9786259924618
654587
https://www.sehadetkitap.com/urun/heybet
Heybet
125.12
…Dağların tepesinden düzlüklere doğru radyo dalgaları halinde yayılarak ilerleyen tüfek ve bomba sesleri kolaylıkla her yerden hissedilebiliyordu. Azalmak bir yana sağır edecek denli şiddetlenen gürültüsüyle sesler sanki, kendindeki kader tayin edici kudreti herkese göstermeye gelmişti. Dünyanın tüm kötümserliğini terkisinde getiren, hükmü altındaki kötülüğe her taraftan uzanabilen kollarıyla böylesi bir güce ise anca bozguncu denilebilir.
Hava olaylarına göre bir suret kazanan yerle gök arasındaki alışılmış dengeyi o gün alt üst eden bu bozguncu için, kaderleriyle fare gibi oynadıklarının başında gelen insanlar aynı alt üst oluşa uğramalıydı. Bu alt üst oluşun en yürek yaralayıcı fotoğrafı ise iki çocuğa ait parçalanmış cesetler.
Çocukların kaderini namlunun pespaye ağzında tutan bu bozguncunun eseri cesetlerden parçalar, bazı noktalara savrulmuş haldeler. Mahallelerine gelen seyyar bir oyuncakçının sesine doğru koşan çocuklar gibi, bilmeden kaderlerine koşmuş olan ikisinin tüm cansız halleri ise dağların gölgesinin altında saklı. Aralarına hat çekmiş dargın komşu iki kardeş görüntüsü uyandıran, görünmez bir eyerle ayrılmış gibi duran Büyük ve Küçük Ağrı Dağlarının gölgelerinin yansıdığı bu yer, ovalık bir alan. Ovadaki cesetlerin hemen yakınından duran, yere çakılarak infilak olan bir savaş uçağı tüm durumun aslını özetliyor.
Dağ tepelerindeki zorlu patikalarda zıplayan yavru geyiklerden pek de farksız köy çocukları için üzerlerinde koşturdukları yumurta sarısı alp çayırlar çoktandır güvensiz yerlerdi. Silah seslerinin eksik olmadığı ovalık yerdeki çocuklar için de, hayatın kendisi bir oyun alanıydı lakin hayatla oyun oynanamayacağı onlara ölümle öğretiliyordu. Çayıra kurulu Hallaç köyüyle patlama yeri arasında elli metrelik bir mesafe var ya da yok ve bu mesafeden, düşen uçağın peşinden geldikleri resmedilebilen iki çocuk hayatla oyun oynamanın ve demirlenmeyen meraklarının kurbanı olmuşlardı. Kendileri için gökyüzündeki ulaşılmazlık abidelerinden biri sayılan ve sadece uzaktan izlemekle yetindikleri uçağa ilk defa yakından temas edeceklerini bilmeleri heyecanlarını doruğa çıkarmıştı besbelli. Tehlikeleri önceden hesaplayacak kadar bulanıklaşmamış duru zihinleriyle büyülendikleri aygıttaki bombaların o an aniden patlamasıyla ikisinin oracıkta can vermeleri bir olmuştu.
…Dağların tepesinden düzlüklere doğru radyo dalgaları halinde yayılarak ilerleyen tüfek ve bomba sesleri kolaylıkla her yerden hissedilebiliyordu. Azalmak bir yana sağır edecek denli şiddetlenen gürültüsüyle sesler sanki, kendindeki kader tayin edici kudreti herkese göstermeye gelmişti. Dünyanın tüm kötümserliğini terkisinde getiren, hükmü altındaki kötülüğe her taraftan uzanabilen kollarıyla böylesi bir güce ise anca bozguncu denilebilir.
Hava olaylarına göre bir suret kazanan yerle gök arasındaki alışılmış dengeyi o gün alt üst eden bu bozguncu için, kaderleriyle fare gibi oynadıklarının başında gelen insanlar aynı alt üst oluşa uğramalıydı. Bu alt üst oluşun en yürek yaralayıcı fotoğrafı ise iki çocuğa ait parçalanmış cesetler.
Çocukların kaderini namlunun pespaye ağzında tutan bu bozguncunun eseri cesetlerden parçalar, bazı noktalara savrulmuş haldeler. Mahallelerine gelen seyyar bir oyuncakçının sesine doğru koşan çocuklar gibi, bilmeden kaderlerine koşmuş olan ikisinin tüm cansız halleri ise dağların gölgesinin altında saklı. Aralarına hat çekmiş dargın komşu iki kardeş görüntüsü uyandıran, görünmez bir eyerle ayrılmış gibi duran Büyük ve Küçük Ağrı Dağlarının gölgelerinin yansıdığı bu yer, ovalık bir alan. Ovadaki cesetlerin hemen yakınından duran, yere çakılarak infilak olan bir savaş uçağı tüm durumun aslını özetliyor.
Dağ tepelerindeki zorlu patikalarda zıplayan yavru geyiklerden pek de farksız köy çocukları için üzerlerinde koşturdukları yumurta sarısı alp çayırlar çoktandır güvensiz yerlerdi. Silah seslerinin eksik olmadığı ovalık yerdeki çocuklar için de, hayatın kendisi bir oyun alanıydı lakin hayatla oyun oynanamayacağı onlara ölümle öğretiliyordu. Çayıra kurulu Hallaç köyüyle patlama yeri arasında elli metrelik bir mesafe var ya da yok ve bu mesafeden, düşen uçağın peşinden geldikleri resmedilebilen iki çocuk hayatla oyun oynamanın ve demirlenmeyen meraklarının kurbanı olmuşlardı. Kendileri için gökyüzündeki ulaşılmazlık abidelerinden biri sayılan ve sadece uzaktan izlemekle yetindikleri uçağa ilk defa yakından temas edeceklerini bilmeleri heyecanlarını doruğa çıkarmıştı besbelli. Tehlikeleri önceden hesaplayacak kadar bulanıklaşmamış duru zihinleriyle büyülendikleri aygıttaki bombaların o an aniden patlamasıyla ikisinin oracıkta can vermeleri bir olmuştu.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.