9786257858243
504697
https://www.sehadetkitap.com/urun/dersimin-beyaz-donlu-cocuklari
Dersim'in Beyaz Donlu Çocukları
82.41
1938 de Dersim olaylarını canlı olarak görmüştüm, yaşım küçükte olsa bugün gibi hatırlıyorum.
Buna rağmen görüp, bildiklerim yeterli gelmiyordu nedenini hep öğrenmek istiyordum. O günkü
şartlarda bir ilçenin diğeriyle iletişimi yoktu o yüzden 1956 yılında memur olduktan sonra Pülümür
ve Elâzığ'da görev yaparken, bu feci olaylara maruz kalan yaşlı insanlarla konuşma şansına
kavuştum. Olaydan önce 2884 sayılı Tunceli vilayeti kanununu okuyunca, bununla o elem
olayların alt yapısının oluşturulduğunu anladım.
Sanki ‘Tunceli' Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde değil de savaşarak kazanılmış bir toprak
parçasıydı. Burada yaşayan insanların kültür ve soy bağlarından koparılarak ve asimile edilerek
şiddet içeren, bir kişiye yetki kanunu olduğunu anlıyorum. Bu konu; her zaman belleğimi
kurcalamıştır. Ben din, dil, ırk, renk ayrımı yapmadan, insanca yaşanabileceğine inananlardanım. Tarihi
değiştirmek ve çarpıtmakla, inkâr etmekle ya da insanları asimile etmekle yaşananları
değiştiremeyiz. Gerçekleri bilmeli, onlardan ders çıkarmalı ve geleceğimizi ona göre
şekillendirmeliyiz. Sizler o dönem için, ‘'mecburdu devlet bunları yapmaya'' diyebilirsiniz. Oysa
ben, devletin hepimizi kucaklaması gerektiğini, olayların kan dökülmeden ve halkı yerinden
yurdundan uzaklara sürgün etmeden de çözebileceğini düşünenlerdenim. Çünkü güçlü devlet ne
şekilde olursa olsun vatandaşını kucaklayandır, sahip çıkandır. O yüzden, pek çok yakınımı
kaybettiğim ve çok büyük acılara tanıklık ettiğim için o yaşananları kabul edemiyorum. Kimin
yaptığına, nasıl ve neden yaptığına okuyarak, araştırarak kendiniz karar verin.
Osmanlı döneminde kendisinden karşılayamayacağı vergiler istenen, kendi kültürüne göre bir
yaşam şekli benimsemiş, medeniyetten hep uzak kalmış bir bölgeden asi bir halktan
bahsediyoruz. Cumhuriyet dönemine batı şehirleri kadar çabuk ayak uydurması tabi ki
beklenemez. Şu anda bile Güneydoğu'da ağalık ve aşiret sistemi hala devam etmektedir ve
çözülememiştir. Tabidir ki vatanına ihanet edenler o dönemde de olmuştur. Bütün bir bölge halkını
birkaç kişi için cezalandırmak hangi insanlığa sığar. Cumhuriyetin ilk yıllarında bu acıların
yaşanmasına rağmen ben ve çevrem Mustafa Kemal Atatürk'ü hep sevmişizdir.
Hala çoğumuzun evinde Atatürk'ün resmi asılıdır.
1938 de Dersim olaylarını canlı olarak görmüştüm, yaşım küçükte olsa bugün gibi hatırlıyorum.
Buna rağmen görüp, bildiklerim yeterli gelmiyordu nedenini hep öğrenmek istiyordum. O günkü
şartlarda bir ilçenin diğeriyle iletişimi yoktu o yüzden 1956 yılında memur olduktan sonra Pülümür
ve Elâzığ'da görev yaparken, bu feci olaylara maruz kalan yaşlı insanlarla konuşma şansına
kavuştum. Olaydan önce 2884 sayılı Tunceli vilayeti kanununu okuyunca, bununla o elem
olayların alt yapısının oluşturulduğunu anladım.
Sanki ‘Tunceli' Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde değil de savaşarak kazanılmış bir toprak
parçasıydı. Burada yaşayan insanların kültür ve soy bağlarından koparılarak ve asimile edilerek
şiddet içeren, bir kişiye yetki kanunu olduğunu anlıyorum. Bu konu; her zaman belleğimi
kurcalamıştır. Ben din, dil, ırk, renk ayrımı yapmadan, insanca yaşanabileceğine inananlardanım. Tarihi
değiştirmek ve çarpıtmakla, inkâr etmekle ya da insanları asimile etmekle yaşananları
değiştiremeyiz. Gerçekleri bilmeli, onlardan ders çıkarmalı ve geleceğimizi ona göre
şekillendirmeliyiz. Sizler o dönem için, ‘'mecburdu devlet bunları yapmaya'' diyebilirsiniz. Oysa
ben, devletin hepimizi kucaklaması gerektiğini, olayların kan dökülmeden ve halkı yerinden
yurdundan uzaklara sürgün etmeden de çözebileceğini düşünenlerdenim. Çünkü güçlü devlet ne
şekilde olursa olsun vatandaşını kucaklayandır, sahip çıkandır. O yüzden, pek çok yakınımı
kaybettiğim ve çok büyük acılara tanıklık ettiğim için o yaşananları kabul edemiyorum. Kimin
yaptığına, nasıl ve neden yaptığına okuyarak, araştırarak kendiniz karar verin.
Osmanlı döneminde kendisinden karşılayamayacağı vergiler istenen, kendi kültürüne göre bir
yaşam şekli benimsemiş, medeniyetten hep uzak kalmış bir bölgeden asi bir halktan
bahsediyoruz. Cumhuriyet dönemine batı şehirleri kadar çabuk ayak uydurması tabi ki
beklenemez. Şu anda bile Güneydoğu'da ağalık ve aşiret sistemi hala devam etmektedir ve
çözülememiştir. Tabidir ki vatanına ihanet edenler o dönemde de olmuştur. Bütün bir bölge halkını
birkaç kişi için cezalandırmak hangi insanlığa sığar. Cumhuriyetin ilk yıllarında bu acıların
yaşanmasına rağmen ben ve çevrem Mustafa Kemal Atatürk'ü hep sevmişizdir.
Hala çoğumuzun evinde Atatürk'ün resmi asılıdır.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.