9786056466878
697377
https://www.sehadetkitap.com/urun/modernite-magduru
Modernite Mağduru
82.80
Modernite:
Sürekli değişme olgusunun
insanda meydana getirdiği
tatminsiz süreç...
Modernite bağnazları,
geleneksel olana karşı durmak ya da
geleneksel değer ifade eden
kazanılmış bütün rezervleri/değerleri
çöpe atmak gibi bir körlüğe de
sahiptirler maalesef.
Yenileme ve gelişme sürecinden
çok farklı olarak geçmişe ait olan
her şeyi “yakıp yıkma” mealinde
algıladıkları modernite,
gerçekten de kalbe ve ahlâka dair
ne varsa yakıp yıkmaktadır.
Bu bağlamda moderniteyi
“Maziye dair nihilist duyguların
azdığı kontrolsüz itirazdır.
” biçiminde de tanımlayabiliriz.
Kitapta BU GERÇEĞİN
dramatik bir hikâyesini bulacaksınız...
...
Modernite, bilhassa
19. yüzyıldan bu yana
toplumlara sınai, ekonomi
ve gelişmişlik patenti ile giydirilmek istenen,
gerçekte ise sosyolojik değişimi
ve insanın kendisine yabancılaşmasını
zorlayan bir akımdır.
Analitik düşünce filtresinden geçirdiğimizde;
modern literatürde yer alan
hiçbir öneride insan-ahlâk ilişkisine
yer verilmediğini görürüz.
İnsanı birey olarak kutsayan;
fakat bunu yaparken “insan-ahlâk
ve insan-toplum ilişkisini koparmayı” hedefeyen
bir salgının varlığına tanık oluyoruz.
Bireysel refah angajmanıyla
bilhassa çocuk-genç yaştaki insanları
süresiz tüketen, tükettikçe mutlu olan,
böylece emperyalizmin kurduğu
kapitalist dişlilerin köleleri
konumuna indirgeyen bir salgından söz ediyoruz.
Bunu başarabilmek için evvela
insanları kendi değerlerinden koparıp
yabancılaşmalarını sağladılar.
Sınırsız özgürlük ve tüketim vurgusu yaparak
insanların hırslarını kamçıladılar.
Sonuçta toplumların genetik kültürünü
paramparça ettiler.
Bilhassa aile bağlarını koparmayı dayattılar.
Bireyselleşmenin insan ve toplum üzerindeki
en yıkıcı tesiri budur.
Böylece yalnızlığa sürüklenen
ve tabii mutluluğunu kaybeden insanın önüne
“Çalış, kazan ve tüket ki mutlu olasın!”
tezini koydular.
İnançlarına, tarihine, kültürüne yabancılaştırdılar.
Modern köleleştirme tezlerine uygun
insan yığınları inşa etmek için,
insana format atmaya kalkıştılar.
İnsanı tabii benliğine düşman ettiler.
Bu hususta maalesef çok önemli mesafe de kaydettiler.
İnsanlığın hali tam da gelinen bu durumu gösteriyor.
Yığınlarla insan içinde çoğu insan kendince yaşıyor;
kalabalıklarla yalnız, kahkahalarla mutsuz.
Bu küçük hikaye, söz konusu salgına
“ülkemiz insanından” küçük bir örnekle ışık tutmaktadır.
Modernitenin insana dayattığı
bir yabancılaşma öyküsünün
dramatik örneğini okuyacaksınız.
Hem de tek solukta!..
Modernite:
Sürekli değişme olgusunun
insanda meydana getirdiği
tatminsiz süreç...
Modernite bağnazları,
geleneksel olana karşı durmak ya da
geleneksel değer ifade eden
kazanılmış bütün rezervleri/değerleri
çöpe atmak gibi bir körlüğe de
sahiptirler maalesef.
Yenileme ve gelişme sürecinden
çok farklı olarak geçmişe ait olan
her şeyi “yakıp yıkma” mealinde
algıladıkları modernite,
gerçekten de kalbe ve ahlâka dair
ne varsa yakıp yıkmaktadır.
Bu bağlamda moderniteyi
“Maziye dair nihilist duyguların
azdığı kontrolsüz itirazdır.
” biçiminde de tanımlayabiliriz.
Kitapta BU GERÇEĞİN
dramatik bir hikâyesini bulacaksınız...
...
Modernite, bilhassa
19. yüzyıldan bu yana
toplumlara sınai, ekonomi
ve gelişmişlik patenti ile giydirilmek istenen,
gerçekte ise sosyolojik değişimi
ve insanın kendisine yabancılaşmasını
zorlayan bir akımdır.
Analitik düşünce filtresinden geçirdiğimizde;
modern literatürde yer alan
hiçbir öneride insan-ahlâk ilişkisine
yer verilmediğini görürüz.
İnsanı birey olarak kutsayan;
fakat bunu yaparken “insan-ahlâk
ve insan-toplum ilişkisini koparmayı” hedefeyen
bir salgının varlığına tanık oluyoruz.
Bireysel refah angajmanıyla
bilhassa çocuk-genç yaştaki insanları
süresiz tüketen, tükettikçe mutlu olan,
böylece emperyalizmin kurduğu
kapitalist dişlilerin köleleri
konumuna indirgeyen bir salgından söz ediyoruz.
Bunu başarabilmek için evvela
insanları kendi değerlerinden koparıp
yabancılaşmalarını sağladılar.
Sınırsız özgürlük ve tüketim vurgusu yaparak
insanların hırslarını kamçıladılar.
Sonuçta toplumların genetik kültürünü
paramparça ettiler.
Bilhassa aile bağlarını koparmayı dayattılar.
Bireyselleşmenin insan ve toplum üzerindeki
en yıkıcı tesiri budur.
Böylece yalnızlığa sürüklenen
ve tabii mutluluğunu kaybeden insanın önüne
“Çalış, kazan ve tüket ki mutlu olasın!”
tezini koydular.
İnançlarına, tarihine, kültürüne yabancılaştırdılar.
Modern köleleştirme tezlerine uygun
insan yığınları inşa etmek için,
insana format atmaya kalkıştılar.
İnsanı tabii benliğine düşman ettiler.
Bu hususta maalesef çok önemli mesafe de kaydettiler.
İnsanlığın hali tam da gelinen bu durumu gösteriyor.
Yığınlarla insan içinde çoğu insan kendince yaşıyor;
kalabalıklarla yalnız, kahkahalarla mutsuz.
Bu küçük hikaye, söz konusu salgına
“ülkemiz insanından” küçük bir örnekle ışık tutmaktadır.
Modernitenin insana dayattığı
bir yabancılaşma öyküsünün
dramatik örneğini okuyacaksınız.
Hem de tek solukta!..
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.