9789758859900
380077
https://www.sehadetkitap.com/urun/kuheyli-buharlan
Küheyli Buharlan
126.75
Aşikâr değil mi Paşam, buharlı atıma bu kanatları takacağım! Böylece, buharla işleyen kanatlı bir at yapmış olacağız! Düşünün, âdemoğlunun rüyalarından biri daha, insan denen mahlukun ruh zarafetiyle mütenasip bir tarzda fiiliyata intikal etmiş olacak! Bir buharlı burak yapacağım, Peygamber Efendimizi göğün yedinci katına uçuran o muhteşem mahlukun buharlı bir numunesi! Ve siz de ilk kul yapısı burağın fanilere gözüktüğü devrin sadrazamı olarak tarihe geçeceksiniz! Düşünün, Devletlum... Bir sabah Bayezid meydanında yürüyen ahali yerde görecek onun kanatlarının gölgesini, ya da şafak vakti başını kaldırıp yukarı bakanlar tan yeri ağarırken İstanbul semalarında süzülen bir burağın kanat çırpışları yüzünden defalarca ovuşturmak zorunda kalacaklar gözlerini...
IV. Fırat devrinin mühim hezarfenlerinden Arif Çelebi, çok büyük, çok erişilmez bir hayalin, gelmiş geçmiş cümle mucitlerin gönlünde yatan büyük tasavvurun peşindedir. Küheylanları uçuran buhar gücüyle akıllara durgunluk veren hayal gücünün buluşması ve çatışması, işte bu tasavvurun olgunlaşarak yapay zekâdan tasavvufa kadar uzandığı müphem bir noktada başlar... Buharın kudretine bir hudut, Buharîlerin savaşçılığına bir mani var mıdır?
Hezarfen Arif Çelebi güldü. O at toynağına benzemiyor, at toynağının ta kendisi...
Öyle mi?
Evet, çünkü o çubuk dediğin şey de, aziz ablacığım, bir atın bacağı...
Atın bacağı mı?
Evet, yaptığım suni bir atın bacağı...
Suni bir at mı yaptın? O da neden?
Canlı hayvancıklar yük taşırken eziyet çekmesinler, artık yükler, insanlar, makine atlarla taşınsın diye...
Selviye Zeynep Hatun bu söze güldü, latife olarak kabul ettiği belliydi ama Hezarfen Arif Çelebi bunu fark etmedi. Pekiyi, bu atın kendisi nerede şimdi?
Konağın bodrumunda, benim imalathanemde...
Aşikâr değil mi Paşam, buharlı atıma bu kanatları takacağım! Böylece, buharla işleyen kanatlı bir at yapmış olacağız! Düşünün, âdemoğlunun rüyalarından biri daha, insan denen mahlukun ruh zarafetiyle mütenasip bir tarzda fiiliyata intikal etmiş olacak! Bir buharlı burak yapacağım, Peygamber Efendimizi göğün yedinci katına uçuran o muhteşem mahlukun buharlı bir numunesi! Ve siz de ilk kul yapısı burağın fanilere gözüktüğü devrin sadrazamı olarak tarihe geçeceksiniz! Düşünün, Devletlum... Bir sabah Bayezid meydanında yürüyen ahali yerde görecek onun kanatlarının gölgesini, ya da şafak vakti başını kaldırıp yukarı bakanlar tan yeri ağarırken İstanbul semalarında süzülen bir burağın kanat çırpışları yüzünden defalarca ovuşturmak zorunda kalacaklar gözlerini...
IV. Fırat devrinin mühim hezarfenlerinden Arif Çelebi, çok büyük, çok erişilmez bir hayalin, gelmiş geçmiş cümle mucitlerin gönlünde yatan büyük tasavvurun peşindedir. Küheylanları uçuran buhar gücüyle akıllara durgunluk veren hayal gücünün buluşması ve çatışması, işte bu tasavvurun olgunlaşarak yapay zekâdan tasavvufa kadar uzandığı müphem bir noktada başlar... Buharın kudretine bir hudut, Buharîlerin savaşçılığına bir mani var mıdır?
Hezarfen Arif Çelebi güldü. O at toynağına benzemiyor, at toynağının ta kendisi...
Öyle mi?
Evet, çünkü o çubuk dediğin şey de, aziz ablacığım, bir atın bacağı...
Atın bacağı mı?
Evet, yaptığım suni bir atın bacağı...
Suni bir at mı yaptın? O da neden?
Canlı hayvancıklar yük taşırken eziyet çekmesinler, artık yükler, insanlar, makine atlarla taşınsın diye...
Selviye Zeynep Hatun bu söze güldü, latife olarak kabul ettiği belliydi ama Hezarfen Arif Çelebi bunu fark etmedi. Pekiyi, bu atın kendisi nerede şimdi?
Konağın bodrumunda, benim imalathanemde...
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.