9789758717637
385999
https://www.sehadetkitap.com/urun/bilim-sosyolojisi-incelemeleri-temel-yaklasimlar-kavramlar-ve-tartismalar
Bilim Sosyolojisi İncelemeleri; Temel Yaklaşımlar, Kavramlar ve Tartışmalar
301.50
Genel olarak bilim sosyolojisi literatüründe üç gelenekten söz edilebilir.
İlki; bilimsel doğruluk ve geçerlik kriterlerinin hiçbir tarihsel-sosyal
kökene bağlanamayacağını savunan; ve dolayısıyla, bilim topluluğunun
'kendine has' normlara sahip, 'özgür' birey araştırmacılardan oluşan 'özel
türden' bir topluluk olduğunu iddia eden pozitivist bilim sosyolojisi
yaklaşımlarıdır.
Bunun tam karşısında, bilim topluluğunun ve bilimsel eğitimin katı
hiyerarşik yapısına, bilimsel bilginin konvansiyonel karakterine
odaklanarak bilim topluluğunu egzotik bir kabileye çeviren
konvansiyonalist / rölativist gelenekler yer alır. Bilim etkinliğini akademi
içine kilitleyip orada soruşturan bu her iki geleneğe karşı, Marksçıeleştirel
gelenek ise, bilim etkinliğini genel toplumsal süreçlerle
bağlantıya sokan kurumsal, politik ve normatif ilişkiler üzerine
yoğunlaşır.
Rölativist geleneğin ülkemizdeki temsilcileri açısından ise, pozitivizm
eleştirisi temelinde yorumcu ve post-pozitivist anlayışlarla temasa geçme
ve empirik araştırmaya dönük bir önyargıya teslim olma durumu
sözkonusudur.
Ülkemizdeki rölativistler, sosyolojik pozitivizmle özdeşleştirdikleri saha
araştırmasına karşı öğrenilmiş bir küçümsemeyi yaratarak ve yayarak,
felsefe yapma kaygısına düşmüş ve kendilerini bir tür sosyal felsefeci
olarak konumlandırmışlardır.
Oysa ki Batı'da deneyimlenen, normatif bir perspektife ve daha genel
toplumsal-felsefî ilgilere doğru çifte hareket, Türkiye gerçekleriyle uygun
bir biçimde değerlendirildiği noktada, verimli imkânlar sunar.
Zira bu yönelim, alandaki sorunların kaynağı olduğunu gördüğümüz darpolitik
güzergâhlardan bizleri kurtararak, akademinin gerçek anlamıyla
politik bir biçimde, yani salt söylemsel düzlemde değil ama aynı zamanda
diğer sosyal kurum ve yapılarla, diğer sosyal sömürü ve tahakküm
mekanizmalarıyla ilişkisi içersinde, kurumsal ve yapısal olarak analiz
edilebilmesini sağlayacaktır.
Böylesi bir yaklaşım, self-refleksif bilinci tüm bilim sahalarına yaymaya
yönelik adımlara yol açtığı noktada, yerlerde tek melenen bilim
tabelalarının yerli yerine asılmasını sağlayacak ve ülke gerçeğinde önemli
roller oynama potansiyeline sahip özgür leşimci bir bilim pratiğini
mümkün kılacaktır.
Genel olarak bilim sosyolojisi literatüründe üç gelenekten söz edilebilir.
İlki; bilimsel doğruluk ve geçerlik kriterlerinin hiçbir tarihsel-sosyal
kökene bağlanamayacağını savunan; ve dolayısıyla, bilim topluluğunun
'kendine has' normlara sahip, 'özgür' birey araştırmacılardan oluşan 'özel
türden' bir topluluk olduğunu iddia eden pozitivist bilim sosyolojisi
yaklaşımlarıdır.
Bunun tam karşısında, bilim topluluğunun ve bilimsel eğitimin katı
hiyerarşik yapısına, bilimsel bilginin konvansiyonel karakterine
odaklanarak bilim topluluğunu egzotik bir kabileye çeviren
konvansiyonalist / rölativist gelenekler yer alır. Bilim etkinliğini akademi
içine kilitleyip orada soruşturan bu her iki geleneğe karşı, Marksçıeleştirel
gelenek ise, bilim etkinliğini genel toplumsal süreçlerle
bağlantıya sokan kurumsal, politik ve normatif ilişkiler üzerine
yoğunlaşır.
Rölativist geleneğin ülkemizdeki temsilcileri açısından ise, pozitivizm
eleştirisi temelinde yorumcu ve post-pozitivist anlayışlarla temasa geçme
ve empirik araştırmaya dönük bir önyargıya teslim olma durumu
sözkonusudur.
Ülkemizdeki rölativistler, sosyolojik pozitivizmle özdeşleştirdikleri saha
araştırmasına karşı öğrenilmiş bir küçümsemeyi yaratarak ve yayarak,
felsefe yapma kaygısına düşmüş ve kendilerini bir tür sosyal felsefeci
olarak konumlandırmışlardır.
Oysa ki Batı'da deneyimlenen, normatif bir perspektife ve daha genel
toplumsal-felsefî ilgilere doğru çifte hareket, Türkiye gerçekleriyle uygun
bir biçimde değerlendirildiği noktada, verimli imkânlar sunar.
Zira bu yönelim, alandaki sorunların kaynağı olduğunu gördüğümüz darpolitik
güzergâhlardan bizleri kurtararak, akademinin gerçek anlamıyla
politik bir biçimde, yani salt söylemsel düzlemde değil ama aynı zamanda
diğer sosyal kurum ve yapılarla, diğer sosyal sömürü ve tahakküm
mekanizmalarıyla ilişkisi içersinde, kurumsal ve yapısal olarak analiz
edilebilmesini sağlayacaktır.
Böylesi bir yaklaşım, self-refleksif bilinci tüm bilim sahalarına yaymaya
yönelik adımlara yol açtığı noktada, yerlerde tek melenen bilim
tabelalarının yerli yerine asılmasını sağlayacak ve ülke gerçeğinde önemli
roller oynama potansiyeline sahip özgür leşimci bir bilim pratiğini
mümkün kılacaktır.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.