Kör Kâhin

Stok Kodu:
9789750814334
Boyut:
160-160-0
Sayfa Sayısı:
168
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
2
Basım Tarihi:
2013-04-18
Çeviren:
İbrahim Demirci
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
%36 indirimli
12,04TL
7,71TL
Havale/EFT ile: 7,32TL
9789750814334
663790
Kör Kâhin
Kör Kâhin
7.71
1995 Nâzım Hikmet Uluslararası Şiir Ödülü sahibi Lübnan asıllı şair Adonisten yeni bir kitap, Türkçede ilk kez: Haber ver , ey kör. Pörsüyen kamburlaşan bir zaman. Önünü göremeyen insan nasıl da mutsuz, adım attıkça geriye düşüyor. Sanırım gök kilitli heykelinden çıkmaya hazır. Sanırım akıl denen küçük zincir çözülmek üzere. Haber ver ey kör. Tadımlık SİCCÎL 1999 1 Geldiler, ufkun başını kızıl bir sahanda taşıyarak. Serap böyle çağırıldı iş te, uzak olmayan bir çöle çadır kurmuştu. Çanlar gibi çınlıyordu dudaklar, âhi ret iksirini damıtıyordu bir eczacı, ekmekle savaşa tutuşmuşken tuz. O bir şölen! Ölülerin başlarını andıran kadehlere şarap indiren bir göğün altında. Gökle kan arasındaki birlik pek derin. 2 Durmaksızın akıyor kan Başlangıcın ve oluşu n mürekkebi, Kabil adadı onu. Nice bir gözcüydü Kabil, ne çölde yürüdü, ne sürgünde yaşadı. Vakit o vakit iş te Annesi güneş çekiyor onu, çevresinde zincirler, toprağı iş leyen dolaplar, ve uzay sönmüş bir kandil. Asla konuşmayacak mısın sen ey suskun nesne? Arzuların memesinden bir emiş . Ateşin yaktığı bir görünmezlik. Yakıtı görünmezlik olan bir ateş. Hıç kırmaya doymuyor ışı k, yerkürenin aklına ağlıyor, ağıt yakıyor sürgünün zincirine. Sürgünde doğurulur nübüvvetler. Fakat ne kolay bir nebinin külâhını geçirmek bir yalancının başına, ne kolay bir yalancının külâhını geçirmek tarihi n başına. Zaman Ürkünç bir gece insan başlarından. 3 Siccîl, Geçmişi n çığ lığı nı nereye koydun? Görünmezin yönettiği bir kıtlığ a mı? Nerede ve ne zaman doğduğunu kimsenin bilmediği göksel bir yargıcın römorku altına mı? Arzın göbeği Üç yüzlü bir şehir iş te, orada üç yüzlü doğdu görünmezlik, Nasıl çevirdin onu dokuz boğumlu bir dile, aşağı yukarı batı doğu kuzey ve güneye? Siccîl, Rüyada geldi bana bir keresinde o şehir-dil olarak, çırılçıplak, ama yatağıma girmedi dokunamadım bile, yitip gitti. O andan beri bir inzal içi n günlerim ve ben sallanıp dururuz, sanki rüya bir dal ve ben ondan sarkan bir meyve. Ama ben, rüyada kendimi kocaman bir balığı n karnında iç er gördüm içi nde bir kadın kaynıyordu onu iç tiği mi hissettim o balıktan çıkarılanı. Sanki şöyle fısıldadı bana: Göbeğinin yerine başka bir göbeği koyabilirsin şimdi organlarını değiş tirebilirsin. Onu gördüm, sanki mürekkepte yüzüyordu! [Mürekkeple kan arasındaki birlik pek derin.] Ama iş te o şehir-dil Doğurmasına ramak kalmış gebe bir kadın şeklinde bana gelmiş ti Onun yatağıma girdiği ni görmüştüm. Birdenbire ebeyi gördüm, Çocuk çıkana dek ellerini uzatmayacaktı neredeyse. Ebe bana bakarak dedi ki: Gözlerinde daha önce görülmemiş bir ışı k. Anne: Ben kaçayım dedi Ebe: Sakla onu, şu fırına koy onu Fırına mı? Sonra o ve ebe ardımdaki duvarda açılan bir yarıktan çabucak çıktılar, orada evime saldıran adamlar vardı. Kadın nerede? Çocuk nerede? Kadın mı? Çocuk mu? Arayın, evde benden başka kimse yok. Fırın alevliydi. Aradılar, çıktılar. Korkuyla koştum. Şaşakaldım: Fırında ateş yoktu, su vardı. İçinde çocuk yüzüyor ve gülüyordu.
1995 Nâzım Hikmet Uluslararası Şiir Ödülü sahibi Lübnan asıllı şair Adonisten yeni bir kitap, Türkçede ilk kez: Haber ver , ey kör. Pörsüyen kamburlaşan bir zaman. Önünü göremeyen insan nasıl da mutsuz, adım attıkça geriye düşüyor. Sanırım gök kilitli heykelinden çıkmaya hazır. Sanırım akıl denen küçük zincir çözülmek üzere. Haber ver ey kör. Tadımlık SİCCÎL 1999 1 Geldiler, ufkun başını kızıl bir sahanda taşıyarak. Serap böyle çağırıldı iş te, uzak olmayan bir çöle çadır kurmuştu. Çanlar gibi çınlıyordu dudaklar, âhi ret iksirini damıtıyordu bir eczacı, ekmekle savaşa tutuşmuşken tuz. O bir şölen! Ölülerin başlarını andıran kadehlere şarap indiren bir göğün altında. Gökle kan arasındaki birlik pek derin. 2 Durmaksızın akıyor kan Başlangıcın ve oluşu n mürekkebi, Kabil adadı onu. Nice bir gözcüydü Kabil, ne çölde yürüdü, ne sürgünde yaşadı. Vakit o vakit iş te Annesi güneş çekiyor onu, çevresinde zincirler, toprağı iş leyen dolaplar, ve uzay sönmüş bir kandil. Asla konuşmayacak mısın sen ey suskun nesne? Arzuların memesinden bir emiş . Ateşin yaktığı bir görünmezlik. Yakıtı görünmezlik olan bir ateş. Hıç kırmaya doymuyor ışı k, yerkürenin aklına ağlıyor, ağıt yakıyor sürgünün zincirine. Sürgünde doğurulur nübüvvetler. Fakat ne kolay bir nebinin külâhını geçirmek bir yalancının başına, ne kolay bir yalancının külâhını geçirmek tarihi n başına. Zaman Ürkünç bir gece insan başlarından. 3 Siccîl, Geçmişi n çığ lığı nı nereye koydun? Görünmezin yönettiği bir kıtlığ a mı? Nerede ve ne zaman doğduğunu kimsenin bilmediği göksel bir yargıcın römorku altına mı? Arzın göbeği Üç yüzlü bir şehir iş te, orada üç yüzlü doğdu görünmezlik, Nasıl çevirdin onu dokuz boğumlu bir dile, aşağı yukarı batı doğu kuzey ve güneye? Siccîl, Rüyada geldi bana bir keresinde o şehir-dil olarak, çırılçıplak, ama yatağıma girmedi dokunamadım bile, yitip gitti. O andan beri bir inzal içi n günlerim ve ben sallanıp dururuz, sanki rüya bir dal ve ben ondan sarkan bir meyve. Ama ben, rüyada kendimi kocaman bir balığı n karnında iç er gördüm içi nde bir kadın kaynıyordu onu iç tiği mi hissettim o balıktan çıkarılanı. Sanki şöyle fısıldadı bana: Göbeğinin yerine başka bir göbeği koyabilirsin şimdi organlarını değiş tirebilirsin. Onu gördüm, sanki mürekkepte yüzüyordu! [Mürekkeple kan arasındaki birlik pek derin.] Ama iş te o şehir-dil Doğurmasına ramak kalmış gebe bir kadın şeklinde bana gelmiş ti Onun yatağıma girdiği ni görmüştüm. Birdenbire ebeyi gördüm, Çocuk çıkana dek ellerini uzatmayacaktı neredeyse. Ebe bana bakarak dedi ki: Gözlerinde daha önce görülmemiş bir ışı k. Anne: Ben kaçayım dedi Ebe: Sakla onu, şu fırına koy onu Fırına mı? Sonra o ve ebe ardımdaki duvarda açılan bir yarıktan çabucak çıktılar, orada evime saldıran adamlar vardı. Kadın nerede? Çocuk nerede? Kadın mı? Çocuk mu? Arayın, evde benden başka kimse yok. Fırın alevliydi. Aradılar, çıktılar. Korkuyla koştum. Şaşakaldım: Fırında ateş yoktu, su vardı. İçinde çocuk yüzüyor ve gülüyordu.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat