Şaman

Stok Kodu:
9789750809170
Boyut:
160-160-0
Sayfa Sayısı:
106
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2005-03-01
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
%36 indirimli
9,26TL
5,93TL
Havale/EFT ile: 5,81TL
9789750809170
663007
Şaman
Şaman
5.93
Yasını mı tutayım hayır yarasından mı alnından mı öpeyim hayır kokmasın çürümesin iğrenilmesin diye mezarını mı kazayım hayır ama kışkırtılmış her hayırın bir evet olduğunu nasıl anlatayım hayır hayır hayır hayır Şairliğinin yanında eleştirmenliğiyle de tanınan Mehmet Can Doğan, Şaman'da 1998-2002 yılları arasında çeşitli dergilerde yayımlanmış şiirlerini bir araya getiriyor - sözün kana karıştığı bir zamanın şiirlerini... (Arka Kapak) Şairliğinin yanında eleştirmenliğiyle de tanınan Mehmet Can Doğan, Şaman'da 1998-2002 yılları arasında çeşitli dergilerde yayımlanmış şiirlerini bir araya getiriyor - sözün kana karıştığı bir zamanın şiirlerini... Tadımlık MALÛLEN BEDEVÎ Bedenine derin bakan unuturmuş çoğu şeyi nerden hatırlıyorum bunu şimdi demek söz de karışıyor kana yoruluyor damarda öpmek için bir imgeyi Yola çıkma zamanı geldiğinde ama nereye olursa olsun aklında tecimenler ve bedevi hem de içinde büyüttüğü bedevi uzayan bir atın yelesiyle kesiyor gideceği yerleri Anlıyor uzak gideceği yerler anlıyor insan en çok kendine zâlim nasıl da iyiyim ah evet nasıl da bereketli karanlığı emen bir çift göz gibi Bir ömrü bu kadar karıştırma diyorum sana böyle masa başında tül ardında böyle kötülük çürütecek bedenini çölden ve denizden nasıl geçerse fırtına Arzulu bir ömre mutlak görülen hüzün ve dünyanın nehirleri bütün denize doğru denize doğru diye başlayan bir cümle çöle ne olur diyorum sonra denize ne olur ağrılı bir yer değiştirme ile olacakları biliyorum acımasızlıkları biliyorum bu uluma saatinde Her şey kardeşliğin inadına olur o inceliklerin inadına sesin şefkatine olur hatıraların en masum olanına nihayet suçun bağışlayanına olur Bedevi örtüsünü açar nihayet kumunu silker atını vurur hayata akan her köke her pişmanlığa bir açıklama yahut haklı bir mazeret bulur ikna edici bir iyilik bulur kandıran bir kuyu bulur bakar içine içine Ne önemi var umurumda bile değil kiminle çıktığım yola üstelik her ömür kendine dönüyor olduktan sonra ne önemi var ne önemi var Bedevinin içinden bir deniz geçer su alır öğütleyici gemileri yazık içindeki bedeviyi uyandırmışa yani akrebini ateşe salmışa kim dur diyebilir kim yol gösterebilir bilirse bedevi yolundan çıkmış bir söz bilir durur önüne sözün bedenine imrenir inat eder iman eder en azından bunu dener Ama ne önemi var ne önemi var her bedevi fırtınası kadar yaşar Kum durur su durur sır bekleyicileri durur Bedeviye kumaş! Bedeviye kumaş! diyen tecimenler durur kanı durur uzayan atın akrebin kuyruğu durur Tâbirciler Böyle bir rüya duymadık daha evvel. Karanlık... karanlık yerleri çok fazla. Bedenine bakan bedevi mi ve giyinik mi? Bozulmuş olmalı rüyanın sahihliği. Hem konuşan kim? Tecimenler görünüp yitiyor. Akrepten başlayabiliriz ilkin: Dokunmayın şunca yıllık muhabbetimiz vardır. diyen biri vardı, hatırlamasak da adını. Ama at öyle neden uzayıp gidiyor?... Karışık çok karışık, akıl kabul etse atın yelesine insanın bıçak diyesi geliyor. Kuyu ve kardeşlik Yusufu çağrıştırıyor bize. Lâkin geçemeyiz biz Yusufu tâbirde; denildiği gibi, su alır bizim gemilerimizi de. Bakmayın uzun cübbelerimize; tecimenlerden almıştık kumaşını. Vurulmuş bir ata rastladıklarını anlatmışlardı çölde, sormuşlardı uzun uzun: Çölde bir at niçin vurulsun? diye. Bir işaret... demişti, bizimle tökezleyip çöle düşen kardeşimiz şimdi. Sahi ona rastladınız mı? diye sormuştu kalbinden emin olanımız. Ay yarılmış, belki horoz ötmüştü ve fırtına vardı o sıra. Böyle bir rüya duymuş değiliz daha evvel... Karanlık karanlık yerleri çok fazla. Anlayamıyoruz sözün kana karışmasını, Denize doğru gitme inadını anlayamıyoruz fırtınalı bir akşamda... Saat mi? Ulumalı bir saat olmaz yanılıyorsunuz. Bakın biz, karanlığı emen göz olamayacağında da anlaşıyoruz. Ama karanlık karanlık yerleri çok fazla. Korkutuyor ne önemi var ısrarı ve bedevinin kararı... Develerinizi sıkı bağlayın, evlerinizden çıkmayın! Kadınlarınıza daha çok kumaş alın tecimenlerden. Ayartıcıdır beden hele çıplakken sakın sakın bakmayın! ADAMOTU Herkesin kalbinin söküldüğü bir an vardır yoksa olmalıdır en azından kalbinin söküldüğünü hissettiği bir an anne çocuk sevgili hayata hep geriden bakan herkes yıkılalım da hırsımız geçsin kadardır Büyüyen büyür büyümeye inanmasa da büyür anne ölür çocuk ölür sevgili daima büyük ölür söküldüğü yer kadar kabartır toprağı biçilmiş ekinler gibi sapı kalır bir sarı kalır Kalırsa benim sarı saçlarım kalır sevgilim sarıyı sever ağıdına cici giysiler bulur bir boşluk açılmışsa eğer herkes bırakacak bir şey mutlaka bulur sonra kulak verir de bıraktığının düşüşüne hayıflanır Yenmek için değil de yenilmek için yeşeren otlar vardır acıya göçmüş kadınların gönlünde bazı ağıtların bazı adamları ve bazı adamların bazı kadınları vardır daha başka şeyler de vardır kalp söküldüğünde Kadının örneğin gümüş çerçeveli bir aynası vardır örnek teşkil etmesi istenmeyen gümüş çerçeveli suçları aylı bir gecede kadın ağıdını bitirdiğinde kapıları yalnız cezaya açılanların ülkesinden hızla geçer ama hızla geçilmelidir ceylanı vurulmuş olanların kalbinden de Herkes kendini gösterecek bir ip arar kulağını gösterecek tüylerini gösterecek kadın usanır kalbine şüphe yazılmasından karalanmasından kalbinin öfkesinden ve şehvetle kabarmış haklılığından usanır Biz cezalandırmasını biliriz, ait değiliz cezaya! diyenlerin Zorbadır akıl yetişemez suça yetişemez o uzun hayvana çığlığını yalnızca kalbi sökülmüşlerin duyduğu otlara önce yeraltına yeraltına uzamak vardır sonra siyah bir köpeğin boynuna korkulardan ilâç yapma sanatı verilmiştir çünkü insana Korunaklı değilim katran sürdüm üstüme biraz bir ayağında kara uçurtma sevgilimin öbüründe yalaz sanki sokaklara çıkmışım sanki yeraltından köklerim sanki saçlarım uzamış kadınım ağır korkulara göçecek bende toprak kalmamış pi kestim öyleyse köpeği öldürdüm artık yeter ben ağıdımı bitirdim sizinki uzun sürer
Yasını mı tutayım hayır yarasından mı alnından mı öpeyim hayır kokmasın çürümesin iğrenilmesin diye mezarını mı kazayım hayır ama kışkırtılmış her hayırın bir evet olduğunu nasıl anlatayım hayır hayır hayır hayır Şairliğinin yanında eleştirmenliğiyle de tanınan Mehmet Can Doğan, Şaman'da 1998-2002 yılları arasında çeşitli dergilerde yayımlanmış şiirlerini bir araya getiriyor - sözün kana karıştığı bir zamanın şiirlerini... (Arka Kapak) Şairliğinin yanında eleştirmenliğiyle de tanınan Mehmet Can Doğan, Şaman'da 1998-2002 yılları arasında çeşitli dergilerde yayımlanmış şiirlerini bir araya getiriyor - sözün kana karıştığı bir zamanın şiirlerini... Tadımlık MALÛLEN BEDEVÎ Bedenine derin bakan unuturmuş çoğu şeyi nerden hatırlıyorum bunu şimdi demek söz de karışıyor kana yoruluyor damarda öpmek için bir imgeyi Yola çıkma zamanı geldiğinde ama nereye olursa olsun aklında tecimenler ve bedevi hem de içinde büyüttüğü bedevi uzayan bir atın yelesiyle kesiyor gideceği yerleri Anlıyor uzak gideceği yerler anlıyor insan en çok kendine zâlim nasıl da iyiyim ah evet nasıl da bereketli karanlığı emen bir çift göz gibi Bir ömrü bu kadar karıştırma diyorum sana böyle masa başında tül ardında böyle kötülük çürütecek bedenini çölden ve denizden nasıl geçerse fırtına Arzulu bir ömre mutlak görülen hüzün ve dünyanın nehirleri bütün denize doğru denize doğru diye başlayan bir cümle çöle ne olur diyorum sonra denize ne olur ağrılı bir yer değiştirme ile olacakları biliyorum acımasızlıkları biliyorum bu uluma saatinde Her şey kardeşliğin inadına olur o inceliklerin inadına sesin şefkatine olur hatıraların en masum olanına nihayet suçun bağışlayanına olur Bedevi örtüsünü açar nihayet kumunu silker atını vurur hayata akan her köke her pişmanlığa bir açıklama yahut haklı bir mazeret bulur ikna edici bir iyilik bulur kandıran bir kuyu bulur bakar içine içine Ne önemi var umurumda bile değil kiminle çıktığım yola üstelik her ömür kendine dönüyor olduktan sonra ne önemi var ne önemi var Bedevinin içinden bir deniz geçer su alır öğütleyici gemileri yazık içindeki bedeviyi uyandırmışa yani akrebini ateşe salmışa kim dur diyebilir kim yol gösterebilir bilirse bedevi yolundan çıkmış bir söz bilir durur önüne sözün bedenine imrenir inat eder iman eder en azından bunu dener Ama ne önemi var ne önemi var her bedevi fırtınası kadar yaşar Kum durur su durur sır bekleyicileri durur Bedeviye kumaş! Bedeviye kumaş! diyen tecimenler durur kanı durur uzayan atın akrebin kuyruğu durur Tâbirciler Böyle bir rüya duymadık daha evvel. Karanlık... karanlık yerleri çok fazla. Bedenine bakan bedevi mi ve giyinik mi? Bozulmuş olmalı rüyanın sahihliği. Hem konuşan kim? Tecimenler görünüp yitiyor. Akrepten başlayabiliriz ilkin: Dokunmayın şunca yıllık muhabbetimiz vardır. diyen biri vardı, hatırlamasak da adını. Ama at öyle neden uzayıp gidiyor?... Karışık çok karışık, akıl kabul etse atın yelesine insanın bıçak diyesi geliyor. Kuyu ve kardeşlik Yusufu çağrıştırıyor bize. Lâkin geçemeyiz biz Yusufu tâbirde; denildiği gibi, su alır bizim gemilerimizi de. Bakmayın uzun cübbelerimize; tecimenlerden almıştık kumaşını. Vurulmuş bir ata rastladıklarını anlatmışlardı çölde, sormuşlardı uzun uzun: Çölde bir at niçin vurulsun? diye. Bir işaret... demişti, bizimle tökezleyip çöle düşen kardeşimiz şimdi. Sahi ona rastladınız mı? diye sormuştu kalbinden emin olanımız. Ay yarılmış, belki horoz ötmüştü ve fırtına vardı o sıra. Böyle bir rüya duymuş değiliz daha evvel... Karanlık karanlık yerleri çok fazla. Anlayamıyoruz sözün kana karışmasını, Denize doğru gitme inadını anlayamıyoruz fırtınalı bir akşamda... Saat mi? Ulumalı bir saat olmaz yanılıyorsunuz. Bakın biz, karanlığı emen göz olamayacağında da anlaşıyoruz. Ama karanlık karanlık yerleri çok fazla. Korkutuyor ne önemi var ısrarı ve bedevinin kararı... Develerinizi sıkı bağlayın, evlerinizden çıkmayın! Kadınlarınıza daha çok kumaş alın tecimenlerden. Ayartıcıdır beden hele çıplakken sakın sakın bakmayın! ADAMOTU Herkesin kalbinin söküldüğü bir an vardır yoksa olmalıdır en azından kalbinin söküldüğünü hissettiği bir an anne çocuk sevgili hayata hep geriden bakan herkes yıkılalım da hırsımız geçsin kadardır Büyüyen büyür büyümeye inanmasa da büyür anne ölür çocuk ölür sevgili daima büyük ölür söküldüğü yer kadar kabartır toprağı biçilmiş ekinler gibi sapı kalır bir sarı kalır Kalırsa benim sarı saçlarım kalır sevgilim sarıyı sever ağıdına cici giysiler bulur bir boşluk açılmışsa eğer herkes bırakacak bir şey mutlaka bulur sonra kulak verir de bıraktığının düşüşüne hayıflanır Yenmek için değil de yenilmek için yeşeren otlar vardır acıya göçmüş kadınların gönlünde bazı ağıtların bazı adamları ve bazı adamların bazı kadınları vardır daha başka şeyler de vardır kalp söküldüğünde Kadının örneğin gümüş çerçeveli bir aynası vardır örnek teşkil etmesi istenmeyen gümüş çerçeveli suçları aylı bir gecede kadın ağıdını bitirdiğinde kapıları yalnız cezaya açılanların ülkesinden hızla geçer ama hızla geçilmelidir ceylanı vurulmuş olanların kalbinden de Herkes kendini gösterecek bir ip arar kulağını gösterecek tüylerini gösterecek kadın usanır kalbine şüphe yazılmasından karalanmasından kalbinin öfkesinden ve şehvetle kabarmış haklılığından usanır Biz cezalandırmasını biliriz, ait değiliz cezaya! diyenlerin Zorbadır akıl yetişemez suça yetişemez o uzun hayvana çığlığını yalnızca kalbi sökülmüşlerin duyduğu otlara önce yeraltına yeraltına uzamak vardır sonra siyah bir köpeğin boynuna korkulardan ilâç yapma sanatı verilmiştir çünkü insana Korunaklı değilim katran sürdüm üstüme biraz bir ayağında kara uçurtma sevgilimin öbüründe yalaz sanki sokaklara çıkmışım sanki yeraltından köklerim sanki saçlarım uzamış kadınım ağır korkulara göçecek bende toprak kalmamış pi kestim öyleyse köpeği öldürdüm artık yeter ben ağıdımı bitirdim sizinki uzun sürer
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat