Kayıp Şeyler Ülkesinde

Stok Kodu:
9789750814952
Boyut:
165-235-0
Sayfa Sayısı:
72
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
28
Basım Tarihi:
2023-11-18
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
Kitap Kağıdı
Dili:
Türkçe
%36 indirimli
80,00TL
51,20TL
Havale/EFT ile: 50,18TL
9789750814952
378627
Kayıp Şeyler Ülkesinde
Kayıp Şeyler Ülkesinde
51.20
Kayıp Şeyler Ülkesine gitmeyi keşfeden Can, bu keşfinden sonra yaşadığı şaşkınlıktan kurtulunca, orada kendi kayıp eşyalarını ve arkadaşının kayıp kedisini bulur. Artık bir kahraman olmuştur! Hafızasını kaybeden dedesinin hatıralarını aramaya kalkıştığındaysa hiç bilmediği bir duygusuyla tanışacaktır. Tadımlık Macera Başlıyor Tör tör tör... sesleri çıkararak evlerinin önünde duran yorgun okul servisinin arka kapısında tam üç basamak vardı. Can, en tepedeki basamaktan aşağıya fiyakalı bir hareketle atladı. Daha önceki sayısız denemelerinde naylon torba gibi savrulduğu, hatta tökezleyip neredeyse yere kapaklandığı çok olmuştu. Ama bir haftadır bu atlama meselesinin sırrına ermiş gibiydi. Her şey dengede bitiyor, dedi kendi kendine, hem Tuğçe de görmüştür belki beni! Zorlu bir görevi yerine getirmiş olmanın gururu ve bu gurura eşlik eden karın gurultularıyla eve yürüdü. Servis içler acısı bir motor sesiyle uzaklaşırken Can anahtarlarını bulmak için oflayıp puflayarak çantasını açtı. Anahtarlarına sinir oluyordu. Bu ay tam iki kere kaybetmiş, güzelce azar işitmişti. Bir daha kaybetmemeye kararlıydı artık. Ama karanlık bir mağaraya benzeyen devasa okul çantasının içinde bu minnacık şeyi bulmak, servisin üç basamağından tek seferde atlamaktan çok daha zordu. Bakalım nereye kaçtı yine? diye söylenerek elini çantanın içine attı. Son ders zili çalınca apar topar tıkıştırdığı kitaplar, kenarları buruş buruş olmuş bezgin defterler, hayata küsmüş bir yazım kılavuzu, turuncu bir cetvel, üstündeki yazılardan rengi seçilmeyen bir kalem kutusu ve fermuarını tam kapamadığı için kalem kutusundan dışarı atlayıp öğleden kalma peynirli sandviçin arasına girmiş bir de kırmızı kalem vardı çantada. Ama anahtarlar yoktu. Kesin yine kaybettim, dedi kendi kendine, annem deliye dönecek Çantasının fermuarını kapadı. Zili çalmaktan başka seçenek kalmamıştı, Belki de bizimkiler evdedir, diye düşündü, şansımızı bir deneyelim bakalım. Zili çaldı. Çok geçmeden içeriden ayak sesleri duyuldu ve kapı açıldı. Anne valla isteyerek olmadı, hem belki de kaybolmamıştır, evde unutmuşumdur, diyerek tam kendini savunmaya geçmişti ki annesinin hiç oralı olmadığını fark etti. Bir elinde büyük ve yeşil bir dolmalık biber, Hoş geldin yavrum, dedi annesi gülümseyerek, sonra içeriye seslendi, Can gelmiş Ece. Anlat sen, dinliyorum. Ooo, demek ablası da evdeydi. Ayakkabılarını çıkarırken içeriyi dinledi. Annesi mutfağa geri dönerken ablası heyecanla bir şeyler anlatıyordu. İyi iyi, kimse fark etmeden odama gidip şu aptal anahtarları bulayım, diye düşündü. İşte tam da o sırada karnı yeniden guruldamaya başladı. Çantasındaki yarısı kemirilmiş peynirli sandviç geldi aklına. Ama sonra vazgeçti. Ne de olsa artık o sandviç sadece peynirli değil, bir de kırmızı kalemliydi. Görünüşe bakılırsa mutfağa uğramak şarttı. Hemen kafasında bir plan yaptı. Annesinin iki gün önce misafirleri için hazırladığı üzümlü kurabiyelerden kalmış mıydı acaba? Eğer kaldıysa masadaki kırmızı kavanozun içinde olmalıydılar. Annesiyle ablası sohbete dalmışken hiç onlara fark ettirmeden kavanoza yanaşsa, iki-üç kurabiye kapsa, sonra da uslu uslu odasına dönse, hem nefis kurabiyelerden yese, hem de anahtarını arasa İşte plan diye ben buna derim! dedi Can ve bu muhteşem planı uygulamak üzere sessizce mutfağa yöneldi. Bence çok tuhaf bir konu. Nedir yani, bir sabah uyanıp da böceğe dönüşmek? Ablası buzdolabına yaslanmış heyecanlı heyecanlı anlatıyordu. Can masaya yanaştı. Hem de kocaman, insan boyunda bir böcek! Kötü bir durum tabii, çünkü ailesi de adama tuhaf davranmaya başlıyor. Hatta neredeyse nefret ediyorlar ondan. Annesi mutfak tezgâhında dolmalık biberlerin içindeki küçük beyaz çekirdekleri ayıklıyordu. Evladım, Kafka bu romanı zaten bunun için yazmış, size de okulda bu nedenle okutuyorlar. Dünyada maalesef çok fazla sevgisizlik ve ayrımcılık var. Üstelik kötü muamele görmek için böcek olmaya gerek yok, insanlar zaten birbirine her türlü kötülüğü yapabiliyor. Ablası ikna olmamış gibiydi, İyi ama neden romanın kahramanı bir böceğe dönüşüyor o zaman? Can, kavanozun kapağını umutla açtı, ama kavanoz bomboştu, içinde 1-2 kuru üzüm tanesinden başka bir şey yoktu. Şimdi ayvayı yedik! dedi Can. Belki buzdolabında bir şeyler bulabilirdi, ama ablası yerini değiştirmeye pek niyetli görünmüyordu. Acaba şu çekmecedeki gofretlerden mi aşırsaydı bir tane? Usulca çekmeceye yanaştı ve ses çıkarmadan açmaya yeltendi. Çünkü böcek olmak hayal edilebilecek en kötü durumlardan biri. Kafka da okurların kendilerini böceğe dönüşen adamın yerine koyabilmelerini istiyor Ece, dedi annesi ve tam bu sırada Canı fark etti. Oğlum ne o elindeki? Ben sana yemekten önce abur cubur yemek yok diye kaç defa söyleyeceğim? Şimdi yemeyecektim ki! diye sırıtarak durumu kurtarmaya çalıştı Can. Yemekten sonra yerim diye alıyordum ben bunu. Tabii tabii, diye içini çekti annesi, biz de inandık! Dolmaların pişmesine daha epey var gerçi Otur bakalım masaya, şurada biraz kurabiye olacaktı Can istemeye istemeye bir sandalye çekti. Annesi ekmek sepetinden aldığı iki küçük kurabiyeyi bir tabağa koydu. Ablasına dolaptan sütü çıkarmasını söyledi. Tüh! dedi Can içinden, ekmek sepetine bakmak hiç aklına gelmemişti. Üstelik şimdi bir de süt içmek zorunda kalacaktı. Zaten daha anahtarlarını bulamamıştı. Off Yüzünü buruşturdu, sıkıntıyla sandalyesinde kıpırdandı. İki dakika sonra koca bir bardak süt ve iki kurabiye önünde duruyordu. Önce sütten kurtulup kurabiyeleri sona bırakmaya karar verdi. Zaten hep böyle yapardı. Gönülsüzce bardağı alıp sütünü içmeye başladı. Bu arada annesiyle ablası böcekli sohbetlerine kaldıkları yerden devam ediyorlardı. Böceğe dönüşmek tabii ki çok kötü bir deneyim olurdu, ama bazen bazı şeyleri anlatmak için bu tarz gerçeküstü şeyler kurgulamak gerekir. İnsanın kendisini bir başkasının yerine, hatta bazen de bir böceğin yerine koyabilmesi gerekir. Kafkanın yapmaya çalıştığı şey de bu, dedi annesi. Ablası pek oralı değildi, Ama kitap çok sıkıcı! Anlatmak istediği her neyse sıkıntıdan öldürdü beni, diye kestirip attı. Annesi biberleri doldururken alaycı bir gülümsemeyle, Ama
Kayıp Şeyler Ülkesine gitmeyi keşfeden Can, bu keşfinden sonra yaşadığı şaşkınlıktan kurtulunca, orada kendi kayıp eşyalarını ve arkadaşının kayıp kedisini bulur. Artık bir kahraman olmuştur! Hafızasını kaybeden dedesinin hatıralarını aramaya kalkıştığındaysa hiç bilmediği bir duygusuyla tanışacaktır. Tadımlık Macera Başlıyor Tör tör tör... sesleri çıkararak evlerinin önünde duran yorgun okul servisinin arka kapısında tam üç basamak vardı. Can, en tepedeki basamaktan aşağıya fiyakalı bir hareketle atladı. Daha önceki sayısız denemelerinde naylon torba gibi savrulduğu, hatta tökezleyip neredeyse yere kapaklandığı çok olmuştu. Ama bir haftadır bu atlama meselesinin sırrına ermiş gibiydi. Her şey dengede bitiyor, dedi kendi kendine, hem Tuğçe de görmüştür belki beni! Zorlu bir görevi yerine getirmiş olmanın gururu ve bu gurura eşlik eden karın gurultularıyla eve yürüdü. Servis içler acısı bir motor sesiyle uzaklaşırken Can anahtarlarını bulmak için oflayıp puflayarak çantasını açtı. Anahtarlarına sinir oluyordu. Bu ay tam iki kere kaybetmiş, güzelce azar işitmişti. Bir daha kaybetmemeye kararlıydı artık. Ama karanlık bir mağaraya benzeyen devasa okul çantasının içinde bu minnacık şeyi bulmak, servisin üç basamağından tek seferde atlamaktan çok daha zordu. Bakalım nereye kaçtı yine? diye söylenerek elini çantanın içine attı. Son ders zili çalınca apar topar tıkıştırdığı kitaplar, kenarları buruş buruş olmuş bezgin defterler, hayata küsmüş bir yazım kılavuzu, turuncu bir cetvel, üstündeki yazılardan rengi seçilmeyen bir kalem kutusu ve fermuarını tam kapamadığı için kalem kutusundan dışarı atlayıp öğleden kalma peynirli sandviçin arasına girmiş bir de kırmızı kalem vardı çantada. Ama anahtarlar yoktu. Kesin yine kaybettim, dedi kendi kendine, annem deliye dönecek Çantasının fermuarını kapadı. Zili çalmaktan başka seçenek kalmamıştı, Belki de bizimkiler evdedir, diye düşündü, şansımızı bir deneyelim bakalım. Zili çaldı. Çok geçmeden içeriden ayak sesleri duyuldu ve kapı açıldı. Anne valla isteyerek olmadı, hem belki de kaybolmamıştır, evde unutmuşumdur, diyerek tam kendini savunmaya geçmişti ki annesinin hiç oralı olmadığını fark etti. Bir elinde büyük ve yeşil bir dolmalık biber, Hoş geldin yavrum, dedi annesi gülümseyerek, sonra içeriye seslendi, Can gelmiş Ece. Anlat sen, dinliyorum. Ooo, demek ablası da evdeydi. Ayakkabılarını çıkarırken içeriyi dinledi. Annesi mutfağa geri dönerken ablası heyecanla bir şeyler anlatıyordu. İyi iyi, kimse fark etmeden odama gidip şu aptal anahtarları bulayım, diye düşündü. İşte tam da o sırada karnı yeniden guruldamaya başladı. Çantasındaki yarısı kemirilmiş peynirli sandviç geldi aklına. Ama sonra vazgeçti. Ne de olsa artık o sandviç sadece peynirli değil, bir de kırmızı kalemliydi. Görünüşe bakılırsa mutfağa uğramak şarttı. Hemen kafasında bir plan yaptı. Annesinin iki gün önce misafirleri için hazırladığı üzümlü kurabiyelerden kalmış mıydı acaba? Eğer kaldıysa masadaki kırmızı kavanozun içinde