9786055996444
391029
https://www.sehadetkitap.com/urun/osmanlida-hilafet-intikalinden-ilgasina
Osmanlı'da Hilafet; (İntikalinden İlgasına)
186.00
Osmanlıya hilafet hangi padişahın zamanında geçmişti? Osmanlı, hilafet makamına gereken ehemmiyeti vermiş midir?
Hilafet Osmanlı'da olmasaydı, 600 küsur yıl süren devlet yönetimi bu kadar uzun soluklu yaşayabilir miydi?
XIX. yy son çeyreğinden itibaren Osmanlının üzerine sistemli bir şekilde saldıran Avrupa devletleri, Osmanlı'yı zayıf düşürmek için bir taraftan "Osmanlı Hanedanı'nın Kureyş'e mensup olmamasını öne sürerek, Hilafetin Türklerden alınıp Araplara verilmesi gerektiğini dillendirmeye başlamışlardı. Avrupalı güçler diğer taraftan da Osmanlı dâhilinde ordu, basın ve aydın kesiminden bazı kimselerin düşüncelerini etkileyerek hilafetin dinî bir kurum olmadığı ve önemsiz olduğunu hatta Osmanlıya yük olduğu yönünde görüşler yayılmaya çalışılmıştı. Bu görüşler Osmanlı toplumunda itibar görmediğinden topraklarımızın işgali karşısında başlayan Millî Mücadele'nin en önemli hedefinin "hilafet ve saltanatın hukukunun muhafazası" olduğu her zaman yüksek sesle ifade edildiği halde Millî Mücadele'nin başarılı olmasından hemen sonra, önce hilafet saltanattan ayrılarak hukuku ve gücü yok edilmiş daha sonra kendisi de ilga edilerek Osmanlı tarihe intikal ettirilmişti.
Bu esnada Osmanlı'nın aleyhine batılılarla işbirliği yapan bazı Arap kabile liderleri ve aydınları Osmanlı devletinin tarihe intikal etmesinden sonra batılı devletlerinin sömürgesi altına girdiklerinden Osmanlı idaresini çok aramışlardı. Krallık ve emirlik şeklinde küçük devletçiliklere bölünen Arap toplumları âdeta Avrupalıların birer vilayeti haline gelmişler, yöneticiler dünyanın her türlü imkânlarını pervasızca kullandıkları halde politikalarında ne bağımsız olabilmişler ne de halklarının huzur ve refahı sağlayabilmişlerdi.
Osmanlı idaresi altında kendi dinlerini ve etnik kimliklerini serbestçe ifade etmek ve yaşama imkânı bulan gayr-i müslimler bile Balkanlar ve Orta doğu örneğinde olduğu gibi Osmanlıdan sonra çok büyük sıkıntılarla yaşamak zorunda kalmışlardı. Osmanlının çekildiği coğrafyada yürekleri dağlayan, vicdanları sızlatan, kan, gözyaşı ve işkence hiç eksik olmamıştı.
Detaylı bir şekilde bu ve benzeri konuların incelendiği bu kitapta merak ettiğiniz birçok olayın iç yüzünü bütün çıplaklığıyla bulacaksınız.
Osmanlıya hilafet hangi padişahın zamanında geçmişti? Osmanlı, hilafet makamına gereken ehemmiyeti vermiş midir?
Hilafet Osmanlı'da olmasaydı, 600 küsur yıl süren devlet yönetimi bu kadar uzun soluklu yaşayabilir miydi?
XIX. yy son çeyreğinden itibaren Osmanlının üzerine sistemli bir şekilde saldıran Avrupa devletleri, Osmanlı'yı zayıf düşürmek için bir taraftan "Osmanlı Hanedanı'nın Kureyş'e mensup olmamasını öne sürerek, Hilafetin Türklerden alınıp Araplara verilmesi gerektiğini dillendirmeye başlamışlardı. Avrupalı güçler diğer taraftan da Osmanlı dâhilinde ordu, basın ve aydın kesiminden bazı kimselerin düşüncelerini etkileyerek hilafetin dinî bir kurum olmadığı ve önemsiz olduğunu hatta Osmanlıya yük olduğu yönünde görüşler yayılmaya çalışılmıştı. Bu görüşler Osmanlı toplumunda itibar görmediğinden topraklarımızın işgali karşısında başlayan Millî Mücadele'nin en önemli hedefinin "hilafet ve saltanatın hukukunun muhafazası" olduğu her zaman yüksek sesle ifade edildiği halde Millî Mücadele'nin başarılı olmasından hemen sonra, önce hilafet saltanattan ayrılarak hukuku ve gücü yok edilmiş daha sonra kendisi de ilga edilerek Osmanlı tarihe intikal ettirilmişti.
Bu esnada Osmanlı'nın aleyhine batılılarla işbirliği yapan bazı Arap kabile liderleri ve aydınları Osmanlı devletinin tarihe intikal etmesinden sonra batılı devletlerinin sömürgesi altına girdiklerinden Osmanlı idaresini çok aramışlardı. Krallık ve emirlik şeklinde küçük devletçiliklere bölünen Arap toplumları âdeta Avrupalıların birer vilayeti haline gelmişler, yöneticiler dünyanın her türlü imkânlarını pervasızca kullandıkları halde politikalarında ne bağımsız olabilmişler ne de halklarının huzur ve refahı sağlayabilmişlerdi.
Osmanlı idaresi altında kendi dinlerini ve etnik kimliklerini serbestçe ifade etmek ve yaşama imkânı bulan gayr-i müslimler bile Balkanlar ve Orta doğu örneğinde olduğu gibi Osmanlıdan sonra çok büyük sıkıntılarla yaşamak zorunda kalmışlardı. Osmanlının çekildiği coğrafyada yürekleri dağlayan, vicdanları sızlatan, kan, gözyaşı ve işkence hiç eksik olmamıştı.
Detaylı bir şekilde bu ve benzeri konuların incelendiği bu kitapta merak ettiğiniz birçok olayın iç yüzünü bütün çıplaklığıyla bulacaksınız.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.