9786059760683
560493
https://www.sehadetkitap.com/urun/3-kafadarin-donusu
3 Kafadarın Dönüşü
160.80
Cemil, o çakır, sert bakışlarıyla; yüzünden bir şeyler arayarak bakıyordu, derinden, uzun uzun. Bu uğursuz sessizliği bozmaya can atar gibiydi, lakin, bir felaket duyacak diye de korkmuyor değildi. İçinden besmele çekerek cesaret devşiriyordu, tekmil bedeninden, ruhundan, kasvetle. Elbette Zînê de. Zaten o renkten renge giriyordu... “Çok kötü bir şey yoktur inşallah," dedi içinden. Biraz toparlanmıştı, o çakır, sert bakışları yumuşamıştı. Artık, umar gözlerle yumuşacık bakmaya başladı ve hemen de merakına yenildi, yekindi. Bu sessizliğe daha fazla dayanamadı, ayakta duran Zînê'ye şöyle bir göz atıp döndü: “Dilinin altında vardır bir şeyler, Bako. Kötü bir haber olduğu aşikâr; bu belli oldu, hem de apaşikâr. Evet Bako, bu, su götürmez bir gerçektir artık. Allah vere de çok kötü bir şey değildir. Ben sormaktan korkuyorum, sen de söylemekten. Çocuklara ne oldu? De haydi söyle de daha fazla bize eziyet etme, lütfen. Umarım ölüm falan yoktur." Derken tekrar bir heykel gibi duran dert kumkuması Zînê'ye geri döndü; deviniyordu artık, habire... “Hele şükür bizim Muzo görüş kapsamı alanına girdi. Hah, şimdi de görüş menzilimde,” diye kısa boyuna atfen espriyi patlatıyordu. Yılmaz Güney neşeliyken arkadaşı Müzaffer Göktaş'a, “Muzo” diyordu, ciddi iken de hep, “Diyarbakırlı.”
Cemil, o çakır, sert bakışlarıyla; yüzünden bir şeyler arayarak bakıyordu, derinden, uzun uzun. Bu uğursuz sessizliği bozmaya can atar gibiydi, lakin, bir felaket duyacak diye de korkmuyor değildi. İçinden besmele çekerek cesaret devşiriyordu, tekmil bedeninden, ruhundan, kasvetle. Elbette Zînê de. Zaten o renkten renge giriyordu... “Çok kötü bir şey yoktur inşallah," dedi içinden. Biraz toparlanmıştı, o çakır, sert bakışları yumuşamıştı. Artık, umar gözlerle yumuşacık bakmaya başladı ve hemen de merakına yenildi, yekindi. Bu sessizliğe daha fazla dayanamadı, ayakta duran Zînê'ye şöyle bir göz atıp döndü: “Dilinin altında vardır bir şeyler, Bako. Kötü bir haber olduğu aşikâr; bu belli oldu, hem de apaşikâr. Evet Bako, bu, su götürmez bir gerçektir artık. Allah vere de çok kötü bir şey değildir. Ben sormaktan korkuyorum, sen de söylemekten. Çocuklara ne oldu? De haydi söyle de daha fazla bize eziyet etme, lütfen. Umarım ölüm falan yoktur." Derken tekrar bir heykel gibi duran dert kumkuması Zînê'ye geri döndü; deviniyordu artık, habire... “Hele şükür bizim Muzo görüş kapsamı alanına girdi. Hah, şimdi de görüş menzilimde,” diye kısa boyuna atfen espriyi patlatıyordu. Yılmaz Güney neşeliyken arkadaşı Müzaffer Göktaş'a, “Muzo” diyordu, ciddi iken de hep, “Diyarbakırlı.”
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.