olmalıydılar. Annesiyle ablası sohbete dalmışken hiç onlara fark ettirmeden kavanoza yanaşsa, iki-üç kurabiye kapsa, sonra da uslu uslu odasına dönse, hem nefis kurabiyelerden yese, hem de anahtarını arasa İşte plan diye ben buna derim! dedi Can ve bu muhteşem planı uygulamak üzere sessizce mutfağa yöneldi. Bence çok tuhaf bir konu. Nedir yani, bir sabah uyanıp da böceğe dönüşmek? Ablası buzdolabına yaslanmış heyecanlı heyecanlı anlatıyordu. Can masaya yanaştı. Hem de kocaman, insan boyunda bir böcek! Kötü bir durum tabii, çünkü ailesi de adama tuhaf davranmaya başlıyor. Hatta neredeyse nefret ediyorlar ondan. Annesi mutfak tezgâhında dolmalık biberlerin içindeki küçük beyaz çekirdekleri ayıklıyordu. Evladım, Kafka bu romanı zaten bunun için yazmış, size de okulda bu nedenle okutuyorlar. Dünyada maalesef çok fazla sevgisizlik ve ayrımcılık var. Üstelik kötü muamele görmek için böcek olmaya gerek yok, insanlar zaten birbirine her türlü kötülüğü yapabiliyor. Ablası ikna olmamış gibiydi, İyi ama neden romanın kahramanı bir böceğe dönüşüyor o zaman? Can, kavanozun kapağını umutla açtı, ama kavanoz bomboştu, içinde 1-2 kuru üzüm tanesinden başka bir şey yoktu. Şimdi ayvayı yedik! dedi Can. Belki buzdolabında bir şeyler bulabilirdi, ama ablası yerini değiştirmeye pek niyetli görünmüyordu. Acaba şu çekmecedeki gofretlerden mi aşırsaydı bir tane? Usulca çekmeceye yanaştı ve ses çıkarmadan açmaya yeltendi. Çünkü böcek olmak hayal edilebilecek en kötü durumlardan biri. Kafka da okurların kendilerini böceğe dönüşen adamın yerine koyabilmelerini istiyor Ece, dedi annesi ve tam bu sırada Canı fark etti. Oğlum ne o elindeki? Ben sana yemekten önce abur cubur yemek yok diye kaç defa söyleyeceğim? Şimdi yemeyecektim ki! diye sırıtarak durumu kurtarmaya çalıştı Can. Yemekten sonra yerim diye alıyordum ben bunu. Tabii tabii, diye içini çekti annesi, biz de inandık! Dolmaların pişmesine daha epey var gerçi Otur bakalım masaya, şurada biraz kurabiye olacaktı Can istemeye istemeye bir sandalye çekti. Annesi ekmek sepetinden aldığı iki küçük kurabiyeyi bir tabağa koydu. Ablasına dolaptan sütü çıkarmasını söyledi. Tüh! dedi Can içinden, ekmek sepetine bakmak hiç aklına gelmemişti. Üstelik şimdi bir de süt içmek zorunda kalacaktı. Zaten daha anahtarlarını bulamamıştı. Off Yüzünü buruşturdu, sıkıntıyla sandalyesinde kıpırdandı. İki dakika sonra koca bir bardak süt ve iki kurabiye önünde duruyordu. Önce sütten kurtulup kurabiyeleri sona bırakmaya karar verdi. Zaten hep böyle yapardı. Gönülsüzce bardağı alıp sütünü içmeye başladı. Bu arada annesiyle ablası böcekli sohbetlerine kaldıkları yerden devam ediyorlardı. Böceğe dönüşmek tabii ki çok kötü bir deneyim olurdu, ama bazen bazı şeyleri anlatmak için bu tarz gerçeküstü şeyler kurgulamak gerekir. İnsanın kendisini bir başkasının yerine, hatta bazen de bir böceğin yerine koyabilmesi gerekir. Kafkanın yapmaya çalıştığı şey de bu, dedi annesi. Ablası pek oralı değildi, Ama kitap çok sıkıcı! Anlatmak istediği her neyse sıkıntıdan öldürdü beni, diye kestirip attı. Annesi biberleri doldururken alaycı bir gülümsemeyle, Ama
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat