"Milli Güvenlik" Algısı Kıskacında Türkiye ;Cumhuriyete "Milli Güvenlik Devleti" Karakteri Veren Enstrumanlara Bakış
Boyut:
135-195-
Sayfa Sayısı:
352
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2024-07-25
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
Kitap Kağıdı
Dili:
Türkçe
Kategori:
%33
indirimli
200,00TL
134,00TL
Havale/EFT ile:
120,60TL
9786256885776
712874
https://www.sehadetkitap.com/urun/milli-guvenlik-algisi-kiskacinda-turkiye-cumhuriyete-milli-guvenlik-devleti-karakteri-veren-enstrumanlara-bakis
"Milli Güvenlik" Algısı Kıskacında Türkiye ;Cumhuriyete "Milli Güvenlik Devleti" Karakteri Veren Enstrumanlara Bakış
134.00
Kuşkusuz farklı siyasal, sosyal ve kültürel yapılara sahip birçok ülke, iç hukuk metinlerinde “Milli Güvenlik” kav- ramına yer vermektedir. Hatta bu kavram ulusalüstü belgelerde de özgürlükleri sınırlandırma ölçütü olarak yer bulmaktadır. Bir sınırlandırma ölçütü olarak Milli Güvenlik kavramının, günümüze kadar geçen süreçte siyasal, sosyal ve ekonomik alanda etkileri büyük olmuştur. Türkiye'deki asker ve sivil bürokrasinin ve çoğu kez bu algıdan yarar- lanmaya çalışan hükümetlerin de bütün demokratik hak talebi ve özgürlük sorunlarını bu kavramın penceresinden değerlendirme gayreti, Türk demokrasisinin gelişimini en- gellemiştir. Toplumdaki demokratik yönde seyreden siyasal ve sosyal hareketler bu kavramın ezici gölgesinde filiz ver- meye çalışmış, ancak demokrasinin çok seslilik ve yönetime katılma gibi ilkeleriyle birlikte milli güvenlik algısına kurban verilmiştir. Devletler kendilerine özgü sosyo-ekonomik, siyasal, kültürel ve tarihsel özelliklerine göre şekillenir. Türkiye'de milli güvenlik kavramının ortaya çıkışını Milli Güvenlik Kurulu'nun kurulduğu yıl olan 1960 yılına tarihleme eğilimi vardır. Oysa Türkiye'de iç ve dış güvenlik tehdidi açısından olağanüstü dönemlerin varlığı, böylesi bir milli güvenlik algısını ortaya çıkarmıştır ki bu algının tarihi Osmanlının son dönemlerine kadar götürülebilir. Osmanlı Devletinin son zamanları da dahil olmak üzere sürekli bir “beka” korkusu içinde uygulamaya sokulan olağanüstü tedbirler, ilan edilen sıkıyönetimler ve oluşturulan olağanüstü kurumların varlığıyla ülke adeta bir “milli güvenlik devleti” karakterine bürünmüştür. Osmanlının son dönemlerinde yaşanan savaşların ve özellikle dünya savaşlarının yarattığı travmanın etkisiyle, cumhuriyet kurucuları olan asker-sivil elit için de beka algısı adeta kronik hale gelmiştir. Yeni kurulan cumhuriyetin kabul ettiği milli marşın “korkma” diye başlaması, şairin tesadüfi bir seçimi olmayıp, bütün bu beka korkusunun bir tezahürü olarak yorumlanmalıdır. Bu korkuların elbette gerçeklere yaslanan temelleri vardır. Ancak anayasal düzene geçildiği andan itibaren insan hak- larına dayalı, sosyal bir hukuk devletini kurmaya yönelmiş her demokratik talebin boğulması için de bu “beka” apa- ratına başvurulmasının rasyonel olmaktan çok, ekonomi-politikten kaynaklanan bir siyasi tercih olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.
Kuşkusuz farklı siyasal, sosyal ve kültürel yapılara sahip birçok ülke, iç hukuk metinlerinde “Milli Güvenlik” kav- ramına yer vermektedir. Hatta bu kavram ulusalüstü belgelerde de özgürlükleri sınırlandırma ölçütü olarak yer bulmaktadır. Bir sınırlandırma ölçütü olarak Milli Güvenlik kavramının, günümüze kadar geçen süreçte siyasal, sosyal ve ekonomik alanda etkileri büyük olmuştur. Türkiye'deki asker ve sivil bürokrasinin ve çoğu kez bu algıdan yarar- lanmaya çalışan hükümetlerin de bütün demokratik hak talebi ve özgürlük sorunlarını bu kavramın penceresinden değerlendirme gayreti, Türk demokrasisinin gelişimini en- gellemiştir. Toplumdaki demokratik yönde seyreden siyasal ve sosyal hareketler bu kavramın ezici gölgesinde filiz ver- meye çalışmış, ancak demokrasinin çok seslilik ve yönetime katılma gibi ilkeleriyle birlikte milli güvenlik algısına kurban verilmiştir. Devletler kendilerine özgü sosyo-ekonomik, siyasal, kültürel ve tarihsel özelliklerine göre şekillenir. Türkiye'de milli güvenlik kavramının ortaya çıkışını Milli Güvenlik Kurulu'nun kurulduğu yıl olan 1960 yılına tarihleme eğilimi vardır. Oysa Türkiye'de iç ve dış güvenlik tehdidi açısından olağanüstü dönemlerin varlığı, böylesi bir milli güvenlik algısını ortaya çıkarmıştır ki bu algının tarihi Osmanlının son dönemlerine kadar götürülebilir. Osmanlı Devletinin son zamanları da dahil olmak üzere sürekli bir “beka” korkusu içinde uygulamaya sokulan olağanüstü tedbirler, ilan edilen sıkıyönetimler ve oluşturulan olağanüstü kurumların varlığıyla ülke adeta bir “milli güvenlik devleti” karakterine bürünmüştür. Osmanlının son dönemlerinde yaşanan savaşların ve özellikle dünya savaşlarının yarattığı travmanın etkisiyle, cumhuriyet kurucuları olan asker-sivil elit için de beka algısı adeta kronik hale gelmiştir. Yeni kurulan cumhuriyetin kabul ettiği milli marşın “korkma” diye başlaması, şairin tesadüfi bir seçimi olmayıp, bütün bu beka korkusunun bir tezahürü olarak yorumlanmalıdır. Bu korkuların elbette gerçeklere yaslanan temelleri vardır. Ancak anayasal düzene geçildiği andan itibaren insan hak- larına dayalı, sosyal bir hukuk devletini kurmaya yönelmiş her demokratik talebin boğulması için de bu “beka” apa- ratına başvurulmasının rasyonel olmaktan çok, ekonomi-politikten kaynaklanan bir siyasi tercih olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.