9786258031928
573614
https://www.sehadetkitap.com/urun/heybe-1
Heybe
41.40
Türkiye'nin dört taraftan rüzgâr alan tek ovasıymış Göksun
Ovası, işte o ovanın toprağında doğdum ve güneşiyle büyüdüm.
Fasulye sularken ovanın fotoğrafı çekilse nokta kadar bile
gözükmeyeceğime eminim, ne var ki Güneş herkesi unutmuş
sanki yalnız beni yakıyor, yakıyor ne kelime kavuruyor. Hele bir
de zaman ramazan ayı ise iftarla buluşmadan ölecek gibi oluyor
insan. İyi ki ayaklarım, içemediğim suyun içinde. Bir taraftan
tarladaki fasulyeyi sularken diğer taraftan da Kayseri yolu
üzerindeki gelip geçen otobüslere, içindeki yolculara
imrenirdim, hayal kaçamakları yapardım. Har har ses çıkartan
eski model magirus otobüslerin sesi kulağıma ne de hoş gelirdi.
Halil dedemi hep dışarda iken hatırlarım. Ya camız
(manda)güderdi, ya hindi. Ya mısır beklerdi ya da üzüm bağını.
Beklerdi derken hırsıza karşı değil, ayı ve yaban domuzlarına
karşı. Kimsenin hırsızlamasına gerek yoktu, tüm mahsulden
herkese göz hakkı verilirdi. Elmalar olgunlaştığında kasa kasa
caminin önüne götürür koyardık; sebil, cemaat yesin diye. Üzüm
çıkınca üzüm götürürdük aynı şekilde. Bahçenin yanından bir
adam geçecek olsa tanıdık olsun olmasın, gerçi çoğunlukla
tanıdık olurdu ya. “Bre Ali, Osman, Süleyman, Hatice bacı
çocuklara elma götür, lahana götür, üzüm götür gibi nidalar
kulağımda capcanlı duruyor hâlâ.
Türkiye'nin dört taraftan rüzgâr alan tek ovasıymış Göksun
Ovası, işte o ovanın toprağında doğdum ve güneşiyle büyüdüm.
Fasulye sularken ovanın fotoğrafı çekilse nokta kadar bile
gözükmeyeceğime eminim, ne var ki Güneş herkesi unutmuş
sanki yalnız beni yakıyor, yakıyor ne kelime kavuruyor. Hele bir
de zaman ramazan ayı ise iftarla buluşmadan ölecek gibi oluyor
insan. İyi ki ayaklarım, içemediğim suyun içinde. Bir taraftan
tarladaki fasulyeyi sularken diğer taraftan da Kayseri yolu
üzerindeki gelip geçen otobüslere, içindeki yolculara
imrenirdim, hayal kaçamakları yapardım. Har har ses çıkartan
eski model magirus otobüslerin sesi kulağıma ne de hoş gelirdi.
Halil dedemi hep dışarda iken hatırlarım. Ya camız
(manda)güderdi, ya hindi. Ya mısır beklerdi ya da üzüm bağını.
Beklerdi derken hırsıza karşı değil, ayı ve yaban domuzlarına
karşı. Kimsenin hırsızlamasına gerek yoktu, tüm mahsulden
herkese göz hakkı verilirdi. Elmalar olgunlaştığında kasa kasa
caminin önüne götürür koyardık; sebil, cemaat yesin diye. Üzüm
çıkınca üzüm götürürdük aynı şekilde. Bahçenin yanından bir
adam geçecek olsa tanıdık olsun olmasın, gerçi çoğunlukla
tanıdık olurdu ya. “Bre Ali, Osman, Süleyman, Hatice bacı
çocuklara elma götür, lahana götür, üzüm götür gibi nidalar
kulağımda capcanlı duruyor hâlâ.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.