Bir Osmanlı Kimliği; 14.-17. Yüzyıllarda Rûm / Rûmi Aidiyet ve İmgeleri

Stok Kodu:
9789758704798
Boyut:
0-0-0
Sayfa Sayısı:
160
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
3
Basım Tarihi:
2017-05-31
Çeviren:
Salih Özbaran
Dili:
Türkçe
Kategori:
%35 indirimli
215,00TL
139,75TL
Havale/EFT ile: 136,96TL
9789758704798
370187
Bir Osmanlı Kimliği; 14.-17. Yüzyıllarda Rûm / Rûmi Aidiyet ve İmgeleri
Bir Osmanlı Kimliği; 14.-17. Yüzyıllarda Rûm / Rûmi Aidiyet ve İmgeleri
139.75
Kimdi Osmanlı? Günümüzden baktığımızda Osmanlıları nasıl tasvir ediyoruz? Osmanlı sultanı kendini nasıl tanımlıyordu? Mora yarımadasındaki veya Basra eyaletindeki değişik kökenden gelmiş ama Müslümanlaşmış, Türkçe’yi öğrenmiş ve Türkçe yazmış yönetici sınıf ya da Türkçe bilmeyen ve farklı etnik kökenden gelen Müslüman ya da Hıristiyan köylü için ortak bir tanım getirilebilir mi? Fatih Sultan Mehmed “Sultanü’l-Berreyn” ve “Hakanü’l-Bahreyn,” yani iki kıtanın ve iki denizin hâkimi unvanlarının yanına “Kayser-i Rûm” unvanını da ekleme gereği duymuştu. Simgesel gibi görünse de, Osmanlı sultanının Bizans (Doğu Roma) topraklarını sınırlarına katışının, mirasına el koyuşunun bir ilanıydı bu; yeni bir dönemin başlangıcında imparatorluğa Orta Asya ve İslam kaynaklı gelenek ve özelliklerine ek olarak coğrafi olduğu kadar hukuksal ve kültürel bir çerçeve çizme anlamına geliyordu. Kanuni Sultan Süleyman, ünlü Bender kitabesinde dünya egemenliğine ortaklığını ilan ederken, yani İslam’ın kutsal topraklarında adının anıldığını, Akdeniz ve Hint Okyanusu’nda donanmasının bulunduğunu, Bağdad ve Irak’ın şahı, Mısır’ın sultanı olduğunu ve Macar kralının tacını ve topraklarını aldığını bildirirken, merkezine oturduğu Roma topraklarının kayserliğini de sahiplendiğini duyurmuştu. Prof. Dr. Salih Özbaran Türkiye’de yaygın olan “dinsel homojenlik miti”nden, milliyetçi tarih yazımında “mitleştirilmiş tarihsel kişilikler”e kadar birçok konuda tartışmalara çok gereksinim bulunduğu bir dönemde Osmanlı kimliği konusunu inceliyor.
Kimdi Osmanlı? Günümüzden baktığımızda Osmanlıları nasıl tasvir ediyoruz? Osmanlı sultanı kendini nasıl tanımlıyordu? Mora yarımadasındaki veya Basra eyaletindeki değişik kökenden gelmiş ama Müslümanlaşmış, Türkçe’yi öğrenmiş ve Türkçe yazmış yönetici sınıf ya da Türkçe bilmeyen ve farklı etnik kökenden gelen Müslüman ya da Hıristiyan köylü için ortak bir tanım getirilebilir mi? Fatih Sultan Mehmed “Sultanü’l-Berreyn” ve “Hakanü’l-Bahreyn,” yani iki kıtanın ve iki denizin hâkimi unvanlarının yanına “Kayser-i Rûm” unvanını da ekleme gereği duymuştu. Simgesel gibi görünse de, Osmanlı sultanının Bizans (Doğu Roma) topraklarını sınırlarına katışının, mirasına el koyuşunun bir ilanıydı bu; yeni bir dönemin başlangıcında imparatorluğa Orta Asya ve İslam kaynaklı gelenek ve özelliklerine ek olarak coğrafi olduğu kadar hukuksal ve kültürel bir çerçeve çizme anlamına geliyordu. Kanuni Sultan Süleyman, ünlü Bender kitabesinde dünya egemenliğine ortaklığını ilan ederken, yani İslam’ın kutsal topraklarında adının anıldığını, Akdeniz ve Hint Okyanusu’nda donanmasının bulunduğunu, Bağdad ve Irak’ın şahı, Mısır’ın sultanı olduğunu ve Macar kralının tacını ve topraklarını aldığını bildirirken, merkezine oturduğu Roma topraklarının kayserliğini de sahiplendiğini duyurmuştu. Prof. Dr. Salih Özbaran Türkiye’de yaygın olan “dinsel homojenlik miti”nden, milliyetçi tarih yazımında “mitleştirilmiş tarihsel kişilikler”e kadar birçok konuda tartışmalara çok gereksinim bulunduğu bir dönemde Osmanlı kimliği konusunu inceliyor.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat