Ceza Hukuku Dergisi Sayı: 42 – Nisan 2020

Stok Kodu:
1307085120050
Boyut:
160-240-0
Sayfa Sayısı:
312
Basım Yeri:
Ankara
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2023-05-12
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
Kitap Kağıdı
Dili:
Türkçe
Kategori:
%13 indirimli
49,90TL
43,41TL
Havale/EFT ile: 42,54TL
1307085120050
604621
Ceza Hukuku Dergisi Sayı: 42 – Nisan 2020
Ceza Hukuku Dergisi Sayı: 42 – Nisan 2020
43.41
Değerli Okurlar, CHD'nin yeni bir sayısında daha sizlerle birlikte olmanın mutluluğu ve heyecanını yaşıyoruz. Her sayımızda olduğu gibi bu sayımızda da birbirinden değerli ve yetkin bilimsel çalışmaları sizlerle buluşturuyoruz. Bu bağlamda ciddi bir emeğin sonucu olarak ortaya çıkan bilimsel çalışmalarını CHD vasıtasıyla bilim dünyasında tartışmaya açmayı tercih eden değerli yazarlarımıza içtenlikle teşekkür ederiz. Aynı şekilde CHD'nin yıllardır muhafaza ettiği nitelikli bilimsel yayıncılık çizgisinin en büyük güvencesi olan değerli hakemlerimize gösterdikleri titizlik ve hassasiyet için de ayrıca ve özellikle şükranlarımızı iletmek istiyoruz. Bu sayımızın sunuş yazısında iki konuya birden temas etmek istiyoruz. Bunlardan birincisi küresel bir sağlık krizine dönüşmüş ve gerek sosyal gerek ekonomik gerekse politik pek çok dengeyi değiştirmiş olan Covid-19 pandemisinin ceza hukuku açısından yansımalarıdır. Bu pandemi öncelikle şunu göstermiştir ki, ceza kanunlarında bu zamana kadar tabiri caize bir köşeye itilmiş, unutulmuş hatta varlığından dahi haberdar olunmayan bazı suç tiplerine en zor zamanlarda ihtiyaç duyulmaktadır. Bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti (TCK m. 186), kişilerin hayatlarını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde ilaç yapma veya satma (TCK m. 187), bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma (TCK m. 195), fiyatları etkileme (TCK m. 237), kamuya gerekli şeylerin yokluğuna neden olma (TCK m. 238), mal ve hizmet satımından kaçınma (TCK m. 240) bu suç grubu içinde ilk akla gelenlerdir. Öğretide bu zamana kadar pek ihtiyaç duyulmaması nedeniyle anılan suç tipleriyle ilgili bir elin parmağını geçmeyecek sayıda bilimsel çalışma yapıldığı görülmüştür. Hal böyle olunca bu dönemde kitle haberleşme araçlarında son yılların en gözde uzmanlık alanı olan ceza hukukuna dair bilirkişi açıklamalarına (!) alışılagelen yoğunlukta rastlanılmamıştır. Bu durum ceza hukukunun kriz yönetimlerinde ne denli önemli olduğunu, suç tiplerinde önemli – önemsiz gibi bir ayrıma gidilemeyeceğini bir kez daha göstermiştir. İkinci olarak değinmek istediğimiz konu ise her kriz ortamında olduğu gibi bu kriz ortamında da bir "fırsat teklifi" olarak karşımıza çıkan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'dir. Esasında bu teklife ilişkin ayrıntılı değerlendirmemize bu sayımızda yer verdiğimiz için bu satırlarda bir tekrara girmek istemiyoruz ancak şu noktanın altını özellikle çizmeliyiz: İnfaz hukukunun alanı, insanın bir varlık koşulu olarak özgürlüğe doğrudan ve meşru müdahalenin alanıdır. Dolayısıyla bu alana yapılacak her müdahalenin açık, anlaşılır, pratik, eşitlikçi ve insan onurunu zedelemeyecek nitelikte olması zorunludur. Özgürlüğe müdahale, herhangi bir sosyal mühendislik girişiminin aracı haline getirilemez. Kant'ın yüzyıllar önce işaret ettiği üzere insan kendinde bir değer olarak başka bir amaç uğruna araçsallaştırılamaz. İnfaz yasalarında yapılacak değişiklikler her zaman gündemin ilk maddesi olmalı ve üzerinde yeteri kadar tartışma yapıldıktan sonra bir yasama faaliyetinin konusu haline getirilmelidir. Çünkü özgürlük, bir kriz ortamının puslu havasında kaybolup gidecek veya en azından el yordamı ile bulunabilecek bir şey değildir. Özgürlük gün ışığının altında, şeffaf bir yaklaşımı hak etmektedir. Bu yaklaşımımızın ayrıntıları için ilgili değişiklik teklifine dair eleştirilerimizin fikir vereci olacağı kanaatindeyiz. Sağlıklı, huzurlu ve her şeyi gün ışığı altında tartışabildiğimiz güzel günlerde yeni sayılarımızda buluşmak dileğiyle hepinize iyi okumalar dileriz. Prof. Dr. Veli Özer ÖZBEK Arş. Gör. İlker TEPE
Değerli Okurlar, CHD'nin yeni bir sayısında daha sizlerle birlikte olmanın mutluluğu ve heyecanını yaşıyoruz. Her sayımızda olduğu gibi bu sayımızda da birbirinden değerli ve yetkin bilimsel çalışmaları sizlerle buluşturuyoruz. Bu bağlamda ciddi bir emeğin sonucu olarak ortaya çıkan bilimsel çalışmalarını CHD vasıtasıyla bilim dünyasında tartışmaya açmayı tercih eden değerli yazarlarımıza içtenlikle teşekkür ederiz. Aynı şekilde CHD'nin yıllardır muhafaza ettiği nitelikli bilimsel yayıncılık çizgisinin en büyük güvencesi olan değerli hakemlerimize gösterdikleri titizlik ve hassasiyet için de ayrıca ve özellikle şükranlarımızı iletmek istiyoruz. Bu sayımızın sunuş yazısında iki konuya birden temas etmek istiyoruz. Bunlardan birincisi küresel bir sağlık krizine dönüşmüş ve gerek sosyal gerek ekonomik gerekse politik pek çok dengeyi değiştirmiş olan Covid-19 pandemisinin ceza hukuku açısından yansımalarıdır. Bu pandemi öncelikle şunu göstermiştir ki, ceza kanunlarında bu zamana kadar tabiri caize bir köşeye itilmiş, unutulmuş hatta varlığından dahi haberdar olunmayan bazı suç tiplerine en zor zamanlarda ihtiyaç duyulmaktadır. Bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti (TCK m. 186), kişilerin hayatlarını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde ilaç yapma veya satma (TCK m. 187), bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma (TCK m. 195), fiyatları etkileme (TCK m. 237), kamuya gerekli şeylerin yokluğuna neden olma (TCK m. 238), mal ve hizmet satımından kaçınma (TCK m. 240) bu suç grubu içinde ilk akla gelenlerdir. Öğretide bu zamana kadar pek ihtiyaç duyulmaması nedeniyle anılan suç tipleriyle ilgili bir elin parmağını geçmeyecek sayıda bilimsel çalışma yapıldığı görülmüştür. Hal böyle olunca bu dönemde kitle haberleşme araçlarında son yılların en gözde uzmanlık alanı olan ceza hukukuna dair bilirkişi açıklamalarına (!) alışılagelen yoğunlukta rastlanılmamıştır. Bu durum ceza hukukunun kriz yönetimlerinde ne denli önemli olduğunu, suç tiplerinde önemli – önemsiz gibi bir ayrıma gidilemeyeceğini bir kez daha göstermiştir. İkinci olarak değinmek istediğimiz konu ise her kriz ortamında olduğu gibi bu kriz ortamında da bir "fırsat teklifi" olarak karşımıza çıkan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'dir. Esasında bu teklife ilişkin ayrıntılı değerlendirmemize bu sayımızda yer verdiğimiz için bu satırlarda bir tekrara girmek istemiyoruz ancak şu noktanın altını özellikle çizmeliyiz: İnfaz hukukunun alanı, insanın bir varlık koşulu olarak özgürlüğe doğrudan ve meşru müdahalenin alanıdır. Dolayısıyla bu alana yapılacak her müdahalenin açık, anlaşılır, pratik, eşitlikçi ve insan onurunu zedelemeyecek nitelikte olması zorunludur. Özgürlüğe müdahale, herhangi bir sosyal mühendislik girişiminin aracı haline getirilemez. Kant'ın yüzyıllar önce işaret ettiği üzere insan kendinde bir değer olarak başka bir amaç uğruna araçsallaştırılamaz. İnfaz yasalarında yapılacak değişiklikler her zaman gündemin ilk maddesi olmalı ve üzerinde yeteri kadar tartışma yapıldıktan sonra bir yasama faaliyetinin konusu haline getirilmelidir. Çünkü özgürlük, bir kriz ortamının puslu havasında kaybolup gidecek veya en azından el yordamı ile bulunabilecek bir şey değildir. Özgürlük gün ışığının altında, şeffaf bir yaklaşımı hak etmektedir. Bu yaklaşımımızın ayrıntıları için ilgili değişiklik teklifine dair eleştirilerimizin fikir vereci olacağı kanaatindeyiz. Sağlıklı, huzurlu ve her şeyi gün ışığı altında tartışabildiğimiz güzel günlerde yeni sayılarımızda buluşmak dileğiyle hepinize iyi okumalar dileriz. Prof. Dr. Veli Özer ÖZBEK Arş. Gör. İlker TEPE
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat