İslâm’a adanmış bir ömür: Seyyid Kutub

Seyyid Kutub, 1950'lerin kapitalizme ve sömürüye karşı sosyalizmin yükseldiği yıllarda idam edilen bir düşünürdü. Sosyalizmin Arap dünyasında "iştirakiyye" veya "bölüşümcülük" olarak adlandırılmaya başladığı dönemde, Seyyid Kutub'un hayat hikayesi ve fikirleri, günümüzde daha fazla ilgi çekmeye başlıyor.

Onun hayatı, İslam'a olan bağlılığına adanmış bir yaşamın hikayesiydi. İslam'ın güzelliklerini derinlemesine anlamış ve bu anlayışını 11 yaşında hafız olduktan sonra kaleme dökmüştü, özellikle "Kur'an'ın Gölgesinde" isimli eseri bu bağlamda öne çıkıyordu.

Babasını küçük yaşta kaybeden Seyyid Kutub, o dönemlerde Kahire'de okuyordu ve annesi ile üç kardeşinin sorumluluğu onun üzerine düşmüştü. Aile, bu zor dönemlerin ardından Kahire'ye yerleşti. Ortaokul ve lise eğitimini El-Ezher'de tamamladıktan sonra üniversite eğitimine Kahire Üniversitesi'nde devam etti ve 1933 yılında mezun olduktan sonra aynı üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1946 yılında, İslami düşünceye girişini temsil eden Konum Dersleri makalesi yayınlandı.

Seyyid Kutub, toplumun ıslah edilmesini, her Müslümanın sorumluluğu olarak görüyordu ve o dönemde Mısır'daki toplumsal yapının nasıl dejenere olduğunu açıkça ifade ediyordu. 1949 yılında Amerika'yı ziyaret etti ve oradaki yaşam tarzını ve ırkçılığı eleştiren yazılar yazdı. Hatta Amerika'yı tamamen reddettiğini söyledi.

İslam için yoğun bir şekilde çalışırken, Mısır'da komünizm tehlikesi belirmişti. "İslam'da Sosyal Adalet," "İslam-Kapitalizm Çatışması" ve "Dünya Barışı ve İslam" gibi eserleriyle komünizmin İslam'a gerek olmadığını, eşitlik ve adalet ilkelerinin İslam'da en güzel şekilde bulunduğunu savundu. Onun düşüncesi, İslam'ın kendi içinde mükemmel olduğunu ve sosyalizm gibi yeni bir reforma ihtiyaç duyulmadığını vurguluyordu.

Ayrıca İsrail'in kuruluş döneminde Batı dünyasına karşı sert eleştirilerde bulunan Seyyid Kutub, Müslüman Kardeşler'in manevi lideri haline geldi.

Ancak 1954 yılında dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnâsır'a suikast girişimi ve bu girişimi Müslüman Kardeşler'e atfetmesi sonucu, Seyyid Kutub da diğer İhvân-ı Müslimîn üyeleri gibi gözaltına alındı. Hapishanede korkunç işkencelere maruz kaldı ve bu zulümler sonucu vücudu ciddi hastalıklarla mücadele etmeye başladı. Ayrıca hapishane görevlileri, onu eğitilmiş köpeklerle kovalayarak vücudunu parçalıyordu.

Duruşma zamanı geldiğinde, insan hakları temsilcisinin görmemesi için mahkeme iki hafta ertelendi, böylece Seyyid Kutub'un vücudundaki işkence izlerini gizlemeye çalıştılar. Ancak sonunda 15 yıl hapis cezasına mahkum edildi.

Cemal Abdunnâsır'dan özür dilemesi durumunda serbest bırakılma teklifine rağmen, Seyyid Kutub davasından vazgeçmedi. 1964 yılında serbest bırakıldı, ancak Yoldaki İşaretler kitabı nedeniyle 1965 yılında tekrar tutuklandı ve işkencelere devam edildi.

 

Hapishanede İslam davasından vazgeçmesi için gözleri önünde iki yeğenini öldürdüler. Kız kardeşlerine sürekli işkence yapıyorlardı. 1966 yılında hakkında idam kararı çıktı. Bu kararı birçok ülke tepkiyle karşıladı, ancak Cemal Abdunnâsır bu karardan vazgeçmedi ve 29 Ağustos 1966 tarihinde Seyyid Kutub idam edildi.

Seyyid Kutub, hayatı boyunca birçok zorluğa göğüs gerdi ve son sözleriyle bu imtihanlarla dolu hayatını şu sözlerle tamamladı:

"Eğer Allah'ın kanunu ile mahkum edildiysem, ben Hakk'ın hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla mahkum edildiysem, ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem. Allah'a şükürler olsun ki 15 yıl cihad ettikten sonra bu mertebeye ulaştım. Ben Allah yolunda yaptığım iş için asla özür dilemem. Namazda Allah'ın birliğine şehadet eden parmağım asla bir tağutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır."

Kapat