9786254073267
523665
https://www.sehadetkitap.com/urun/datcada-bir-ask-hikayesi
Datça'da Bir Aşk Hikayesi
101.46
Kafasındaki düşünceler iyiden iyiye şekillenmeye başlamıştı bu aralar, çok kafa yoruyordu.
Kendisini bu kararı acilen uygulamaya içten içe iten abartılı bir duygusallıkla doluydu. Daha
önce ballandırılmış hikayeler duyup dinlemişlikleri olmuştu çokça. Ama "çok da önemli
değil" geçiştirmelerinden öteye gidememişti. Hayatın rutin bahanelerinden bolca
biriktirmişti ne de olsa. Hem sıkardı onu huzurun aşırısı ama yine de denemeye değerdi. Bir
akşam Otogar 'da otobüsün kalkacağı saati beklerken buldu kendisini. Ertesi günün
sabahında sanki yeni keşfedilen bir gezegene ayak basmıştı. Valiz tekerleklerinin parke
taşlı yolda çıkardığı tıkırtılar eşliğinde hafif yokuştan aşağıya doğru yürümeye koyuldu. Ara
sokakları içine sindire sindire, uzun uzadıya dolaştı. Bu kısa gezinti yıllardır içinde
uyanmayı bekleyen duyguları canlandırmıştı. "Mekânım Datça olsun" diye boşuna
dememişti büyük Şair Can Yücel. Zaten ünlü bilgin Strabon'un "Tanrı çok sevdiği kulunu
uzun ömürlü olsun diye Datça'ya gönderirmiş" sözü de bunu doğruluyordu. Bu sözler haklı
ve gerçekçi bir tanımlamaydı. Hem de Datça'nın başlı başına bir reklamıydı. İşte orası, tam
da burasıydı. Son zamanlarda sıkça rastladığı bir sloganı hatırladı. "Acelen varsa ne işin var
Datça'da" Hem de çok doğruydu. Çünkü Datça hayatın son derece yavaş aktığı olağan üstü
bir yerdi. Bozulmamış doğasıyla ve doğallıklarını henüz yitirmemiş insanlarıyla.
Buluşacakları kafenin tabelasını gördüğünde yol yorgunluğunun tadını çıkarmaya gelmişti
sıra. Ağaçların altında sıralanmış masalar şimdiden yarı yarıya dolmuştu. Dalların arasına
gerili kablolardan kocaman ampuller sallanıyordu. Arka fonda çalan enfes şarkılar
kulaklarını okşuyordu. Öyle sıradan değildi hiçbirisi. Sahile bakan bir masaya ilişti ve etrafı şöyle bir süzdü. Böylesine büyülü bir ortamın yarattığı atmosfer günün hemen ertesinde
yaşayacaklarının adeta provasıydı. Yeni bir aşka yelken açmak isteyip de bir türlü
bulamadığı o rüzgar hafiften esmeye başlamıştı...
Kafasındaki düşünceler iyiden iyiye şekillenmeye başlamıştı bu aralar, çok kafa yoruyordu.
Kendisini bu kararı acilen uygulamaya içten içe iten abartılı bir duygusallıkla doluydu. Daha
önce ballandırılmış hikayeler duyup dinlemişlikleri olmuştu çokça. Ama "çok da önemli
değil" geçiştirmelerinden öteye gidememişti. Hayatın rutin bahanelerinden bolca
biriktirmişti ne de olsa. Hem sıkardı onu huzurun aşırısı ama yine de denemeye değerdi. Bir
akşam Otogar 'da otobüsün kalkacağı saati beklerken buldu kendisini. Ertesi günün
sabahında sanki yeni keşfedilen bir gezegene ayak basmıştı. Valiz tekerleklerinin parke
taşlı yolda çıkardığı tıkırtılar eşliğinde hafif yokuştan aşağıya doğru yürümeye koyuldu. Ara
sokakları içine sindire sindire, uzun uzadıya dolaştı. Bu kısa gezinti yıllardır içinde
uyanmayı bekleyen duyguları canlandırmıştı. "Mekânım Datça olsun" diye boşuna
dememişti büyük Şair Can Yücel. Zaten ünlü bilgin Strabon'un "Tanrı çok sevdiği kulunu
uzun ömürlü olsun diye Datça'ya gönderirmiş" sözü de bunu doğruluyordu. Bu sözler haklı
ve gerçekçi bir tanımlamaydı. Hem de Datça'nın başlı başına bir reklamıydı. İşte orası, tam
da burasıydı. Son zamanlarda sıkça rastladığı bir sloganı hatırladı. "Acelen varsa ne işin var
Datça'da" Hem de çok doğruydu. Çünkü Datça hayatın son derece yavaş aktığı olağan üstü
bir yerdi. Bozulmamış doğasıyla ve doğallıklarını henüz yitirmemiş insanlarıyla.
Buluşacakları kafenin tabelasını gördüğünde yol yorgunluğunun tadını çıkarmaya gelmişti
sıra. Ağaçların altında sıralanmış masalar şimdiden yarı yarıya dolmuştu. Dalların arasına
gerili kablolardan kocaman ampuller sallanıyordu. Arka fonda çalan enfes şarkılar
kulaklarını okşuyordu. Öyle sıradan değildi hiçbirisi. Sahile bakan bir masaya ilişti ve etrafı şöyle bir süzdü. Böylesine büyülü bir ortamın yarattığı atmosfer günün hemen ertesinde
yaşayacaklarının adeta provasıydı. Yeni bir aşka yelken açmak isteyip de bir türlü
bulamadığı o rüzgar hafiften esmeye başlamıştı...
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.