Küflü Şimşek; Toplu Şiirler (1966-2001)

Stok Kodu:
9789750800122
Boyut:
135-210-0
Sayfa Sayısı:
276
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
2
Basım Tarihi:
2007-04-01
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
1.Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
%36 indirimli
13,89TL
8,89TL
Havale/EFT ile: 8,71TL
9789750800122
662708
Küflü Şimşek; Toplu Şiirler (1966-2001)
Küflü Şimşek; Toplu Şiirler (1966-2001)
8.89
Susarsa dağ gibi susan, konuşursa dağ gibi "uçarı" bir şiir Mehmet Taner'in şiiri... acı bir toprak gibi Zap suyu gibi çıplak, yalın... ateş gibi yakıcı... yeryüzü gibi geniş... "Gece. Uzamış, bir yağmur anısı gibi. Ev'de serin yaz gecesi. Üşü, akşamsefaları, üşü. Ey herşeylerim üşü, sarar, kıvrıl Kim yaşamış, yok, o düşler dolu dönüşü." Küflü Şimşek Mehmet Taner'in şimdiye dek yayımladığı beş şiir kitabını biraraya getiriyor. Tadımlık Dolunaylarını süre süre sularda geleceğin Duyur bize Adacıkları sızlatan yeni ezgiyi Deniz, deniz Tınlamalarla yaklaşan derin şafak, ağır su! Üfürüyorum, yolunu bağlayan Son tozları da. BUN SULARI Bir doktora görünme fikri bende yer ediyor ve bu fikre alışıyorum, benimsiyorum onunla bu birlikte eskimeyi Tabelalar tabelalar geçiyor başımın üzerinden çeşitli katlarda tabelalar hayır kuşlar geçmiyor başımın üzerinden ve alçalmıyor ufka doğru tabelalar Bir yağmur tutturuyor geceye yakın Sönüyor kent, tabelalar Az insanlar yürüyorlar aralarında yağmurla neonlarla Bakıyorum birahaneye: 1937, Avrupa 7 ayrı vatandaş bir dolmuşta, ey Roma 7 bin puşt müziği, marşlar, bayramlar, bombalar! Ne zaman namus satışa çıkarılmış da bulmamış alıcı Bu gaz dolu boğucu havada? Her şey gibi bu dondurucu gök altında Sevdalar! Bir sevda oluyor sövgü, sonunda! Bazıları da ak kartondan pankartlar ellerinde Kanırtıyorlar sessizliği biraz daha; Bakıyorum alanlara: 1937, Avrupa Alışverişe dalanlar pasajların akşam pazarlarında Ey sergideki fanilayı aydınlatan aptal ampul, ey maksi fanila! Kendine birçok giysi uydurmuş insan! Ey yeme içme! Evet bir doktora görünmeli Bir gün şimşeğimden bahar, bir gün buhar olmalı gizlice DEVALUE Şemsiyemi açıyorum; Yağmur yağıyor Ankaranın göbeğine Bir kasaba tutturuyor Baloncu ile büfeci de Şu piyango biletçiler Dolmuşa yolcu çağıran ak kasketli çığırtkan Kalacaklar kısa bir an daha Yağmurla Ankara arasında Yağmur yağıyor alabildiğine Çekilmiş ıssız taksiler köşe başlarına çoktan Köprüde bir şey yok Köpürüp bulanan akıntının Yalnızlığından başka Bir madeni para, dönmüş Ak yüzünü, gökyüzüne Çamur sıvıyor kaldırımları Yağmur yağıyor alabildiğine KÖÇEK Ankara Ankara, Güzel Ankara! Bir damla süt kolumda ölüm İki kara leke. Denge Yani tehlike. Sıçrayın Fareler! Buldozerler! Ey Ten Ay: Orman Akıp giden tren: Ey Ten Ankara! Ankara, Güzel Ankara! Ey incecik Ten Vuran bana.. Ve onlara! AK MİNELER Nerede yangın, hani kır çiçekleri; Hani akşamüstü? Dallardan inen gölge.. Çıkıyor gölü taşıran ayna Suskunluk içinde Garip, derede bir çift sazan Bocalar, yayıldıysa akşam ışığı Parlar, suyu taşıran ayna İçimizin parlar sarmaşığı Ozan hey! kaynaklarda Kanın hey! dağla yaşadığı Acının bitmediği, göğüste bir büyük Gümbürtünün başladığı Ozanlar hey! yazarlar kabuklara, hışırdar yapraklar Suyun sesi iner uzaktan Ovayı kucaklar gün, damlar Aralarındaki kan Gider kurban, döner gözler kan çanağına Ulur kurt, ulur ağızda dinmeyen hırs Gelir gölü taşıran ayna İner yanımıza, sessiz Acıyı dilimle cânım! Nerede yangın, hani kır çiçekleri! Gelir gölü taşıran ayna cânım Gelir minelere gelecekleri. AYY Bahçam, köküm, odunum Cânım Ey Cânım Söz geldi dayan oldu, kapılar üryân Ses ederim uğrar gider Yankederim hey hey hey Soluk ermez kuşluğa Hey yavrum yavrucağım ay ala keklik sekişlim Taşın dibinden uğrar bir yılan! Bir yılan! Hey yavrum, yavrucağım... Ay, konduracağım, ay kitabımın direği Ayy! ERKEN AĞIT, ŞUBAT Neydi o dal kırıldı senin elinde Bir güvercin sadası duydu su Bir fısıltıyı böldü en olmaz yerinden Avuçlarımızdan taşan su Gölün yüreği çaylarda Çayın usu şimşek Şimşeğin kolu uzun Damar, su Söz geldi kapılara vurdu kapılara vurdu kapılara kapılara Cânım ey, denk oldu uçurum Rüzgârın al yanağına Neydi o dal, duyduk yeşilliğini düşlerin Kara yazgı indi çayıra, soludu Neydi o dal, adı gelmez usuma MART, 71 1 Yorgun ve çıplak ellerime bak asker Ne kadar çirkin Ne kadar güzel Boynuma bak Bir yanı ustura Nasır tutmuş öbür yanı Ve iki gelecek birden Koparılmış, asker! Bir şarkı var, ah bir titreyiş Var elbet içimde Yankılanır Göl, gecede Susmam; Sabaha dek Dizeler kurarım Biri yanılsa bile Bir öteki İçer kanını Kurulu ağın Söylerim Sonsuz umudu Tükenmiş pencereleri Sesim Sesindedir mevsimin Yıldızlara ve sevgiye dek Yankılanır Göl, gecede Susarım; Huylanır Kulağımdan dizime dek Gecenin verdiği doğum ağızları; Dinlerim, dilimin altında Kaynayan Çakıl taşlarını Yorgun ve çıplağım asker Gün Çoktan çekip gitti Yankılanır, göl Gecede hâlâ KUŞ Ben kuşum Gökyüzü diyerek başlarım söze Elmanın tadı, ceylanın rengi, kabuğun kokusu Kadifenin ve senin Uslu göğsün Ey Gökyüzü! Burada çamur yerleşti, yerelleşti, gelenek oldu Isı korkulu, dağ kuşku içinde Göç boruları aldı ortalığı; İmzalar kurudu; Ellerim Tutmuyor hiçbir kargıyı Mürekkebim Soğudu sanki.
Susarsa dağ gibi susan, konuşursa dağ gibi "uçarı" bir şiir Mehmet Taner'in şiiri... acı bir toprak gibi Zap suyu gibi çıplak, yalın... ateş gibi yakıcı... yeryüzü gibi geniş... "Gece. Uzamış, bir yağmur anısı gibi. Ev'de serin yaz gecesi. Üşü, akşamsefaları, üşü. Ey herşeylerim üşü, sarar, kıvrıl Kim yaşamış, yok, o düşler dolu dönüşü." Küflü Şimşek Mehmet Taner'in şimdiye dek yayımladığı beş şiir kitabını biraraya getiriyor. Tadımlık Dolunaylarını süre süre sularda geleceğin Duyur bize Adacıkları sızlatan yeni ezgiyi Deniz, deniz Tınlamalarla yaklaşan derin şafak, ağır su! Üfürüyorum, yolunu bağlayan Son tozları da. BUN SULARI Bir doktora görünme fikri bende yer ediyor ve bu fikre alışıyorum, benimsiyorum onunla bu birlikte eskimeyi Tabelalar tabelalar geçiyor başımın üzerinden çeşitli katlarda tabelalar hayır kuşlar geçmiyor başımın üzerinden ve alçalmıyor ufka doğru tabelalar Bir yağmur tutturuyor geceye yakın Sönüyor kent, tabelalar Az insanlar yürüyorlar aralarında yağmurla neonlarla Bakıyorum birahaneye: 1937, Avrupa 7 ayrı vatandaş bir dolmuşta, ey Roma 7 bin puşt müziği, marşlar, bayramlar, bombalar! Ne zaman namus satışa çıkarılmış da bulmamış alıcı Bu gaz dolu boğucu havada? Her şey gibi bu dondurucu gök altında Sevdalar! Bir sevda oluyor sövgü, sonunda! Bazıları da ak kartondan pankartlar ellerinde Kanırtıyorlar sessizliği biraz daha; Bakıyorum alanlara: 1937, Avrupa Alışverişe dalanlar pasajların akşam pazarlarında Ey sergideki fanilayı aydınlatan aptal ampul, ey maksi fanila! Kendine birçok giysi uydurmuş insan! Ey yeme içme! Evet bir doktora görünmeli Bir gün şimşeğimden bahar, bir gün buhar olmalı gizlice DEVALUE Şemsiyemi açıyorum; Yağmur yağıyor Ankaranın göbeğine Bir kasaba tutturuyor Baloncu ile büfeci de Şu piyango biletçiler Dolmuşa yolcu çağıran ak kasketli çığırtkan Kalacaklar kısa bir an daha Yağmurla Ankara arasında Yağmur yağıyor alabildiğine Çekilmiş ıssız taksiler köşe başlarına çoktan Köprüde bir şey yok Köpürüp bulanan akıntının Yalnızlığından başka Bir madeni para, dönmüş Ak yüzünü, gökyüzüne Çamur sıvıyor kaldırımları Yağmur yağıyor alabildiğine KÖÇEK Ankara Ankara, Güzel Ankara! Bir damla süt kolumda ölüm İki kara leke. Denge Yani tehlike. Sıçrayın Fareler! Buldozerler! Ey Ten Ay: Orman Akıp giden tren: Ey Ten Ankara! Ankara, Güzel Ankara! Ey incecik Ten Vuran bana.. Ve onlara! AK MİNELER Nerede yangın, hani kır çiçekleri; Hani akşamüstü? Dallardan inen gölge.. Çıkıyor gölü taşıran ayna Suskunluk içinde Garip, derede bir çift sazan Bocalar, yayıldıysa akşam ışığı Parlar, suyu taşıran ayna İçimizin parlar sarmaşığı Ozan hey! kaynaklarda Kanın hey! dağla yaşadığı Acının bitmediği, göğüste bir büyük Gümbürtünün başladığı Ozanlar hey! yazarlar kabuklara, hışırdar yapraklar Suyun sesi iner uzaktan Ovayı kucaklar gün, damlar Aralarındaki kan Gider kurban, döner gözler kan çanağına Ulur kurt, ulur ağızda dinmeyen hırs Gelir gölü taşıran ayna İner yanımıza, sessiz Acıyı dilimle cânım! Nerede yangın, hani kır çiçekleri! Gelir gölü taşıran ayna cânım Gelir minelere gelecekleri. AYY Bahçam, köküm, odunum Cânım Ey Cânım Söz geldi dayan oldu, kapılar üryân Ses ederim uğrar gider Yankederim hey hey hey Soluk ermez kuşluğa Hey yavrum yavrucağım ay ala keklik sekişlim Taşın dibinden uğrar bir yılan! Bir yılan! Hey yavrum, yavrucağım... Ay, konduracağım, ay kitabımın direği Ayy! ERKEN AĞIT, ŞUBAT Neydi o dal kırıldı senin elinde Bir güvercin sadası duydu su Bir fısıltıyı böldü en olmaz yerinden Avuçlarımızdan taşan su Gölün yüreği çaylarda Çayın usu şimşek Şimşeğin kolu uzun Damar, su Söz geldi kapılara vurdu kapılara vurdu kapılara kapılara Cânım ey, denk oldu uçurum Rüzgârın al yanağına Neydi o dal, duyduk yeşilliğini düşlerin Kara yazgı indi çayıra, soludu Neydi o dal, adı gelmez usuma MART, 71 1 Yorgun ve çıplak ellerime bak asker Ne kadar çirkin Ne kadar güzel Boynuma bak Bir yanı ustura Nasır tutmuş öbür yanı Ve iki gelecek birden Koparılmış, asker! Bir şarkı var, ah bir titreyiş Var elbet içimde Yankılanır Göl, gecede Susmam; Sabaha dek Dizeler kurarım Biri yanılsa bile Bir öteki İçer kanını Kurulu ağın Söylerim Sonsuz umudu Tükenmiş pencereleri Sesim Sesindedir mevsimin Yıldızlara ve sevgiye dek Yankılanır Göl, gecede Susarım; Huylanır Kulağımdan dizime dek Gecenin verdiği doğum ağızları; Dinlerim, dilimin altında Kaynayan Çakıl taşlarını Yorgun ve çıplağım asker Gün Çoktan çekip gitti Yankılanır, göl Gecede hâlâ KUŞ Ben kuşum Gökyüzü diyerek başlarım söze Elmanın tadı, ceylanın rengi, kabuğun kokusu Kadifenin ve senin Uslu göğsün Ey Gökyüzü! Burada çamur yerleşti, yerelleşti, gelenek oldu Isı korkulu, dağ kuşku içinde Göç boruları aldı ortalığı; İmzalar kurudu; Ellerim Tutmuyor hiçbir kargıyı Mürekkebim Soğudu sanki.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat