9786053143673
731544
https://www.sehadetkitap.com/urun/ayrintili-ajanda-2025
Ayrıntılı Ajanda 2025
40.20
Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğini tamamlayacağımız 2025'e uzun mücadeleler sonucu kazandığımız hakları ve özgürlükleri hedef alan geniş çaplı ve yoğun saldırılar altında giriyoruz. Hem insan hakları hem de hayvan hakları dünyanın birçok bölgesinde sistematik bir biçimde ihlal ediliyor. Demokratik düzenlerin altını oyan aşırı sağ akımlar ve popülist, otoriter rejimler canlı varlığını “yaşamasına izin verilenler” ve “yok edilmesi gerekenler” olarak ayırıyor, evrensel kazanımları birer tehdit olarak sunuyor.
Onurlu bir yaşamın zemini olan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvenceler, küresel sömürü düzeni ve onun bekçiliğine soyunan otoriter rejimlerin çarklarında eziliyor. Toplum içindeki en kırılgan gruplar, hak gasplarına da en fazla maruz kalanlar. Çocuklar, kadınlar, göçmenler, sokak hayvanları… Her geçen gün daha çok şiddete, aşağılanmaya, ayrımcılığa uğrarken hak mücadelesi verenler de damgalanıyor ve sürekli genişletilen bir “düşman” tanımının içine alınıyor. Özcesi, hür ve eşit bir biçimde var olma halinin öte kıyısına sürülüyoruz; haklara sahip olma hakkımız adım adım tartışma konusu haline getiriliyor.
Türkiye'de de uzun bir süredir hak talepleri ve özgürlük mücadelesi ancak büyük bedeller ödemeyi göze alarak sürdürülebiliyor. Adliye saraylarının dışında veya mahkeme salonlarında bu denli çok toplanmamız tesadüf değil. Kâh ifade özgürlüğünü kullanması nedeniyle yargılanan bir akademisyen ya da gazeteci için kâh laik demokratik eğitim mücadelesi veren öğrenci için mahkeme kapısında bekliyoruz. Kölelik koşullarında yaşamını kaybeden bir işçi, müteahhitlerin insafına bırakılan depremzede, önlenmeyen erkek şiddeti nedeniyle yaşam hakkı ve vücut bütünlüğü ihlal edilen kadın veya çocuk, seçme ve seçilme hakkı gasp edilen hemşerilerimiz, barınaklarda katledilen hayvanlar... hepsi farklı süreçlerin ancak aynı cezasızlık ve keyfilik düzeninin mağduru oluveriyor. Sadece insanlarla sınırlı olmayan, kentlere, doğaya, sokak hayvanlarına kadar el uzatan bir kötülük bu.
Uluslararası sözleşmeler ve anayasada yazılı haklarımıza ve özgürlüklerimize dair güvencelerin fiili olarak askıya alındığı bir dönemdeyiz. İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmış olması, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması en somut örneklerin başında geliyor. Böylesi bir zamanda hakları, bütünsellik ve evrensellik ilkelerinden ödün vermeden her zamankinden fazla savunmak zorundayız. Çünkü biliyoruz ki seçme seçilme hakkından örgütlenme hakkına, ifade hürriyetinden mülteci haklarına, hayvan haklarından kent hakkına tüm haklar bizlere zorlu bir mücadelenin mirası. Ve yine biliyoruz ki kaybetme tehdidiyle karşı karşıya olduğumuz haklar ve özgürlükler sadece bugünümüze değil geleceğimize de etki edecek.
Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğini tamamlayacağımız 2025'e uzun mücadeleler sonucu kazandığımız hakları ve özgürlükleri hedef alan geniş çaplı ve yoğun saldırılar altında giriyoruz. Hem insan hakları hem de hayvan hakları dünyanın birçok bölgesinde sistematik bir biçimde ihlal ediliyor. Demokratik düzenlerin altını oyan aşırı sağ akımlar ve popülist, otoriter rejimler canlı varlığını “yaşamasına izin verilenler” ve “yok edilmesi gerekenler” olarak ayırıyor, evrensel kazanımları birer tehdit olarak sunuyor.
Onurlu bir yaşamın zemini olan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvenceler, küresel sömürü düzeni ve onun bekçiliğine soyunan otoriter rejimlerin çarklarında eziliyor. Toplum içindeki en kırılgan gruplar, hak gasplarına da en fazla maruz kalanlar. Çocuklar, kadınlar, göçmenler, sokak hayvanları… Her geçen gün daha çok şiddete, aşağılanmaya, ayrımcılığa uğrarken hak mücadelesi verenler de damgalanıyor ve sürekli genişletilen bir “düşman” tanımının içine alınıyor. Özcesi, hür ve eşit bir biçimde var olma halinin öte kıyısına sürülüyoruz; haklara sahip olma hakkımız adım adım tartışma konusu haline getiriliyor.
Türkiye'de de uzun bir süredir hak talepleri ve özgürlük mücadelesi ancak büyük bedeller ödemeyi göze alarak sürdürülebiliyor. Adliye saraylarının dışında veya mahkeme salonlarında bu denli çok toplanmamız tesadüf değil. Kâh ifade özgürlüğünü kullanması nedeniyle yargılanan bir akademisyen ya da gazeteci için kâh laik demokratik eğitim mücadelesi veren öğrenci için mahkeme kapısında bekliyoruz. Kölelik koşullarında yaşamını kaybeden bir işçi, müteahhitlerin insafına bırakılan depremzede, önlenmeyen erkek şiddeti nedeniyle yaşam hakkı ve vücut bütünlüğü ihlal edilen kadın veya çocuk, seçme ve seçilme hakkı gasp edilen hemşerilerimiz, barınaklarda katledilen hayvanlar... hepsi farklı süreçlerin ancak aynı cezasızlık ve keyfilik düzeninin mağduru oluveriyor. Sadece insanlarla sınırlı olmayan, kentlere, doğaya, sokak hayvanlarına kadar el uzatan bir kötülük bu.
Uluslararası sözleşmeler ve anayasada yazılı haklarımıza ve özgürlüklerimize dair güvencelerin fiili olarak askıya alındığı bir dönemdeyiz. İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmış olması, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması en somut örneklerin başında geliyor. Böylesi bir zamanda hakları, bütünsellik ve evrensellik ilkelerinden ödün vermeden her zamankinden fazla savunmak zorundayız. Çünkü biliyoruz ki seçme seçilme hakkından örgütlenme hakkına, ifade hürriyetinden mülteci haklarına, hayvan haklarından kent hakkına tüm haklar bizlere zorlu bir mücadelenin mirası. Ve yine biliyoruz ki kaybetme tehdidiyle karşı karşıya olduğumuz haklar ve özgürlükler sadece bugünümüze değil geleceğimize de etki edecek.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.