Bu işlem için üye girişi yapmanız gerekiyor
9789752974326
700336
https://www.sehadetkitap.com/urun/irak-iran-abd-ve-petrol
Irak, İran, ABD ve Petrol
255.00
Bush ve ekibi tarafından dizayn edilen politika çerçevesinde kuşku ve gizem dolu 11 Eylül olayının hemen arkasından düşünülen Irak'ın işgali, Afganistan işgalinden sonraya bırakılmıştır. Zira Afganistan, Amerikan toplumunun üzerinden Vietnam sendromunu atmasını sağlayacak daha kolay bir hedef olarak görülmüştür. Öte yandan, Irak'ın işgalinde kitle imha silahları, demokratikleşme ya da Saddam'ın El-Kaide ile işbirliği yaptığı iddialarının tamamen temelsiz olduğu ortaya çıkmıştır. Sonuçta Irak, söz konusu ekibin 1997'de hazırlayıp kamuoyuyla paylaştığı "Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi" çerçevesinde ABD'nin dünya imparatorluğu amacını gerçekleştirmek ve İsrail'in güvenlik sorununa kalıcı bir çözüm getirmek amacıyla işgal edilmiştir.
Bu süreçte yaşanan 3 Mart ve 4 Temmuz olayları Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığını göstermiştir. Özellikle Türk subaylarına yönelik söz konusu girişim, iki ülke arasındaki ittifak ilişkilerinin yerini kuşku ve güvensizliğe bıraktığının en açık kanıtı olmuştur. Artık taraflar hiçbir somut amaç etrafında ortak politika belirleyememektedir. Yeni dönemde ilişkileri geliştirmek için hazırlanan Ortak Vizyon Belgesi ise somut getirilerden çok soyut temennilerden oluşmaktadır. ABD, dünya imparatorluğuna karşı çıkabilecek bölgesel güçleri bir bir ortadan kaldırmaya çalışırken yeni stratejik ortakların peşindedir. Türkiye kamuoyunda ABD'ye müttefik olarak bakanların sayısı ise yok denecek kadar azalmıştır. Hemen herkes biliyor ki ABD, Türkiye'yi Büyük Orta Doğu'da kuracağı egemenlik için en büyük engel olarak görmektedir. Orta Asya ve Kafkasya'dan, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'ya, Balkanlar'dan Uzak Doğu'ya oldukça geniş bir coğrafyada sahip olduğu stratejik, kültürel, ekonomik, siyasal ve tarihsel ilişkileri ve dünyanın hiçbir ülkesinin sahip olmadığı avantajları Türkiye'yi orta vadede ABD'nin bölgesel ve dolayısıyla dünya hegemonyasına karşı koyabilecek tek ülke haline getirmektedir. Bu gerçek Türkiye'deki karar vericiler tarafından öngörülemese bile Amerikalı politikacılar ve akademisyenler tarafından dile getirilmeye başlanmıştır. Bu çalışmanın yeni baskısı işte bu psikoloji ve bu gerçekler ışığında kaleme alınmıştır.
Bush ve ekibi tarafından dizayn edilen politika çerçevesinde kuşku ve gizem dolu 11 Eylül olayının hemen arkasından düşünülen Irak'ın işgali, Afganistan işgalinden sonraya bırakılmıştır. Zira Afganistan, Amerikan toplumunun üzerinden Vietnam sendromunu atmasını sağlayacak daha kolay bir hedef olarak görülmüştür. Öte yandan, Irak'ın işgalinde kitle imha silahları, demokratikleşme ya da Saddam'ın El-Kaide ile işbirliği yaptığı iddialarının tamamen temelsiz olduğu ortaya çıkmıştır. Sonuçta Irak, söz konusu ekibin 1997'de hazırlayıp kamuoyuyla paylaştığı "Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi" çerçevesinde ABD'nin dünya imparatorluğu amacını gerçekleştirmek ve İsrail'in güvenlik sorununa kalıcı bir çözüm getirmek amacıyla işgal edilmiştir.
Bu süreçte yaşanan 3 Mart ve 4 Temmuz olayları Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığını göstermiştir. Özellikle Türk subaylarına yönelik söz konusu girişim, iki ülke arasındaki ittifak ilişkilerinin yerini kuşku ve güvensizliğe bıraktığının en açık kanıtı olmuştur. Artık taraflar hiçbir somut amaç etrafında ortak politika belirleyememektedir. Yeni dönemde ilişkileri geliştirmek için hazırlanan Ortak Vizyon Belgesi ise somut getirilerden çok soyut temennilerden oluşmaktadır. ABD, dünya imparatorluğuna karşı çıkabilecek bölgesel güçleri bir bir ortadan kaldırmaya çalışırken yeni stratejik ortakların peşindedir. Türkiye kamuoyunda ABD'ye müttefik olarak bakanların sayısı ise yok denecek kadar azalmıştır. Hemen herkes biliyor ki ABD, Türkiye'yi Büyük Orta Doğu'da kuracağı egemenlik için en büyük engel olarak görmektedir. Orta Asya ve Kafkasya'dan, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'ya, Balkanlar'dan Uzak Doğu'ya oldukça geniş bir coğrafyada sahip olduğu stratejik, kültürel, ekonomik, siyasal ve tarihsel ilişkileri ve dünyanın hiçbir ülkesinin sahip olmadığı avantajları Türkiye'yi orta vadede ABD'nin bölgesel ve dolayısıyla dünya hegemonyasına karşı koyabilecek tek ülke haline getirmektedir. Bu gerçek Türkiye'deki karar vericiler tarafından öngörülemese bile Amerikalı politikacılar ve akademisyenler tarafından dile getirilmeye başlanmıştır. Bu çalışmanın yeni baskısı işte bu psikoloji ve bu gerçekler ışığında kaleme alınmıştır.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.