9786257534222
642400
https://www.sehadetkitap.com/urun/bir-uzun-gece
Bir Uzun Gece
64.40
“Güllü, çok acılar çekti bu yaşlı bedenim çoook!. Acılardan büyük, kanlı bir duvar örüldü içime. Dokununca kanıyor, irin akıyor bu duvar… Bu yüzden yollara düştüm ben. Yaralarım yürüdükçe kapanır, yürüdükçe iyileşir, dedim kendi kendime. Yıllardır yürüyorum. Dünyanın bir ucundan bir ucuna de sen buna. İklimler geçtim, kentler, kasabalar, köyler… Çok büyük olayların içinden geliyorum ben, binlerce yaralı insan gördüm, içinde yaraları büyüyen binlerce insan, elleri gökyüzünde anneler, çaresi olmayan hastalıklar, yaşlılar gördüm, gencecik toprağa verilen aslan parçaları gördüm. Gittiğim yerlere ölüm götürüyorum ben diye kendimi suçladım. Oturduğun yerden bilemezsin dünyayı, göremezsin Güllü…”
“Dünya, âşık olduktan sonra yeniden biçimlenmiş, zamanın ruhu denilen, uzun, karanlık ve rutubetli kuyuları görmeye başlamıştı. Duvarları seviyordu artık, yalnızlığı, yalnız kalıp yabancıyı düşünmeyi seviyordu. Duyguları yerle bir olduğu zamanlarda, acı çektiği dönemlerde bile dünyayı, kuşları, böcekleri seviyordu. Kâinatın sırrına ermişti aşkla birlikte, önceleri kurdun kuşun halinden anlayamıyordu. Şimdi onları da anlayabiliyordu. Onlarla konuşabiliyordu. Sözcükler kaynıyordu yüreğinin tam ortasında ve dudaklarından nedensiz dökülüyorlardı. Kurdun kuşun bileceği sözcüklerdi bunlar. Onlara döküyordu çoğu zaman içini. Kimi zaman yıldızlar daha parlaktı gözlerinde, kimi zaman daha mat. Onların sırrına da ermişti. Artık her birinin adını sayabiliyordu. Gece avluda her yeri dolaşıyor, her yeri adımlıyor, bitkin düşüyor ve yatağına dönüyordu. O geceyi, o düğün gecesini yıllar sonra anımsadıkça, tanrım ne uzun bir geceydi diyecekti…”
“Güllü, çok acılar çekti bu yaşlı bedenim çoook!. Acılardan büyük, kanlı bir duvar örüldü içime. Dokununca kanıyor, irin akıyor bu duvar… Bu yüzden yollara düştüm ben. Yaralarım yürüdükçe kapanır, yürüdükçe iyileşir, dedim kendi kendime. Yıllardır yürüyorum. Dünyanın bir ucundan bir ucuna de sen buna. İklimler geçtim, kentler, kasabalar, köyler… Çok büyük olayların içinden geliyorum ben, binlerce yaralı insan gördüm, içinde yaraları büyüyen binlerce insan, elleri gökyüzünde anneler, çaresi olmayan hastalıklar, yaşlılar gördüm, gencecik toprağa verilen aslan parçaları gördüm. Gittiğim yerlere ölüm götürüyorum ben diye kendimi suçladım. Oturduğun yerden bilemezsin dünyayı, göremezsin Güllü…”
“Dünya, âşık olduktan sonra yeniden biçimlenmiş, zamanın ruhu denilen, uzun, karanlık ve rutubetli kuyuları görmeye başlamıştı. Duvarları seviyordu artık, yalnızlığı, yalnız kalıp yabancıyı düşünmeyi seviyordu. Duyguları yerle bir olduğu zamanlarda, acı çektiği dönemlerde bile dünyayı, kuşları, böcekleri seviyordu. Kâinatın sırrına ermişti aşkla birlikte, önceleri kurdun kuşun halinden anlayamıyordu. Şimdi onları da anlayabiliyordu. Onlarla konuşabiliyordu. Sözcükler kaynıyordu yüreğinin tam ortasında ve dudaklarından nedensiz dökülüyorlardı. Kurdun kuşun bileceği sözcüklerdi bunlar. Onlara döküyordu çoğu zaman içini. Kimi zaman yıldızlar daha parlaktı gözlerinde, kimi zaman daha mat. Onların sırrına da ermişti. Artık her birinin adını sayabiliyordu. Gece avluda her yeri dolaşıyor, her yeri adımlıyor, bitkin düşüyor ve yatağına dönüyordu. O geceyi, o düğün gecesini yıllar sonra anımsadıkça, tanrım ne uzun bir geceydi diyecekti…”
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.