9786057931610
489957
https://www.sehadetkitap.com/urun/kultur-ve-toplum
Kültür ve Toplum
114.70
Yaşam döngülerimizi tamamladığımız karşılıklı etkileşim sistemlerinin bir ürünü
olarak kültür, içerisinde çok sayıda süreç barındıran karmaşık bir bütündür
aslında. Etimolojik bakımdan doğadan, yani toprağı ekip-biçmeden, tarımdan,
yetiştirmeden yol alan kültür kavramının, insanlığın serüveni dahilinde yaşam ve
onun tüm çıktılarıyla ilişkili bir durumuna geldiğini söyleyebiliriz. Kültürün
bütün bir yaşam tarzını ifade eden günümüzdeki kullanımının önünü açması
bakımından Alman İdealistlerinin önemi büyüktür. Onlarla birlikte kültür, özgün
bir yaşam tarzını ifade eden modern anlamını taşımaya başlamıştır.
Modernliğin en gözde kavramlarından olan kültürün toplumlara vadettiği
"düzen" sözü için onlardan tek beklentisi vardı; buna göre düzen için talep edilen
değer ve normlara uyulacak, bunlarla uyuşmayan şeyler ise dışlanacaktı. Batı
dışında, özellikle de sömürge toplumlarında kültür, kolayına, bir aydınlatma aracı
olarak "beyaz adamın misyonuna" eklemlenmişti. Çok değil, II. Dünya Savaşı
sonrasında bu misyon da terk edilecek, kültür hızla ulus devletleri değişen
koşullardan koruyacak bir dengeleyici olarak görülecekti. Bir dönem böyle
geçiverdi.
Günümüzde ise işler biraz karışmış durumda... Örneğin postmodernistler,
çoktandır, yaşam tarzlarını eksen alarak muhalif ya da azınlık grupların aidiyet
çerçevelerini övülecekler, çoğunluğun aidiyet çerçevelerini ise eleştirilecekler
listesine eklemiş durumdalar. Sağı-solu, kısacası her tarafı kimlik politikalarına
bulanmış şimdide, kantarın topuzu değil, bizzat kendisi kaçmış durumda. LGBT
bireylerin mücadelelerine methiyeler düzenler milliyetçiliği lanetleyebiliyorlar...
Bugün kültür daha çok kişisel sorunlar ve bu sorunlar doğrultusunda beliren
bireysel ihtiyaçlara gönlü kaptırmış durumda. Bu yüzden olsa gerek, yasaklardan
değil, tekliflerden, kurallardan değil önermelerden yararlanarak kendini yeniden
ve yeniden oluşturuyor.
Zamana ayak uydurmak üzerinden şekilleniyor her şey bugün... Tramvayda,
vapurda ya da sinemada fark etmez; yan koltukta oturan, ama dönüp bakma
ihtiyacı hissetmediğimiz, varlığını nefes alış verişlerinden bildiğimiz sıradan bir
insana benziyor zaman da; birlikte yaşadığımız, ancak orada burada karşılaşmış
olmak dışında bir tanışıklığımızın olmadığı yabancılara benziyor. Tıpkı kültür
gibi...
Yaşam döngülerimizi tamamladığımız karşılıklı etkileşim sistemlerinin bir ürünü
olarak kültür, içerisinde çok sayıda süreç barındıran karmaşık bir bütündür
aslında. Etimolojik bakımdan doğadan, yani toprağı ekip-biçmeden, tarımdan,
yetiştirmeden yol alan kültür kavramının, insanlığın serüveni dahilinde yaşam ve
onun tüm çıktılarıyla ilişkili bir durumuna geldiğini söyleyebiliriz. Kültürün
bütün bir yaşam tarzını ifade eden günümüzdeki kullanımının önünü açması
bakımından Alman İdealistlerinin önemi büyüktür. Onlarla birlikte kültür, özgün
bir yaşam tarzını ifade eden modern anlamını taşımaya başlamıştır.
Modernliğin en gözde kavramlarından olan kültürün toplumlara vadettiği
"düzen" sözü için onlardan tek beklentisi vardı; buna göre düzen için talep edilen
değer ve normlara uyulacak, bunlarla uyuşmayan şeyler ise dışlanacaktı. Batı
dışında, özellikle de sömürge toplumlarında kültür, kolayına, bir aydınlatma aracı
olarak "beyaz adamın misyonuna" eklemlenmişti. Çok değil, II. Dünya Savaşı
sonrasında bu misyon da terk edilecek, kültür hızla ulus devletleri değişen
koşullardan koruyacak bir dengeleyici olarak görülecekti. Bir dönem böyle
geçiverdi.
Günümüzde ise işler biraz karışmış durumda... Örneğin postmodernistler,
çoktandır, yaşam tarzlarını eksen alarak muhalif ya da azınlık grupların aidiyet
çerçevelerini övülecekler, çoğunluğun aidiyet çerçevelerini ise eleştirilecekler
listesine eklemiş durumdalar. Sağı-solu, kısacası her tarafı kimlik politikalarına
bulanmış şimdide, kantarın topuzu değil, bizzat kendisi kaçmış durumda. LGBT
bireylerin mücadelelerine methiyeler düzenler milliyetçiliği lanetleyebiliyorlar...
Bugün kültür daha çok kişisel sorunlar ve bu sorunlar doğrultusunda beliren
bireysel ihtiyaçlara gönlü kaptırmış durumda. Bu yüzden olsa gerek, yasaklardan
değil, tekliflerden, kurallardan değil önermelerden yararlanarak kendini yeniden
ve yeniden oluşturuyor.
Zamana ayak uydurmak üzerinden şekilleniyor her şey bugün... Tramvayda,
vapurda ya da sinemada fark etmez; yan koltukta oturan, ama dönüp bakma
ihtiyacı hissetmediğimiz, varlığını nefes alış verişlerinden bildiğimiz sıradan bir
insana benziyor zaman da; birlikte yaşadığımız, ancak orada burada karşılaşmış
olmak dışında bir tanışıklığımızın olmadığı yabancılara benziyor. Tıpkı kültür
gibi...
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.