9786257976312
490114
https://www.sehadetkitap.com/urun/kale-2
Kale
101.84
Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin ilanından bir gün sonra 30 Ekim 1923'de İsmet Paşa'yı
köşke davet ederek, ona ülkenin içinde bulunduğu durumu, Osmanlı'dan devralınan mirası
anlatmıştır. Atatürk sözlerine "Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylü
devletiyiz..." diye başlamıştır. Atatürk çok haklıdır. Çünkü o dönemde; Kapitülasyonlar, dış
borçlar ve Düyun-u Umumiye halkın belini bükmüş durumdadır. Telefon, makine ve motor
ülkede bulunmamakta, tarım ilkel koşullarla yapıldığından üretim yok denecek kadar azdır.
Ekmeğin unu dışarıdan alınmaktadır. Madenler, limanlar ve demiryollarının kontrolü yabancıların
elindedir. Nüfusun %80'i kırsal kesimlerde yaşamaktadır. 40 bin köyün 37 bininde ne okul, ne
postane ne de dükkan vardır. 40 bin köyde 11 milyon insan yaşamakta, bunun sadece %2'si
okuma yazma bilmektedir. Köylünün toprağı bulunmamakla birlikte saban ve öküzü de yoktur.
Köylerde aşiret liderleri, ağalar ve şeyhlerin düzeni vardır. Yaygın sığır vebasından hayvancılık
gelişememektedir. Düşmanların tamamen yaktığı köy sayısı 830'dur. 115 bin bina tamamen
yanmış durumdadır. Yenilerini yapacak para maalesef yoktur. Donanma II. Abdülhamit
zamanında çürümeye bırakıldığı için denizcilik bitmiş durumdadır. Tüm ülkedeki doktor sayısı
337, eczacı sayısı 60'dır. 40 bin köydeki ebe sayısı sadece 136'dır. Bu sebeple bebek ölüm oranı
% 60'ın üzerindedir. Nüfusun neredeyse yarısı trahom, sıtma, tifüs, verem, frengi ve tifo
hastalıklarıyla boğuşmaktadır. İşte kalan miras budur. Bu geri, borçlu ve hastalıklı vatan, Mustafa
Kemal Atatürk vizyonu sayesinde 15 sene içerisinde adeta bir çağ atlamıştır. Yurdun dört bir yanı, ülkeye basamak atlatacak ve insanları huzur ve refaha kavuşturacak fabrika ve kurumlarla
adeta ağlarla örülmüştür.
Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin ilanından bir gün sonra 30 Ekim 1923'de İsmet Paşa'yı
köşke davet ederek, ona ülkenin içinde bulunduğu durumu, Osmanlı'dan devralınan mirası
anlatmıştır. Atatürk sözlerine "Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylü
devletiyiz..." diye başlamıştır. Atatürk çok haklıdır. Çünkü o dönemde; Kapitülasyonlar, dış
borçlar ve Düyun-u Umumiye halkın belini bükmüş durumdadır. Telefon, makine ve motor
ülkede bulunmamakta, tarım ilkel koşullarla yapıldığından üretim yok denecek kadar azdır.
Ekmeğin unu dışarıdan alınmaktadır. Madenler, limanlar ve demiryollarının kontrolü yabancıların
elindedir. Nüfusun %80'i kırsal kesimlerde yaşamaktadır. 40 bin köyün 37 bininde ne okul, ne
postane ne de dükkan vardır. 40 bin köyde 11 milyon insan yaşamakta, bunun sadece %2'si
okuma yazma bilmektedir. Köylünün toprağı bulunmamakla birlikte saban ve öküzü de yoktur.
Köylerde aşiret liderleri, ağalar ve şeyhlerin düzeni vardır. Yaygın sığır vebasından hayvancılık
gelişememektedir. Düşmanların tamamen yaktığı köy sayısı 830'dur. 115 bin bina tamamen
yanmış durumdadır. Yenilerini yapacak para maalesef yoktur. Donanma II. Abdülhamit
zamanında çürümeye bırakıldığı için denizcilik bitmiş durumdadır. Tüm ülkedeki doktor sayısı
337, eczacı sayısı 60'dır. 40 bin köydeki ebe sayısı sadece 136'dır. Bu sebeple bebek ölüm oranı
% 60'ın üzerindedir. Nüfusun neredeyse yarısı trahom, sıtma, tifüs, verem, frengi ve tifo
hastalıklarıyla boğuşmaktadır. İşte kalan miras budur. Bu geri, borçlu ve hastalıklı vatan, Mustafa
Kemal Atatürk vizyonu sayesinde 15 sene içerisinde adeta bir çağ atlamıştır. Yurdun dört bir yanı, ülkeye basamak atlatacak ve insanları huzur ve refaha kavuşturacak fabrika ve kurumlarla
adeta ağlarla örülmüştür.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.