9786256853690
646677
https://www.sehadetkitap.com/urun/kutlu-kan-1
Kutlu Kan
331.20
Ünlü Özbek yazar Aybek, “Halkın Hizmetinde” (1965) başlıklı makalesinde Kutlu Kan adlı eserin tarihçesini ayrıntılı olarak şöyle anlatır:
“... Romanda, Özbek halkının 1917 Sovyet devrimi öncesi hayatını, insanların kendi hakları için savaşma arzusunu, iradesini ve çok kanlı bastırılan 1916 Millî Ayaklanması ile bu mücadelenin daha da şiddetlendiğini anlatmak istedim.
Romandaki olayların yaşandığı sıralarda henüz çocuk olmama rağmen kendi gözlerimle gördüğüm için artık olup bitenleri anlatacak kadar tecrübe edinmiştim. Çocukken insanların hayatını, fakir fukaranın karanlık ve rutubetli evlerini, zenginlerin yüksek duvarlarla çevrili lüks binalarını, lüks havuzlu bahçelerini gördüm. Başkalarının hayatlarını ciddiyetle izledim; romanımda anlatılan sosyal ilişkilerin birçok yönünü daha küçükken fark etmiştim...
1938 yılında tamamladığım “Kutlu Kan” romanım böyle doğmuştu.”
Böyle büyük sanat eserlerinin, yazarın ancak özgürce düşünebildiği ve yaratıcılığının hiçbir şekilde kısıtlanmadığı bir ortamda meydana getirilebileceği düşünülür. Ancak Aybek, bu eseri yazmaya başladığında “1937 Fırtınası” kopmuş, yazar çalıştığı Dil ve Edebiyat Enstitüsünden ihraç edilmiş ayrıca Yazarlar Birliğinden kovulmuş, üç çocuklu ailesine bakma sorumluluğu ise yazarın muhtereme eşi Zarife Saidnasırova Hanım'ın omuzlarına yüklenmişti. Üstelik Aybek'in Abdullah Kadirî ve Çolpan ile yakın ilişki içinde olduğunu, kayınpederi Saidnosir Mircelilov'un ise Solovki Adalarında sürgünde acı çektiğini iyi bilen NKVD (İçişleri Halk Komiserliği) görevlilerinin yazarı istedikleri zaman üstatlarının bulunduğu zindana götürmeleri zor değildi.
Aybek, SSCB'nin kan dökmeyi temsil eden kızıl bayrağının dalgalandığı böylesine ağır bir dönemde “Kutlu Kan” romanını yazmaya başlamıştı. Aybek, uzun zaman yalnızca şair olarak tanınıyordu. Eşi Zarife Hanım “Ne zaman nesre geçeceksin?” diye sorduğunda “Kendimi daha yeterli bulmuyorum.” diye cevap veriyordu. Ne tesadüf ki Aybek'in “kendini yeterli hissetmesi” 1937 senesine denk gelmişti!
1937... Eğer dönemin şartları müsait olsaydı Aybek belki de o sene Sibirya'da veya NKVD hapishanelerinde acı çeken kayınpederi, Türkistan Millî Özerk Hükûmeti'nin (Türkistan Muhtar Cumhuriyeti) saymanı Saidnosir Mircelilov yahut büyük yazar Abdullah Kadirî veyahut haksızlığa uğramış Çolpan hakkında bir roman yazmaz mıydı?
Hayır, yazmazdı çünkü Aybek'in kafasında başka bir mesele vardı.
Bu, Türkistan'da meydana gelen 1916 Millî Ayaklanmasıydı.
Ünlü Özbek yazar Aybek, “Halkın Hizmetinde” (1965) başlıklı makalesinde Kutlu Kan adlı eserin tarihçesini ayrıntılı olarak şöyle anlatır:
“... Romanda, Özbek halkının 1917 Sovyet devrimi öncesi hayatını, insanların kendi hakları için savaşma arzusunu, iradesini ve çok kanlı bastırılan 1916 Millî Ayaklanması ile bu mücadelenin daha da şiddetlendiğini anlatmak istedim.
Romandaki olayların yaşandığı sıralarda henüz çocuk olmama rağmen kendi gözlerimle gördüğüm için artık olup bitenleri anlatacak kadar tecrübe edinmiştim. Çocukken insanların hayatını, fakir fukaranın karanlık ve rutubetli evlerini, zenginlerin yüksek duvarlarla çevrili lüks binalarını, lüks havuzlu bahçelerini gördüm. Başkalarının hayatlarını ciddiyetle izledim; romanımda anlatılan sosyal ilişkilerin birçok yönünü daha küçükken fark etmiştim...
1938 yılında tamamladığım “Kutlu Kan” romanım böyle doğmuştu.”
Böyle büyük sanat eserlerinin, yazarın ancak özgürce düşünebildiği ve yaratıcılığının hiçbir şekilde kısıtlanmadığı bir ortamda meydana getirilebileceği düşünülür. Ancak Aybek, bu eseri yazmaya başladığında “1937 Fırtınası” kopmuş, yazar çalıştığı Dil ve Edebiyat Enstitüsünden ihraç edilmiş ayrıca Yazarlar Birliğinden kovulmuş, üç çocuklu ailesine bakma sorumluluğu ise yazarın muhtereme eşi Zarife Saidnasırova Hanım'ın omuzlarına yüklenmişti. Üstelik Aybek'in Abdullah Kadirî ve Çolpan ile yakın ilişki içinde olduğunu, kayınpederi Saidnosir Mircelilov'un ise Solovki Adalarında sürgünde acı çektiğini iyi bilen NKVD (İçişleri Halk Komiserliği) görevlilerinin yazarı istedikleri zaman üstatlarının bulunduğu zindana götürmeleri zor değildi.
Aybek, SSCB'nin kan dökmeyi temsil eden kızıl bayrağının dalgalandığı böylesine ağır bir dönemde “Kutlu Kan” romanını yazmaya başlamıştı. Aybek, uzun zaman yalnızca şair olarak tanınıyordu. Eşi Zarife Hanım “Ne zaman nesre geçeceksin?” diye sorduğunda “Kendimi daha yeterli bulmuyorum.” diye cevap veriyordu. Ne tesadüf ki Aybek'in “kendini yeterli hissetmesi” 1937 senesine denk gelmişti!
1937... Eğer dönemin şartları müsait olsaydı Aybek belki de o sene Sibirya'da veya NKVD hapishanelerinde acı çeken kayınpederi, Türkistan Millî Özerk Hükûmeti'nin (Türkistan Muhtar Cumhuriyeti) saymanı Saidnosir Mircelilov yahut büyük yazar Abdullah Kadirî veyahut haksızlığa uğramış Çolpan hakkında bir roman yazmaz mıydı?
Hayır, yazmazdı çünkü Aybek'in kafasında başka bir mesele vardı.
Bu, Türkistan'da meydana gelen 1916 Millî Ayaklanmasıydı.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.