9786253960414
614265
https://www.sehadetkitap.com/urun/felsefe-tarihinde-kendini-bilmek-antik-yunan-dan-gunumuze-paradigmatik-bir-bakis
Felsefe Tarihinde Kendini Bilmek ;(Antik Yunan’dan Günümüze Paradigmatik Bir Bakış)
169.40
İnsan tarih boyunca kendini ve hakikati bilmek için cevaplandırması zor birçok sorunun peşine düşmüştür. Elinizdeki
eserde yazar, insanın tarih boyunca aradığı muhtemel cevapları bir araya getirmekle birlikte, günümüzde de insanın
kendini bilmesine dair bu kadim soruları sordurmanın gayretini üstlenmektedir. Eser, insana modernizmin putlarından
kurtulup kendi özüne/benliğine dönmesini ve sanal gerçeklikten kurtulup gerçek hayatı anlamlandırabilmesini salık
veriyor. Yazar bu sorumluluğu üstlenerek, insanın yok olmaya yüz tutmuş merak duygusunu ve hakikate olan ilgisini
yeniden canlandırmak istemektedir.
Felsefe Tarihinde Kendini Bilmek, insanın kendini bilmesi gerektiğine dair Sokratik ilkenin günümüzde de işlevsel
olabileceğine ve insanın kendini bilmesi, ölçülü olması, doğru ve adaletli olmasının neden kendisinden bu kadar
uzaklaştırıldığına odaklanıyor. İnsan bugün de kendini bilmek yoluyla haddini bilip ölçülü olamaz mı? Bu fikir, günümüz
insanı için neden kabul edilebilir değildir? İnsan her şeyin kaynağını kendinde bulduğu andan itibaren bir zamanlar
felsefeden, tasavvuftan, bilimden elde ettiği tüm kazanımları kaybetmeye başlamıştır. Modernitenin öne sürdüğü üzere
kendine dönmek, kendini keşfetmek gerekir ancak bu, tüm hakikati kendi içimizde bulabilmemiz için gereklidir yoksa
kendimizi hakikat yerine koymak için değil. İşte yirmi birinci yüzyıl insanının kendine bir türlü sormaktan çekindiği bu
Sokratik sorunun bugün anlam ve içeriğinin birçok açıdan değişmesinin sebebi, hakikatle bağının koparılması
sorunudur. Nitekim Sokrates'te de, Augustinus'ta da, Tasavvuf düşüncesinde de aynı tınıları duyarız: Kendini bilmek
ruhtaki Tanrı'nın izlerini takip ederek onun bilgisine ulaşmak demektir. Hakikati elde etmek onunla bir çeşit ilişki kurmayı
gerektirir. Bu ilişki kurma biçimi her şeyden önce insanın kendine dönmesini ve kendinde hakikate en çok benzeyen
şeyi keşfetmesini içerir. Böylece insan bu benzerliği fark ettiğinde, hakikatle arasındaki o ezeli bağın koparılamaz ve
yadsınamaz olduğunu görür. Arabî'nin ifadesiyle, “âlemdeki her parça yaratanın bir simgesidir”.
İnsan tarih boyunca kendini ve hakikati bilmek için cevaplandırması zor birçok sorunun peşine düşmüştür. Elinizdeki
eserde yazar, insanın tarih boyunca aradığı muhtemel cevapları bir araya getirmekle birlikte, günümüzde de insanın
kendini bilmesine dair bu kadim soruları sordurmanın gayretini üstlenmektedir. Eser, insana modernizmin putlarından
kurtulup kendi özüne/benliğine dönmesini ve sanal gerçeklikten kurtulup gerçek hayatı anlamlandırabilmesini salık
veriyor. Yazar bu sorumluluğu üstlenerek, insanın yok olmaya yüz tutmuş merak duygusunu ve hakikate olan ilgisini
yeniden canlandırmak istemektedir.
Felsefe Tarihinde Kendini Bilmek, insanın kendini bilmesi gerektiğine dair Sokratik ilkenin günümüzde de işlevsel
olabileceğine ve insanın kendini bilmesi, ölçülü olması, doğru ve adaletli olmasının neden kendisinden bu kadar
uzaklaştırıldığına odaklanıyor. İnsan bugün de kendini bilmek yoluyla haddini bilip ölçülü olamaz mı? Bu fikir, günümüz
insanı için neden kabul edilebilir değildir? İnsan her şeyin kaynağını kendinde bulduğu andan itibaren bir zamanlar
felsefeden, tasavvuftan, bilimden elde ettiği tüm kazanımları kaybetmeye başlamıştır. Modernitenin öne sürdüğü üzere
kendine dönmek, kendini keşfetmek gerekir ancak bu, tüm hakikati kendi içimizde bulabilmemiz için gereklidir yoksa
kendimizi hakikat yerine koymak için değil. İşte yirmi birinci yüzyıl insanının kendine bir türlü sormaktan çekindiği bu
Sokratik sorunun bugün anlam ve içeriğinin birçok açıdan değişmesinin sebebi, hakikatle bağının koparılması
sorunudur. Nitekim Sokrates'te de, Augustinus'ta da, Tasavvuf düşüncesinde de aynı tınıları duyarız: Kendini bilmek
ruhtaki Tanrı'nın izlerini takip ederek onun bilgisine ulaşmak demektir. Hakikati elde etmek onunla bir çeşit ilişki kurmayı
gerektirir. Bu ilişki kurma biçimi her şeyden önce insanın kendine dönmesini ve kendinde hakikate en çok benzeyen
şeyi keşfetmesini içerir. Böylece insan bu benzerliği fark ettiğinde, hakikatle arasındaki o ezeli bağın koparılamaz ve
yadsınamaz olduğunu görür. Arabî'nin ifadesiyle, “âlemdeki her parça yaratanın bir simgesidir”.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.