Modernite Mağduru

Stok Kodu:
9786056466878
Boyut:
135-210-0
Sayfa Sayısı:
1
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2024-05-10
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
Kitap Kağıdı
Dili:
Türkçe
%8 indirimli
90,00TL
82,80TL
Havale/EFT ile: 81,14TL
9786056466878
697377
Modernite Mağduru
Modernite Mağduru
82.80
Modernite: Sürekli değişme olgusunun insanda meydana getirdiği tatminsiz süreç... Modernite bağnazları, geleneksel olana karşı durmak ya da geleneksel değer ifade eden kazanılmış bütün rezervleri/değerleri çöpe atmak gibi bir körlüğe de sahiptirler maalesef. Yenileme ve gelişme sürecinden çok farklı olarak geçmişe ait olan her şeyi “yakıp yıkma” mealinde algıladıkları modernite, gerçekten de kalbe ve ahlâka dair ne varsa yakıp yıkmaktadır. Bu bağlamda moderniteyi “Maziye dair nihilist duyguların azdığı kontrolsüz itirazdır. ” biçiminde de tanımlayabiliriz. Kitapta BU GERÇEĞİN dramatik bir hikâyesini bulacaksınız... ... Modernite, bilhassa 19. yüzyıldan bu yana toplumlara sınai, ekonomi ve gelişmişlik patenti ile giydirilmek istenen, gerçekte ise sosyolojik değişimi ve insanın kendisine yabancılaşmasını zorlayan bir akımdır. Analitik düşünce filtresinden geçirdiğimizde; modern literatürde yer alan hiçbir öneride insan-ahlâk ilişkisine yer verilmediğini görürüz. İnsanı birey olarak kutsayan; fakat bunu yaparken “insan-ahlâk ve insan-toplum ilişkisini koparmayı” hedefeyen bir salgının varlığına tanık oluyoruz. Bireysel refah angajmanıyla bilhassa çocuk-genç yaştaki insanları süresiz tüketen, tükettikçe mutlu olan, böylece emperyalizmin kurduğu kapitalist dişlilerin köleleri konumuna indirgeyen bir salgından söz ediyoruz. Bunu başarabilmek için evvela insanları kendi değerlerinden koparıp yabancılaşmalarını sağladılar. Sınırsız özgürlük ve tüketim vurgusu yaparak insanların hırslarını kamçıladılar. Sonuçta toplumların genetik kültürünü paramparça ettiler. Bilhassa aile bağlarını koparmayı dayattılar. Bireyselleşmenin insan ve toplum üzerindeki en yıkıcı tesiri budur. Böylece yalnızlığa sürüklenen ve tabii mutluluğunu kaybeden insanın önüne “Çalış, kazan ve tüket ki mutlu olasın!” tezini koydular. İnançlarına, tarihine, kültürüne yabancılaştırdılar. Modern köleleştirme tezlerine uygun insan yığınları inşa etmek için, insana format atmaya kalkıştılar. İnsanı tabii benliğine düşman ettiler. Bu hususta maalesef çok önemli mesafe de kaydettiler. İnsanlığın hali tam da gelinen bu durumu gösteriyor. Yığınlarla insan içinde çoğu insan kendince yaşıyor; kalabalıklarla yalnız, kahkahalarla mutsuz. Bu küçük hikaye, söz konusu salgına “ülkemiz insanından” küçük bir örnekle ışık tutmaktadır. Modernitenin insana dayattığı bir yabancılaşma öyküsünün dramatik örneğini okuyacaksınız. Hem de tek solukta!..
Modernite: Sürekli değişme olgusunun insanda meydana getirdiği tatminsiz süreç... Modernite bağnazları, geleneksel olana karşı durmak ya da geleneksel değer ifade eden kazanılmış bütün rezervleri/değerleri çöpe atmak gibi bir körlüğe de sahiptirler maalesef. Yenileme ve gelişme sürecinden çok farklı olarak geçmişe ait olan her şeyi “yakıp yıkma” mealinde algıladıkları modernite, gerçekten de kalbe ve ahlâka dair ne varsa yakıp yıkmaktadır. Bu bağlamda moderniteyi “Maziye dair nihilist duyguların azdığı kontrolsüz itirazdır. ” biçiminde de tanımlayabiliriz. Kitapta BU GERÇEĞİN dramatik bir hikâyesini bulacaksınız... ... Modernite, bilhassa 19. yüzyıldan bu yana toplumlara sınai, ekonomi ve gelişmişlik patenti ile giydirilmek istenen, gerçekte ise sosyolojik değişimi ve insanın kendisine yabancılaşmasını zorlayan bir akımdır. Analitik düşünce filtresinden geçirdiğimizde; modern literatürde yer alan hiçbir öneride insan-ahlâk ilişkisine yer verilmediğini görürüz. İnsanı birey olarak kutsayan; fakat bunu yaparken “insan-ahlâk ve insan-toplum ilişkisini koparmayı” hedefeyen bir salgının varlığına tanık oluyoruz. Bireysel refah angajmanıyla bilhassa çocuk-genç yaştaki insanları süresiz tüketen, tükettikçe mutlu olan, böylece emperyalizmin kurduğu kapitalist dişlilerin köleleri konumuna indirgeyen bir salgından söz ediyoruz. Bunu başarabilmek için evvela insanları kendi değerlerinden koparıp yabancılaşmalarını sağladılar. Sınırsız özgürlük ve tüketim vurgusu yaparak insanların hırslarını kamçıladılar. Sonuçta toplumların genetik kültürünü paramparça ettiler. Bilhassa aile bağlarını koparmayı dayattılar. Bireyselleşmenin insan ve toplum üzerindeki en yıkıcı tesiri budur. Böylece yalnızlığa sürüklenen ve tabii mutluluğunu kaybeden insanın önüne “Çalış, kazan ve tüket ki mutlu olasın!” tezini koydular. İnançlarına, tarihine, kültürüne yabancılaştırdılar. Modern köleleştirme tezlerine uygun insan yığınları inşa etmek için, insana format atmaya kalkıştılar. İnsanı tabii benliğine düşman ettiler. Bu hususta maalesef çok önemli mesafe de kaydettiler. İnsanlığın hali tam da gelinen bu durumu gösteriyor. Yığınlarla insan içinde çoğu insan kendince yaşıyor; kalabalıklarla yalnız, kahkahalarla mutsuz. Bu küçük hikaye, söz konusu salgına “ülkemiz insanından” küçük bir örnekle ışık tutmaktadır. Modernitenin insana dayattığı bir yabancılaşma öyküsünün dramatik örneğini okuyacaksınız. Hem de tek solukta!..
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat