Ağır Tören

Stok Kodu:
9789750816321
Boyut:
135-215-0
Sayfa Sayısı:
144
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2009-06-01
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
%36 indirimli
14,81TL
9,48TL
Havale/EFT ile: 9,29TL
9789750816321
663893
Ağır Tören
Ağır Tören
9.48
susarsın olabildiğince ve çatanalar ses yok olur ve kendin insan insanda ölürken acısını bin yılların sanki içine çekmişsin de uzar bir yol önünde elbisende yırtık ve günah yoktur bir umarın bu yolu gideceksin gitmenin doğruluğuna inandırdığında kendini bu kadar sözün döküldüğü odada sobada yalnızlık çıtırdar Tadımlık TURNADAĞDA BİR FİDAN VAR burada her şey bir seyisin attan düşmesi kadardır evlilik süsü verilmiş odalarda bir kaygıyla uzlaşmak anahtarın kilitte dönmesinin kalpte bıraktığı ses kadardır burada her şey otur kalk çek elini çorbamın dumanından bazı kelimeler çorbamın dumanından ruhuma akar bu daralmalar her şeyden evvel kahırdan ölüp ölüp dirilmek kış gecesi korkuyu yürürken ve seni dilin eğdiği kalp ölüm kadar dikkate çarpar dilin eğdiği kalp üşümektir her şeyden evvel üzerine kar yağmış zamanlar intiharla kanar bakış hiç yoktur kaşık bıldırcın yumurtasına batmış batar çıkar masada bile inanmama hali örtümü ateşe kim verdi pisi otum gel beni sev ey veriminle büyüt beni ey içimdeki doğrudan çıktım turnadağa gittim turnadağda sular susmuş turnadağda uzun boylu bir fidan var SONRA bir silah doğrulttum kendime nezaketi bırakmış şuraya bir sandalye çektim bir erzurum vanlı bir er savaşlar görmüş yoklamış hafızasını annesinden öğrendiğiyle bir düstur edin dedim kendime bu göğün iskeleye bıraktığı sıcaktır balkona çık saçlarını tara güneşle kör ol dedim çünkü her kör korkar kendini kundaklamaktan sonra bir kapı açtım (meğer ki yokum) denizlerden bir deniz seç dedim görünür kılıp suyu çünkü her türk denizci ilk yudumunda rakının suya kendinden fazla itaat et der sonra bir şey daha herkesin en çok sevdiği toprağa doğru sonra dağa çık ağrıyı arkana al ağrı bir dağdır güzel bir histir dağda ayak izi bulmak insan yaşama tanık olur yerde bir arı ölüsü gördüğünde sonra hep saliha ahmet hikmet iki çay söyledim biri boşluğa bir dilekçe yaz dedim (devletli olmasın) oku okuduğunu anla görmek ne büyük bir ağrı zamanda yıktığın atı sonra kalk gidelim bu yüz neden güneşe hasret durmuş fotoğraflar çektiriyor erkenci bir sakal otoriteye karşı eylüldü yanına halkı toplamış sonra bir ses hatırlıyorsun kızınmış solmuş baba masa konuşunca solmuş itaat duygusu korku ve anlam çünkü her türk babadan biri kızına kucağıma oturma babam görür der AĞIR TÖREN bir gün: ağrıyan suları meğer ki bir gün hint denizi akdeniz mi desek deniz büyük mü büyük bir denizmiş kadının ta kendisiymiş bir gün bu büyük deniz deniz dediysem öyle büyük bir gölet ikiye özenmiş içinde bir çokluk bir çokluk derken sular dans ediyor derken bele dokunan parmak sahtedir o gün işte içimizde zıplayan ses ses umudunu suya düşürmüş bu acının zirvesidir yani bele dokunan parmak öteki parmak omuzdadır yanlış bir tercih o gün bu gün diyoruz ne varsa yolu her soranı sevgili diye koynuna ALMA zincirleme bir kaza anı deftere yazılmış bir ses ansızın yüzüğü tut çek diyor sol eldeki işaret parmak evet o gün bu gün EVET bir: varmış bir uzun sıkıntıymış zamanlardan bir zaman (parmak yine belde) ağrıyı önce düş mü gerçek mi bilememiş her şey uzakmış her şey tamam herkes söküğünü dikiyor bir de ipliği tutuşu var nalandı nalanın parmakları var parmakları incecik parmak nalanın tuttuğu içindeki HEVESİ tut geldim işte: yokmuş meğer ki annesinin ta kendisiymiş kendisine inanmamış yazık sağ elde sağ parmak sol elde sol parmak hani içinde dev ağaç yanlış bir tercih o gün bugün (el kendindedir) nalan: doğduğu gülümsemelerle kırk dağı delerek kırk sudan kırk küp su içmiş bu kırk küp su (bildiğiniz su) gitmek kaygısıymış anlamalı nalan bir gün ünlem içinde yüksüz yoksundur aşktan çözülürken o gün bu gün ağzı ve çenesi düşmüş parmak! bil bakalım hangi parmak
