9786053427193
550212
https://www.sehadetkitap.com/urun/iktidarin-dort-evresi-kanuni-doneminde-mesrutiyet-ve-riza
İktidarın Dört Evresi;(Kanuni Döneminde Meşrutiyet ve Rıza)
134.00
Bu çalışmada Kureyş kökenli olmayan bir unsurun, yani Osmanlı hanedanının kendisini hangi
gerekçelerle meşru ilan ettiği sorunsalına odaklanılmıştır. Burada Osmanlı İmparatorluğu örneği ile
bir İslam imparatorluğunun meşruiyet ve rıza dinamiklerini nasıl şekillendirdiği ve bu sürecin dört
aşamada nasıl tamamlandığı ortaya konulmuştur. Birinci aşamada, bir tür toplumsal mukaveleye
dayanan İslam siyaset düşüncesinin, “Allah'ın halifeliği” söyleminin pratiğiyle nasıl ilahî seçim
teorisine dönüştüğü sorgulanmıştır. Bu aşamada Perso-Grek öğretisinden de esinli olarak, siyasi erk
doğrudan hesap verilebilirliği reddetmiş ve güçlerinin kaynağını doğrudan Allah'a yöneltmiştir. İkinci
aşamada ise egemen sınıf, bu teoriyi meşrulaştırmak ve gücünü tescillemek için ulemayı nasıl
kullanacağını bilmiş ve ulemayı devlet kadrosuna eklemlemiştir. Artık yeni tip ulema, devletle yatay bir
ilişki kurma yöntemi yerine, yöneticilerle dikey bir ilişki kurmayı seçmiş ve iktidara boyun eğmiştir.
Abbasilerle başlayan bu süreçte Mansur'un şansölyesi olan İbn Mukaffa'nın yoğun etkisi vardır ve bu
etki kendini en iyi patrimonyal iktidarın zirvesini temsil eden 16 asır Osmanlısında açığa çıkarır. Bu
anlaşılabilir bir durumdu çünkü İbn Mukaffa, merkeziyetçi İran yönetimi fikrine aşinaydı. Üçüncü
aşamada hükümdarlar bu aygıtlar sayesinde çifte hakimiyet rejimini tercih etmişlerdir. Siyasal erk,
sadece dünyevi bir yönetici olarak değil, manevi bir rehber, Allah'ın velisi, mehdi ve müceddid olarak
halkın karşısına çıkar. Bu kavramlar Me'mun, Timur ve Kanuni tarafından sıklıkla kullanılmıştır. Son
aşamada ise hükümdarlar aşkın emperyal davranış tipini seçmiş, aşkıncı ve geri çekilmeci davranış
tarzını benimsemişlerdir. Bu çalışma, Kanuni'den örnekle aslında İslam, Perso-Grek, Türk-Moğol ve
Akdeniz kültürlerinin kümelendiği bir havzada entelektüel düşüncede ideal ve meşru “egemeni”
sorgular.
Bu çalışmada Kureyş kökenli olmayan bir unsurun, yani Osmanlı hanedanının kendisini hangi
gerekçelerle meşru ilan ettiği sorunsalına odaklanılmıştır. Burada Osmanlı İmparatorluğu örneği ile
bir İslam imparatorluğunun meşruiyet ve rıza dinamiklerini nasıl şekillendirdiği ve bu sürecin dört
aşamada nasıl tamamlandığı ortaya konulmuştur. Birinci aşamada, bir tür toplumsal mukaveleye
dayanan İslam siyaset düşüncesinin, “Allah'ın halifeliği” söyleminin pratiğiyle nasıl ilahî seçim
teorisine dönüştüğü sorgulanmıştır. Bu aşamada Perso-Grek öğretisinden de esinli olarak, siyasi erk
doğrudan hesap verilebilirliği reddetmiş ve güçlerinin kaynağını doğrudan Allah'a yöneltmiştir. İkinci
aşamada ise egemen sınıf, bu teoriyi meşrulaştırmak ve gücünü tescillemek için ulemayı nasıl
kullanacağını bilmiş ve ulemayı devlet kadrosuna eklemlemiştir. Artık yeni tip ulema, devletle yatay bir
ilişki kurma yöntemi yerine, yöneticilerle dikey bir ilişki kurmayı seçmiş ve iktidara boyun eğmiştir.
Abbasilerle başlayan bu süreçte Mansur'un şansölyesi olan İbn Mukaffa'nın yoğun etkisi vardır ve bu
etki kendini en iyi patrimonyal iktidarın zirvesini temsil eden 16 asır Osmanlısında açığa çıkarır. Bu
anlaşılabilir bir durumdu çünkü İbn Mukaffa, merkeziyetçi İran yönetimi fikrine aşinaydı. Üçüncü
aşamada hükümdarlar bu aygıtlar sayesinde çifte hakimiyet rejimini tercih etmişlerdir. Siyasal erk,
sadece dünyevi bir yönetici olarak değil, manevi bir rehber, Allah'ın velisi, mehdi ve müceddid olarak
halkın karşısına çıkar. Bu kavramlar Me'mun, Timur ve Kanuni tarafından sıklıkla kullanılmıştır. Son
aşamada ise hükümdarlar aşkın emperyal davranış tipini seçmiş, aşkıncı ve geri çekilmeci davranış
tarzını benimsemişlerdir. Bu çalışma, Kanuni'den örnekle aslında İslam, Perso-Grek, Türk-Moğol ve
Akdeniz kültürlerinin kümelendiği bir havzada entelektüel düşüncede ideal ve meşru “egemeni”
sorgular.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.