı akıl alanından duygu alanına doğru sürüklemektedir. Eğer akıl alanında iyi bir süzgeç oluşturulduysa ve “şey”ler duygu alanına henüz kovandan çıkmış bir bal gibi süzüldüyse, şiirin imgesel dünyası netleşmekte ve pürüzsüzleşmektedir. Peki, bu imgesel dünyanın “güzel” olduğuna kim karar vermektedir? “Güzel” in tarifini kim yapmaktadır?” Güzel şiir, güzel şarkı ya da güzel elbise...
Zamanın ve mekânın göreceli sınırları “güzel” in ya da Edebiyatta kanonun hudutlarını çizmekte... Ya değişim zamanı geldiyse! Bugün genelde sanatın özelde ise şiirin içine girmiş olduğu çıkmaz, modern ve post modern felsefeden ve sanattan sonra bir kaotik ortamın oluşmasına bağlanmaktadır. Frederic Jameson' un da ifade ettiği gibi artık ölü biçemlere öykünmekten başka yapılan bir şey yok gibi. Herkes, geleneğin yeniden keşfedilmesi gerektiğini düşünmekte... Çünkü “Gök kubbe altında düşünülmeyen yazılmayan ve de keşfedilmeyen bir şeyler kalmadı” önermesi hemen hemen tüm bireylerin ve toplumların zihin kapısının şifrelerini oluşturmakta... Andrei Tarkosky'nin Nostalghia isimli filmindeki
“Bir Delinin Haykırışı” isimli sahnede Deli aynen şu ifadeleri kullanmakta:
“Fazla büyük usta kalmadı. Zamanımızın gerçek anlamdaki kötülüğü budur. Yüreğin bütün yollar gölgelerle kapanmış. Faydasız görünen seslere artık kulak kabartmalıyız. Okul duvarları, asfaltlar ve refah istatistiklerinden ziyade insanların kulaklarını böcek vızıltıları doldurmalı. Her birimizin gözleri ve kulaklarını büyük bir rüyanın başlangıcı olan hayal ile doldurmalıyız. Birisi piramitleri yapacağımızı haykırmalı. Yapmamamızın bir önemi yok...”
Haykırıyorum, siiyah şiirlerle; “Her gönüle yeni bir piramit yapabiliriz...”
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.