susarsın olabildiğince ve çatanalar ses yok olur ve kendin insan insanda ölürken acısını bin yılların sanki içine çekmişsin de uzar bir yol önünde elbisende yırtık ve günah yoktur bir umarın bu yolu gideceksin gitmenin doğruluğuna inandırdığında kendini bu kadar sözün döküldüğü odada sobada yalnızlık çıtırdar Tadımlık TURNADAĞDA BİR FİDAN VAR burada her şey bir seyisin attan düşmesi kadardır evlilik süsü verilmiş odalarda bir kaygıyla uzlaşmak anahtarın kilitte dönmesinin kalpte bıraktığı ses kadardır burada her şey otur kalk çek elini çorbamın dumanından bazı kelimeler çorbamın dumanından ruhuma akar bu daralmalar her şeyden evvel kahırdan ölüp ölüp dirilmek kış gecesi korkuyu yürürken ve seni dilin eğdiği kalp ölüm kadar dikkate çarpar dilin eğdiği kalp üşümektir her şeyden evvel üzerine kar yağmış zamanlar intiharla kanar bakış hiç yoktur kaşık bıldırcın yumurtasına batmış batar çıkar masada bile inanmama hali örtümü ateşe kim verdi pisi otum gel beni sev ey veriminle büyüt beni ey içimdeki doğrudan çıktım turnadağa gittim turnadağda sular susmuş turnadağda uzun boylu bir fidan var SONRA bir silah doğrulttum kendime nezaketi bırakmış şuraya bir sandalye çektim bir erzurum vanlı bir er savaşlar görmüş yoklamış hafızasını annesinden öğrendiğiyle bir düstur edin dedim kendime bu göğün iskeleye bıraktığı sıcaktır balkona çık saçlarını tara güneşle kör ol dedim çünkü her kör korkar kendini kundaklamaktan sonra bir kapı açtım (meğer ki yokum) denizlerden bir deniz seç dedim görünür kılıp suyu çünkü her türk denizci ilk yudumunda rakının suya kendinden fazla itaat et der sonra bir şey daha herkesin en çok sevdiği toprağa doğru sonra dağa çık ağrıyı arkana al ağrı bir dağdır güzel bir histir dağda ayak izi bulmak insan yaşama tanık olur yerde bir arı ölüsü gördüğünde sonra hep saliha ahmet hikmet iki çay söyledim biri boşluğa bir dilekçe yaz dedim (devletli olmasın) oku okuduğunu anla görmek ne büyük bir ağrı zamanda yıktığın atı sonra kalk gidelim bu yüz neden güneşe hasret durmuş fotoğraflar çektiriyor erkenci bir sakal otoriteye karşı eylüldü yanına halkı toplamış sonra bir ses hatırlıyorsun kızınmış solmuş baba masa konuşunca solmuş itaat duygusu korku ve anlam çünkü her türk babadan biri kızına kucağıma oturma babam görür der AĞIR TÖREN bir gün: ağrıyan suları meğer ki bir gün hint denizi akdeniz mi desek deniz büyük mü büyük bir denizmiş kadının ta kendisiymiş bir gün bu büyük deniz deniz dediysem öyle büyük bir gölet ikiye özenmiş içinde bir çokluk bir çokluk derken sular dans ediyor derken bele dokunan parmak sahtedir o gün işte içimizde zıplayan ses ses umudunu suya düşürmüş bu acının zirvesidir yani bele dokunan parmak öteki parmak omuzdadır yanlış bir tercih o gün bu gün diyoruz ne varsa yolu her soranı sevgili diye koynuna ALMA zincirleme bir kaza anı deftere yazılmış bir ses ansızın yüzüğü tut çek diyor sol eldeki işaret parmak evet o gün bu gün EVET bir: varmış bir uzun sıkıntıymış zamanlardan bir zaman (parmak yine belde) ağrıyı önce düş mü gerçek mi bilememiş her şey uzakmış her şey tamam herkes söküğünü dikiyor bir de ipliği tutuşu var nalandı nalanın parmakları var parmakları incecik parmak nalanın tuttuğu içindeki HEVESİ tut geldim işte: yokmuş meğer ki annesinin ta kendisiymiş kendisine inanmamış yazık sağ elde sağ parmak sol elde sol parmak hani içinde dev ağaç yanlış bir tercih o gün bugün (el kendindedir) nalan: doğduğu gülümsemelerle kırk dağı delerek kırk sudan kırk küp su içmiş bu kırk küp su (bildiğiniz su) gitmek kaygısıymış anlamalı nalan bir gün ünlem içinde yüksüz yoksundur aşktan çözülürken o gün bu gün ağzı ve çenesi düşmüş parmak! bil bakalım hangi parmak
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat