9789750815126
378972
https://www.sehadetkitap.com/urun/bir-aska-vuran-gunes-secme-siirler
Bir Aşka Vuran Güneş; Seçme Şiirler
32.00
Ölümsüz günler onlar, bir hiçle beslenen;
Zaman dışı güvercinler, uçma bilmeyen;
Uzay ötesi ovalar, ayak değmemiş;
Başka bir mevsim, başka bir dal, başka yemiş.
Tadımlık
Şiirin Aşınmaz Zamanı
Oktay Rifat, adını 40lı yılların başında Orhan Veli Kanık ve Melih Cevdet Andayla birlikte yayımladıkları Garip kitabındaki şiirlerle duyurmuştu. O da arkadaşları gibi ölçü ve uyaktan vazgeçemeyen o dönem şiir anlayışının kurallarından ve kısıtlamalarından uzaklaşarak şiir dilini gereksiz süslerden arındırmak istiyordu. Şiirde gündelik dilin esnekliğinden yararlanarak sıradan insanların yaşayışına, sevincine, doğa karşısındaki hayranlığa ve şaşkınlığa yer verilerek ele alınan konularda da köklü bir değişikliğin sağlanabileceğine inanıyordu.
Garipten sonra yayımlanan Yaşayıp Ölmek Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirlerde bu anlayışın başarılı örneklerini veren Oktay Rifat istediği zaman kişisel yaratıcılığından ödün vermeden ölçülü uyaklı geleneksel şiirin de bir ustası olduğunu gösterdi. Garip şiirinin akılcı, mizah yanı ağır basan özelliklerinin yanı sıra onun duygusal yaşantıyı da elden bırakmayan yaklaşımı lirizmin onun şiirinde her zaman önemli bir yer tutacağının göstergesiydi.
Gene ilk dönem kitapları arasında sayabileceğimiz Aşağı Yukarı ve Karga ile Tilki kitaplarındaki şiirlerinin en belirgin özelliklerinden biri, içinde yaşadığı dünyanın insanları ve nesneleriyle sanki onlarla birdenbire karşılaşmışcasına bu yaşantıyı bir çocuğun sevinciyle dile getirmesiydi. Böylece yakından tanıdığı Boğaziçinin değişik semtleri, kenar mahalle insanlarının doğal yaşayışları bir yandan, bu sınırlı dünyanın dışında insanlığın yaşadığı savaş yıllarının çeşitli yıkımları öbür yandan, onun siyasal bilincinin de haksızlıklara karşı direnişinin, özgürlüğe duyduğu özlemin sözcülüğünü etmesine yol açmıştı. Oktay Rifat bu ilk kitaplarında şaşırtıcı anlatım özelliklerini giderek daha özgürce kullanarak yergici ve alaycı tutumunu yeni imgelerle zenginleştirirken yoğun bir lirizme ulaşmanın yollarını da aramaktan vazgeçmedi.
Perçemli Sokak (1956) ve Âşık Merdiveni (1958) kitaplarındaki şiirleriyle yeni bir döneme giren Oktay Rifat bu şiirlerdeki şaşırtıcı imgeleriyle gerçekliğe yepyeni bir açıdan, nerdeyse bir çiçekdürbününden bakar gibi bakmayı deniyordu. Bu deneyinde, birbiriyle ilgisi olmayan nesnelerin ve imgelerin yan yana gelmesinin soyut resim ya da atonal müzik gibi bir etki yarattığını göremeyen birçok eleştirmen ve okur onu anlamsız bir şiire yönelmekle suçladı. Oysa Oktay Rifat hem Perçemli Sokakın başında Ahmete adlı ithaf şiirinde onu geleceğin gelişmiş bir bireyi olarak selamlıyor, hem de bu kitabın kısa önsözünde açıkladığı gibi, kelimelerin konuşma dilindeki düzeninde yaptığı değişiklikle birbirine yabancı sanılan kelimelerin karşılıklı ışığında gerçeğin unuttuğumuz yüzüyle karşımıza çıkacağına inanıyordu. Geçen zaman onun bu konuda ne kadar haklı olduğunu açıkça gösterdi. Artık kimse bu iki kitaptaki şiirleri anlamsız şiir örnekleri olarak tanımlamıyor.
1966da yayımlanan Elleri Var Özgürlüğün kitabıyla Oktay Rifatın şairliğinin en parlak dönemine girdiğini söyleyebiliriz. Bu kitaptan sonra gelen Şiirler (1969), Yeni Şiirler (1973), Çobanıl Şiirler (1976), Bir Cıgara İçimi (1979), Elifli (1980), Denize Doğru Konuşma (1982), Dilsiz ve Çıplak (1984)ve Koca Bir Yaz (1987) kitaplarında onun çocukluğunun evcil bir cenneti olan İstanbulun Boğaz köylerinden, gürültücü sokak satıcılarından, kent yaşayışının hayhuyundan kırsal bir dünyaya, doğaya ve doğallığa yöneldiğini görüyoruz. Bu şiirlerde hayatın bütünselliği ve ayrıntı zenginliği yirminci yüzyılda pek az şairde rastlanan bir yüksek üslupla yansıtılmıştır da diyebiliriz.
Bu son döneminde Oktay Rifat ufkun ötesine bakarak var olmanın gizlerini okuruyla paylaşan cömert bir bilge gibidir. Adalet, özgürlük, zamanın geçişi onun hâlâ önem verdiği konulardır. Ama ilk şiirlerinin delifişek neşesi yerini filozofça bir gülümsemeye bırakmıştır. Sıradan insanlar, evcil nesneler gene vardır bu şiirlerde, ama nerdeyse evrensellik ya da eskimezlik boyutu kazanmış anlamlı ayrıntılar olarak çıkarlar karşımıza. Oktay Rifat Zaman ve Uzay içinde insanın yazgısını uzak geçmişinden günümüze bu geniş zamanda yaşamışcasına ve sözünü ettiği kişiler ve nesnelerle özdeşleşerek gözden geçirir. Bu şiirlerin çoğunun mekânı tümüyle evren, bütün doğal varlıklar da değişik kılıklarda sahneye çıkan oyunculardır: mevsimleri, günün değişik saatlerini canlandıran; güneşin, ayın, yıldızların, denizlerin, dağların, ovaların, rüzgârın, bulutların, yağmurun diliyle konuşan oyuncular. Agamemnon, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman ve daha nice ilginç oyun kişisi boy gösterir Oktay Rifatın evrensel sahnesinde. Zaman zaman cansız varlıklar da katılır bu oyuncuların arasına. Padişah saraylarından maden işçilerinin mahallelerine, ıssız Boğaz iskelelerinden Anadolunun dağ köylerine kadar uzanan değişik oyun alanlarında karşımıza çıkan bu varlıklar Oktay Rifat şiirinin dramatik dokusunu oluştururlar.
Son dönem şiirlerinde genel olarak insanın Zaman ve Uzay içinde yaşadıkları büyük bir ayrıntı zenginliğiyle ve çarpıcı imgelerle gözler önüne serilirken her şeyin geçici oluşu, Zamanın yıkıcılığı, insanın ölümlülüğü Oktay Rifatın trajik duyarlığını daha da belirginleştirir. Şairin ilk dönem şiirlerine göre bu son dönem şiirlerini karamsarlığa yönelik köklü bir bunalımın sonucu olarak yorumlayan eleştirmenler de olmuştur. Gerçekten de bu şiirlerin yazıldığı 70li, 80li yıllarda dünyanın ve Türkiyenin geçirdiği siyasal sarsıntılar, şairin yakın çevresinden birçok dostunun uğradığı haksızlıklar, tutuklanmalar ve ölümler kuşkusuz onu da derinden etkilemiştir. Ancak Oktay Rifat da kendinden önceki büyük sanatçıların çoğu gibi, son çözümlemede, hayatın olumlu ve olumsuz yanları arasında bir denge kurmayı, böylece hayatla uzlaşmayı ve barışmayı başarmıştır.
Bu kitapta Oktay Rifatın ilk şiirlerinden son dönem şiirlerine kadar nasıl bir gelişme ve olgunlaşma gösterdiğini kanıtlayan pek çok örnek bulacaksını
Ölümsüz günler onlar, bir hiçle beslenen;
Zaman dışı güvercinler, uçma bilmeyen;
Uzay ötesi ovalar, ayak değmemiş;
Başka bir mevsim, başka bir dal, başka yemiş.
Tadımlık
Şiirin Aşınmaz Zamanı
Oktay Rifat, adını 40lı yılların başında Orhan Veli Kanık ve Melih Cevdet Andayla birlikte yayımladıkları Garip kitabındaki şiirlerle duyurmuştu. O da arkadaşları gibi ölçü ve uyaktan vazgeçemeyen o dönem şiir anlayışının kurallarından ve kısıtlamalarından uzaklaşarak şiir dilini gereksiz süslerden arındırmak istiyordu. Şiirde gündelik dilin esnekliğinden yararlanarak sıradan insanların yaşayışına, sevincine, doğa karşısındaki hayranlığa ve şaşkınlığa yer verilerek ele alınan konularda da köklü bir değişikliğin sağlanabileceğine inanıyordu.
Garipten sonra yayımlanan Yaşayıp Ölmek Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirlerde bu anlayışın başarılı örneklerini veren Oktay Rifat istediği zaman kişisel yaratıcılığından ödün vermeden ölçülü uyaklı geleneksel şiirin de bir ustası olduğunu gösterdi. Garip şiirinin akılcı, mizah yanı ağır basan özelliklerinin yanı sıra onun duygusal yaşantıyı da elden bırakmayan yaklaşımı lirizmin onun şiirinde her zaman önemli bir yer tutacağının göstergesiydi.
Gene ilk dönem kitapları arasında sayabileceğimiz Aşağı Yukarı ve Karga ile Tilki kitaplarındaki şiirlerinin en belirgin özelliklerinden biri, içinde yaşadığı dünyanın insanları ve nesneleriyle sanki onlarla birdenbire karşılaşmışcasına bu yaşantıyı bir çocuğun sevinciyle dile getirmesiydi. Böylece yakından tanıdığı Boğaziçinin değişik semtleri, kenar mahalle insanlarının doğal yaşayışları bir yandan, bu sınırlı dünyanın dışında insanlığın yaşadığı savaş yıllarının çeşitli yıkımları öbür yandan, onun siyasal bilincinin de haksızlıklara karşı direnişinin, özgürlüğe duyduğu özlemin sözcülüğünü etmesine yol açmıştı. Oktay Rifat bu ilk kitaplarında şaşırtıcı anlatım özelliklerini giderek daha özgürce kullanarak yergici ve alaycı tutumunu yeni imgelerle zenginleştirirken yoğun bir lirizme ulaşmanın yollarını da aramaktan vazgeçmedi.
Perçemli Sokak (1956) ve Âşık Merdiveni (1958) kitaplarındaki şiirleriyle yeni bir döneme giren Oktay Rifat bu şiirlerdeki şaşırtıcı imgeleriyle gerçekliğe yepyeni bir açıdan, nerdeyse bir çiçekdürbününden bakar gibi bakmayı deniyordu. Bu deneyinde, birbiriyle ilgisi olmayan nesnelerin ve imgelerin yan yana gelmesinin soyut resim ya da atonal müzik gibi bir etki yarattığını göremeyen birçok eleştirmen ve okur onu anlamsız bir şiire yönelmekle suçladı. Oysa Oktay Rifat hem Perçemli Sokakın başında Ahmete adlı ithaf şiirinde onu geleceğin gelişmiş bir bireyi olarak selamlıyor, hem de bu kitabın kısa önsözünde açıkladığı gibi, kelimelerin konuşma dilindeki düzeninde yaptığı değişiklikle birbirine yabancı sanılan kelimelerin karşılıklı ışığında gerçeğin unuttuğumuz yüzüyle karşımıza çıkacağına inanıyordu. Geçen zaman onun bu konuda ne kadar haklı olduğunu açıkça gösterdi. Artık kimse bu iki kitaptaki şiirleri anlamsız şiir örnekleri olarak tanımlamıyor.
1966da yayımlanan Elleri Var Özgürlüğün kitabıyla Oktay Rifatın şairliğinin en parlak dönemine girdiğini söyleyebiliriz. Bu kitaptan sonra gelen Şiirler (1969), Yeni Şiirler (1973), Çobanıl Şiirler (1976), Bir Cıgara İçimi (1979), Elifli (1980), Denize Doğru Konuşma (1982), Dilsiz ve Çıplak (1984)ve Koca Bir Yaz (1987) kitaplarında onun çocukluğunun evcil bir cenneti olan İstanbulun Boğaz köylerinden, gürültücü sokak satıcılarından, kent yaşayışının hayhuyundan kırsal bir dünyaya, doğaya ve doğallığa yöneldiğini görüyoruz. Bu şiirlerde hayatın bütünselliği ve ayrıntı zenginliği yirminci yüzyılda pek az şairde rastlanan bir yüksek üslupla yansıtılmıştır da diyebiliriz.
Bu son döneminde Oktay Rifat ufkun ötesine bakarak var olmanın gizlerini okuruyla paylaşan cömert bir bilge gibidir. Adalet, özgürlük, zamanın geçişi onun hâlâ önem verdiği konulardır. Ama ilk şiirlerinin delifişek neşesi yerini filozofça bir gülümsemeye bırakmıştır. Sıradan insanlar, evcil nesneler gene vardır bu şiirlerde, ama nerdeyse evrensellik ya da eskimezlik boyutu kazanmış anlamlı ayrıntılar olarak çıkarlar karşımıza. Oktay Rifat Zaman ve Uzay içinde insanın yazgısını uzak geçmişinden günümüze bu geniş zamanda yaşamışcasına ve sözünü ettiği kişiler ve nesnelerle özdeşleşerek gözden geçirir. Bu şiirlerin çoğunun mekânı tümüyle evren, bütün doğal varlıklar da değişik kılıklarda sahneye çıkan oyunculardır: mevsimleri, günün değişik saatlerini canlandıran; güneşin, ayın, yıldızların, denizlerin, dağların, ovaların, rüzgârın, bulutların, yağmurun diliyle konuşan oyuncular. Agamemnon, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman ve daha nice ilginç oyun kişisi boy gösterir Oktay Rifatın evrensel sahnesinde. Zaman zaman cansız varlıklar da katılır bu oyuncuların arasına. Padişah saraylarından maden işçilerinin mahallelerine, ıssız Boğaz iskelelerinden Anadolunun dağ köylerine kadar uzanan değişik oyun alanlarında karşımıza çıkan bu varlıklar Oktay Rifat şiirinin dramatik dokusunu oluştururlar.
Son dönem şiirlerinde genel olarak insanın Zaman ve Uzay içinde yaşadıkları büyük bir ayrıntı zenginliğiyle ve çarpıcı imgelerle gözler önüne serilirken her şeyin geçici oluşu, Zamanın yıkıcılığı, insanın ölümlülüğü Oktay Rifatın trajik duyarlığını daha da belirginleştirir. Şairin ilk dönem şiirlerine göre bu son dönem şiirlerini karamsarlığa yönelik köklü bir bunalımın sonucu olarak yorumlayan eleştirmenler de olmuştur. Gerçekten de bu şiirlerin yazıldığı 70li, 80li yıllarda dünyanın ve Türkiyenin geçirdiği siyasal sarsıntılar, şairin yakın çevresinden birçok dostunun uğradığı haksızlıklar, tutuklanmalar ve ölümler kuşkusuz onu da derinden etkilemiştir. Ancak Oktay Rifat da kendinden önceki büyük sanatçıların çoğu gibi, son çözümlemede, hayatın olumlu ve olumsuz yanları arasında bir denge kurmayı, böylece hayatla uzlaşmayı ve barışmayı başarmıştır.
Bu kitapta Oktay Rifatın ilk şiirlerinden son dönem şiirlerine kadar nasıl bir gelişme ve olgunlaşma gösterdiğini kanıtlayan pek çok örnek bulacaksını
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.