Beşinci Disiplin; Öğrenen Organizasyon Sanatı ve Uygulaması
Boyut:
135-210-0
Sayfa Sayısı:
436
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
20
Basım Tarihi:
2020-03-26
Çeviren:
Ayşegül İldeniz;Ahmet Doğukan;Barış Pala
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
%28
indirimli
450,00TL
324,00TL
Havale/EFT ile:
307,80TL
9789753630313
663137
https://www.sehadetkitap.com/urun/besinci-disiplin-ogrenen-organizasyon-sanati-ve-uygulamasi
Beşinci Disiplin; Öğrenen Organizasyon Sanatı ve Uygulaması
324.00
Sorunları parçalara ayırmaya, dünyayı bölümlemeye daha çok küçük yaşlardan alıştırılırız. Her ne kadar bu, karmaşık işler ve konularla daha kolay baş edebilmemizi sağlarsa da karşılığında görünmeyen, büyük bir bedel öderiz. Bundan böyle eylemlerimizin sonuçlarını göremez olur, daha ileri bir aşamayla bağlantısını kurma yeteneğimizi de yitiririz. Resmi, bir bütün halinde görme çabasına girdiğimizde ise zihnimizde parçaları yeniden bir araya getirmeye, tüm parçaları sıralayıp düzenlemeye çalışırız. Oysa bu boşuna bir çabadır, kırık bir aynanın parçalarını birleştirerek gerçek görüntüye ulaşamayız. Beşinci Disiplin'de sunulan araçlar ve düşünceler, dünyanın birbirinden ayrı, birbiriyle ilişkisi bulunmayan güçlerden yaratıldığı yolundaki yanılsamayı yıkmak içindir. Bu yanılsamadan vazgeçtiğimiz gün "öğrenen örgütler"i kurabiliriz. Bu tür örgütlenmelerde kişiler istedikleri sonuçlara ulaşabilmek için kapasitelerini sürekli genişletirler. Yeni ve coşkulu düşünme tarzları beslenir, kolektif özlemlere gem vurulmaz. İnsanlar, sürekli olarak nasıl birlikte öğrenilebileceğini öğrenirler. Fortune dergisinin bir sayısında denildiği gibi, "liderlik hakkındaki eski, yıpranmış düşüncelerinizi unutun. 1990'ların en başarılı şirketi, öğrenen örgüt olarak adlandırılan birşey olacaktır." Rakiplerimizden daha hızlı öğrenme yeteneğine sahip olmamız, tek rekabet avantajımız olabilir. Dünya kendi içinde daha bağlantılı hale geldiği ve daha karmaşık ve dinamik özellikler iş dünyasında ağır bastığı sürece, çalışmak daha "öğrenmeci" olmalıdır. Beşinci Disiplin, her yöneticinin başucu kitabı olmaya adaydır.
Tadımlık
PERAKENDECİ
Perakendeci bir tüccar olduğunu tasavvur edin. Belki bir banliyö kavşağında yirmi dört saat açık kalan, parlak ışıklarla aydınlatılmış bir mağaza zinciri şubesinin franchise (satış hakkı sahibi) yöneticisisiniz. Belki de Viktoria dönemine ait kahverengi kumtaşından yapılma evlerin bulunduğu bir cadde üzerinde bir aile bakkaliyeniz var. Veya ücra bir karayolunda indirimli fiyattan içecek satan bir büfeniz var. Dükkânınız nasıl bir şey olursa olsun, ya da başka ne satarsanız satın, bira işinizin temel mallarından biridir. Sadece bundan kâr etmekle kalmıyorsunuz, bira ayrıca müşterileri alışveriş etmeye, örneğin patlamış mısır ve patates cipsi almaya çekiyor. En azından bir düzine markadan bira stokluyor, malları bulundurduğunuz arka odanızda her birinden kaç kasa kaldığına dair kaba bir çetele tutuyorsunuz. Haftada bir dükkânınızın arka kapısına bir kamyoncu yanaşıyor. Ona üzerine o haftaki siparişinizi yazdığınız bir form uzatıyorsunuz. Her markadan kaçar kasa bırakılmasını istiyorsunuz? Kamyoncu öbür uğraklarını yaptıktan sonra siparişinizi bira toptancısına götürür, bunu işleme sokar, gidecek siparişleri uygun bir sıraya sokar ve siparişi dükkânınıza gönderir. Bütün bu işlemlerden dolayı, siz siparişlerinizin ortalama dört haftalık bir gecikmeyle karşılanmasına alışıksınız. Bir başka deyişle, bir bira teslimatı dükkânınıza genel olarak sizin ısmarlamanızdan dört hafta kadar sonra ulaşmaktadır. Siz ve bira toptancınız hiçbir zaman birbirinizle doğrudan konuşmazsınız. Sadece bir kâğıt parçası üzerindeki kontrol işaretleriyle haberleşirsiniz. Belki de onunla hiç karşılaşmadınız bile, sadece kamyon şoförünü tanıyorsunuz. Bunun da haklı bir nedeni vardır. Dükkânınızda yüzlerce çeşit mal bulunur. Bu malları size düzinelerce toptancı idareli olarak dağıtmaktadır. Bu arada bira toptancınız da bir düzine farklı şehirde birkaç yüz dükkâna teslimat yapıyordur. Sizin sürekli müşteri akınınızla onun sipariş toparlaması arasında kimin laflamaya vakti var? Birbirinizle konuşacağınız tek şey o rakamlardır. En çok tutulan bira markalarınızdan biri Lover's birasıdır. Sizden 300 mil mesafede kurulu küçük, ama verimli bir bira fabrikası tarafından üretildiğinin belli belirsiz farkındasınız. Süper popüler bir marka değil; aslında bira fabrikası bu markanın reklamını bile yapmıyor. Ama her hafta, sabah gazetesi teslimatlarınız kadar düzenli bir şekilde dört kasa Lover's birası raftan satılıyor. Elbette müşteriler genç, çoğu yirmisini sürüyor ve vefasız. Ancak bir şekilde, Miller veya Bud'a terfi eden her birinin yerini alan daha küçük bir kız veya erkek kardeş var. Her zaman yeterince Lover's birası bulundurabilmek için herhangi bir anda dükkânda on iki kasa bulunmasına çalışıyorsunuz. Bunun için her pazartesi bira kamyonu geldiğinde dört kasa sipariş etmeniz gerekiyor. Bu, her hafta tekrarlanıyor. Artık bu dört kasalık mal dönüşünü veri alıyorsunuz. Bu, biranın performansına dair sizin zihninizdeki imaja sıkı sıkıya bağlanmış. Siparişi verirken bunu kendi kendinize ifade etmiyorsunuz bile. Otomatik karşılığınız "Evet, Lover's birası. Dört kasa." oluyor.
Sorunları parçalara ayırmaya, dünyayı bölümlemeye daha çok küçük yaşlardan alıştırılırız. Her ne kadar bu, karmaşık işler ve konularla daha kolay baş edebilmemizi sağlarsa da karşılığında görünmeyen, büyük bir bedel öderiz. Bundan böyle eylemlerimizin sonuçlarını göremez olur, daha ileri bir aşamayla bağlantısını kurma yeteneğimizi de yitiririz. Resmi, bir bütün halinde görme çabasına girdiğimizde ise zihnimizde parçaları yeniden bir araya getirmeye, tüm parçaları sıralayıp düzenlemeye çalışırız. Oysa bu boşuna bir çabadır, kırık bir aynanın parçalarını birleştirerek gerçek görüntüye ulaşamayız. Beşinci Disiplin'de sunulan araçlar ve düşünceler, dünyanın birbirinden ayrı, birbiriyle ilişkisi bulunmayan güçlerden yaratıldığı yolundaki yanılsamayı yıkmak içindir. Bu yanılsamadan vazgeçtiğimiz gün "öğrenen örgütler"i kurabiliriz. Bu tür örgütlenmelerde kişiler istedikleri sonuçlara ulaşabilmek için kapasitelerini sürekli genişletirler. Yeni ve coşkulu düşünme tarzları beslenir, kolektif özlemlere gem vurulmaz. İnsanlar, sürekli olarak nasıl birlikte öğrenilebileceğini öğrenirler. Fortune dergisinin bir sayısında denildiği gibi, "liderlik hakkındaki eski, yıpranmış düşüncelerinizi unutun. 1990'ların en başarılı şirketi, öğrenen örgüt olarak adlandırılan birşey olacaktır." Rakiplerimizden daha hızlı öğrenme yeteneğine sahip olmamız, tek rekabet avantajımız olabilir. Dünya kendi içinde daha bağlantılı hale geldiği ve daha karmaşık ve dinamik özellikler iş dünyasında ağır bastığı sürece, çalışmak daha "öğrenmeci" olmalıdır. Beşinci Disiplin, her yöneticinin başucu kitabı olmaya adaydır.
Tadımlık
PERAKENDECİ
Perakendeci bir tüccar olduğunu tasavvur edin. Belki bir banliyö kavşağında yirmi dört saat açık kalan, parlak ışıklarla aydınlatılmış bir mağaza zinciri şubesinin franchise (satış hakkı sahibi) yöneticisisiniz. Belki de Viktoria dönemine ait kahverengi kumtaşından yapılma evlerin bulunduğu bir cadde üzerinde bir aile bakkaliyeniz var. Veya ücra bir karayolunda indirimli fiyattan içecek satan bir büfeniz var. Dükkânınız nasıl bir şey olursa olsun, ya da başka ne satarsanız satın, bira işinizin temel mallarından biridir. Sadece bundan kâr etmekle kalmıyorsunuz, bira ayrıca müşterileri alışveriş etmeye, örneğin patlamış mısır ve patates cipsi almaya çekiyor. En azından bir düzine markadan bira stokluyor, malları bulundurduğunuz arka odanızda her birinden kaç kasa kaldığına dair kaba bir çetele tutuyorsunuz. Haftada bir dükkânınızın arka kapısına bir kamyoncu yanaşıyor. Ona üzerine o haftaki siparişinizi yazdığınız bir form uzatıyorsunuz. Her markadan kaçar kasa bırakılmasını istiyorsunuz? Kamyoncu öbür uğraklarını yaptıktan sonra siparişinizi bira toptancısına götürür, bunu işleme sokar, gidecek siparişleri uygun bir sıraya sokar ve siparişi dükkânınıza gönderir. Bütün bu işlemlerden dolayı, siz siparişlerinizin ortalama dört haftalık bir gecikmeyle karşılanmasına alışıksınız. Bir başka deyişle, bir bira teslimatı dükkânınıza genel olarak sizin ısmarlamanızdan dört hafta kadar sonra ulaşmaktadır. Siz ve bira toptancınız hiçbir zaman birbirinizle doğrudan konuşmazsınız. Sadece bir kâğıt parçası üzerindeki kontrol işaretleriyle haberleşirsiniz. Belki de onunla hiç karşılaşmadınız bile, sadece kamyon şoförünü tanıyorsunuz. Bunun da haklı bir nedeni vardır. Dükkânınızda yüzlerce çeşit mal bulunur. Bu malları size düzinelerce toptancı idareli olarak dağıtmaktadır. Bu arada bira toptancınız da bir düzine farklı şehirde birkaç yüz dükkâna teslimat yapıyordur. Sizin sürekli müşteri akınınızla onun sipariş toparlaması arasında kimin laflamaya vakti var? Birbirinizle konuşacağınız tek şey o rakamlardır. En çok tutulan bira markalarınızdan biri Lover's birasıdır. Sizden 300 mil mesafede kurulu küçük, ama verimli bir bira fabrikası tarafından üretildiğinin belli belirsiz farkındasınız. Süper popüler bir marka değil; aslında bira fabrikası bu markanın reklamını bile yapmıyor. Ama her hafta, sabah gazetesi teslimatlarınız kadar düzenli bir şekilde dört kasa Lover's birası raftan satılıyor. Elbette müşteriler genç, çoğu yirmisini sürüyor ve vefasız. Ancak bir şekilde, Miller veya Bud'a terfi eden her birinin yerini alan daha küçük bir kız veya erkek kardeş var. Her zaman yeterince Lover's birası bulundurabilmek için herhangi bir anda dükkânda on iki kasa bulunmasına çalışıyorsunuz. Bunun için her pazartesi bira kamyonu geldiğinde dört kasa sipariş etmeniz gerekiyor. Bu, her hafta tekrarlanıyor. Artık bu dört kasalık mal dönüşünü veri alıyorsunuz. Bu, biranın performansına dair sizin zihninizdeki imaja sıkı sıkıya bağlanmış. Siparişi verirken bunu kendi kendinize ifade etmiyorsunuz bile. Otomatik karşılığınız "Evet, Lover's birası. Dört kasa." oluyor.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.