9786253737856
754000

https://www.sehadetkitap.com/urun/gulun-aynasi-sahin-sifresi
Gül'ün Aynası Şah'ın Şifresi
125.80
“Bu dünya bir hapishane.” dediler. Ama ben tutsak değildim. Aklının ve kalbinin çok dışına çık. Çemberin dışına. Beş duyundan çok uzağa. Göğün de üstünde bir yere. Daha yukarı. Kâinatı yukarı-dan seyret. Ruhunun en derinlerinde. Miraca yüksel. Ruhun nefes alsın. Kendini Allah'a bırak. Korkma… Burası hapishane olsaydı, nice erenler evliyalar bu yola baş koyar mıydı? Tutsaklık, benim bedenimde olabilir ama ruhumda asla… Ölenler için “Ruhunu Allah'a teslim etti.” diyorlar. Bunun nesi garip ki? Oysaki ölmeden önce ruhunu Allah'a teslim etmeliydi insan. İşin sırrı, ilmin konusu buydu aslında. Zaten ölürken herkes ruhunu Allah ‘a teslim etmeyecek miydi ki istese de istemese de? “Ruhun sahibi, emanetini aldı.” deselerdi. Ölmeden önce Allah'a teslim et ruhunu…
Altın kafeslerden, gökyüzüne açılan bir beşer idim. Maskelerimi attım bir kenara… Kendim olmaya, kendim kalmaya söz verdim Canım Allah'ıma. O da bana kapıyı araladı…
Kendi olanları sever O... Çünkü insan kendi olmaya başladığında, gereksiz, özüne külfet olan her şeyden yavaş yavaş sıyrılmaya başlar. Boş şeyler için geçirdiği zamanları da Allah ile hasbihal etme-ye, O'nunla dertleşmeye adadığında, bir bakarsın ki “İlim” balığının kuyruğundan yakalamaya çalı-şan ve bu nasibin değerini bilen bir balıkçı hâline gelirsin. “Allah'ın İlmi” bütün değerli balıkların başıdır. Nasiptir, kısmettir. Bilmem ki! Cümlelerim bunun, kalbimdeki yerini ve değerini anlatmaya yetiyor mu? Balıkları çok severim de…
Bırak tüm bildiklerini, koy bir kenara… Bilmediklerine yoğunlaş… Kâinatı anlamaya çalış… Seni yara-tanı anlamaya, idrak etmeye çalış. Başarıya tapma… Başarmak da Rabbimin himayesinde. İstediğin kadar çalış, Allah istemeden bir şeyi başarman mümkün mü? Asla… O hâlde sana maddi ya da manevi bir yükseliş nasip olduğunda, asla kibir yapma. Bu yükseliş Allah'tandır. Allah'ın dilemesiyledir. Eğer başarıyı, kazanmayı kendinden bilirsen emin ol ki o güzellikler elinden alınacaktır.
Bu sabah yine güneş doğdu, şükür. Ya doğmasaydı? İçimi bir korku sardı istemsizce. Ya bundan sonra hiç doğmazsa. Ertesi gün. Ve ondan sonraki gün. Güneşin doğmadığını düşünebiliyor musunuz? Keyifle içtiğimiz kahveler, yediğimiz o lezzetli yemekler, gözlerimize festival yaşatan o ağaçlar, çiçekler, dünyanın bütün nimetleri… Ne kadar anlamsız, keyifsiz, ruhlarımız ne kadar mutsuz olurdu değil mi? Ya toprak… Bize küsüp de mahsul vermekten vazgeçseydi. Bundan sonra asla tek bir fi-dan, buğday büyümeseydi? Ya o su kaynakları kuruyup da bir daha su vermeseydi. Düşünmesi bile ne kadar korkutucu. İnsanın kalbi sıkışıyor resmen. Alıştığımız ve bize sunulan hizmetler, bizim için ne kadar da sıradanlaştı değil mi? Oysaki her yanımız Rabbimizin mucizeleri ile dolu. Her an, her hücremizle şükretmek için ne çok sebebimiz var. Yüce Allah'ın bütün kâinatı insanın hizmetine verdiğini görüp de O'nu sevmemek olabilir mi? Ona bu vefasızlığı yapamam. Binlerce şükür ve teşekkür O'na…
“Bu dünya bir hapishane.” dediler. Ama ben tutsak değildim. Aklının ve kalbinin çok dışına çık. Çemberin dışına. Beş duyundan çok uzağa. Göğün de üstünde bir yere. Daha yukarı. Kâinatı yukarı-dan seyret. Ruhunun en derinlerinde. Miraca yüksel. Ruhun nefes alsın. Kendini Allah'a bırak. Korkma… Burası hapishane olsaydı, nice erenler evliyalar bu yola baş koyar mıydı? Tutsaklık, benim bedenimde olabilir ama ruhumda asla… Ölenler için “Ruhunu Allah'a teslim etti.” diyorlar. Bunun nesi garip ki? Oysaki ölmeden önce ruhunu Allah'a teslim etmeliydi insan. İşin sırrı, ilmin konusu buydu aslında. Zaten ölürken herkes ruhunu Allah ‘a teslim etmeyecek miydi ki istese de istemese de? “Ruhun sahibi, emanetini aldı.” deselerdi. Ölmeden önce Allah'a teslim et ruhunu…
Altın kafeslerden, gökyüzüne açılan bir beşer idim. Maskelerimi attım bir kenara… Kendim olmaya, kendim kalmaya söz verdim Canım Allah'ıma. O da bana kapıyı araladı…
Kendi olanları sever O... Çünkü insan kendi olmaya başladığında, gereksiz, özüne külfet olan her şeyden yavaş yavaş sıyrılmaya başlar. Boş şeyler için geçirdiği zamanları da Allah ile hasbihal etme-ye, O'nunla dertleşmeye adadığında, bir bakarsın ki “İlim” balığının kuyruğundan yakalamaya çalı-şan ve bu nasibin değerini bilen bir balıkçı hâline gelirsin. “Allah'ın İlmi” bütün değerli balıkların başıdır. Nasiptir, kısmettir. Bilmem ki! Cümlelerim bunun, kalbimdeki yerini ve değerini anlatmaya yetiyor mu? Balıkları çok severim de…
Bırak tüm bildiklerini, koy bir kenara… Bilmediklerine yoğunlaş… Kâinatı anlamaya çalış… Seni yara-tanı anlamaya, idrak etmeye çalış. Başarıya tapma… Başarmak da Rabbimin himayesinde. İstediğin kadar çalış, Allah istemeden bir şeyi başarman mümkün mü? Asla… O hâlde sana maddi ya da manevi bir yükseliş nasip olduğunda, asla kibir yapma. Bu yükseliş Allah'tandır. Allah'ın dilemesiyledir. Eğer başarıyı, kazanmayı kendinden bilirsen emin ol ki o güzellikler elinden alınacaktır.
Bu sabah yine güneş doğdu, şükür. Ya doğmasaydı? İçimi bir korku sardı istemsizce. Ya bundan sonra hiç doğmazsa. Ertesi gün. Ve ondan sonraki gün. Güneşin doğmadığını düşünebiliyor musunuz? Keyifle içtiğimiz kahveler, yediğimiz o lezzetli yemekler, gözlerimize festival yaşatan o ağaçlar, çiçekler, dünyanın bütün nimetleri… Ne kadar anlamsız, keyifsiz, ruhlarımız ne kadar mutsuz olurdu değil mi? Ya toprak… Bize küsüp de mahsul vermekten vazgeçseydi. Bundan sonra asla tek bir fi-dan, buğday büyümeseydi? Ya o su kaynakları kuruyup da bir daha su vermeseydi. Düşünmesi bile ne kadar korkutucu. İnsanın kalbi sıkışıyor resmen. Alıştığımız ve bize sunulan hizmetler, bizim için ne kadar da sıradanlaştı değil mi? Oysaki her yanımız Rabbimizin mucizeleri ile dolu. Her an, her hücremizle şükretmek için ne çok sebebimiz var. Yüce Allah'ın bütün kâinatı insanın hizmetine verdiğini görüp de O'nu sevmemek olabilir mi? Ona bu vefasızlığı yapamam. Binlerce şükür ve teşekkür O'na…
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.